BİR HUKUK DEVLETİ NASIL OLMALI? (IV)
Eklenme: 1/25/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

21 Ocak Pazartesi tarihli BİR HUKUK DEVLETİ NASIL OLMALI? başlıklı yazımızda; Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçukun ZORBA DEVLETTEN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE isimli kitabından çok çarpıcı bazı pasajlarını sizinle paylaşmıştık.

Ve şöyle devam etmiştik;

Özgürlükçü/çoğulcu demokrasi, sivil toplum, hukuk devleti, insanlığın düşünsel evrimin ulaştığı son kavşak noktası olmaktadır.

Hukuk devletine geçmeden önce, izninizle, toplumbilimin, politika biliminin, hukuk biliminin bu son kavşakta yer verdikleri kimi çağdaş kavramlara değinmek istiyorum:

çağcılık (modernite): Akla, bilime, bilince dayanıyor. Duygu ve imgeyi dışlıyor. Kutsalın büyülü dünyasını alt üst ediyor. Evrensel, tek, mutlak gerçeği bulma/yaratma iddiasıyla herkese meydan okuyor, dalkılıç savaş alanına giriyor

** *

Evet, gerçekten demokratik hukukun üstünlüğüne inanan bir hukuk devletinin var olabilme şansının yakalanması, öncelikle hukukun güçlünün yanında değil, güçsüzlüğü ifade eden hak ve hakkaniyet adına güçsüzün, mağdurun yanında yer alması gerekir.

Devlete bağlı önemli kurum ve kuruluşların gerçek işlerliğine ve hukuksal yörüngeye oturtturma gerçeği hukukun üstünlüğünden geçiyor ve güçlünün yanında değil, güçsüzün hakkını ve hukukunu muhafaza etmekten geçiyor.

Devletin gölgesinde saklanıp, gücünden faydalanan kirli anlayış ve o kirlenmenin gölgesinde yürüyen ve kimliğini gösteremeyen münafık tinetli yetkililer her kim olursa olsun, nerede olursa olsun, yetkilerini kötüye kullanarak insanlara zulmederse hiçbir zaman o devletin varlığından gerçek kimliğinden bahsetmek söz konusu değil ve olamaz da.

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere 24 Ocak 2001de Diyarbakırın göbeğinde güpegündüz acımasızca katledilip, şehit düşürülen Diyarbakır İl Emniyet Müdürü merhum Gaffar Okkan ile 5 koruması olan polis memurlarının zulmen katledilmelerinin yıldönümüydü.

Ve bu olayın vuku bulunduğu günden, günümüze dek tam 12 sene geçmiştir, gün gittikçe olayın gerçek yüzü kamuoyu nezdinde bilinmekte ise de ne çare ki, devlet bir türlü yüreklilik gösterip de buna açıklık getirme cesaretinde bulunamıyor.

Zira zülfüyra dokunuyor.

Geçmişe yönelik devletin derinliğinde oluşmakta olan zifiri karanlıkların açığa vurulmaması için bizce gösterilen bir gayrettir (!)

Bu olayın oluşum şeklini defalarca bu köşemizde yazdık. Diyarbakır Söz Gazetesi çarşaf çarşaf hep sürmanşetten bunları deşifre ettiği halde, hukukun üstünlüğüne inanan bir hukuk devletinin varlığı yerine adeta malı yangından kaçırırcasına zorba bir devletin varlığı söz konusu olmuştur.

Bu antidemokratik hukuksuzluk, kamuoyuna bu şekilde kendini deşifre etmekten kurtaramıyor.

Denilebilir ki yalnız bu mudur?

Hayır, Uğur Mumcunun cinayetinden tut Prof. Muammer Aksu, Bahriye Üçok, Danıştay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesinin arka bahçesine bomba atılma senaryosu ve daha neler

Tüm bu oluşa gelen dayatmacı ve gizli oyunlar hep kapalı kalmıştır, oyunlar ve senaryolar, senaristleri ise tümüyle gizlenmiştir.

Bu işletilen karanlık cinayetlerin tümünü muhafazakr, inanmış, Anadolu insanının boynuna atmak, İslama inanan Müslümanları sindirmek. Gah Nurcu diyerek, gah hizbullah, gah tarikatçı, şeriatçı, daha neler neler... Kirli senaryolar, kirli tezgahlar ve alçakça fişlemeler...

Kuran-ı Kerimin hükümlerinden çıkan şeriatı ve İslamiyeti hep tehlike olarak göstermeye çalışan satılmış birer ajan durumundaki piyonların yaptıkları senaryolar, oyunlar ve tuzaklar olmuştur.

Devletin bünyesinde oluşan kirlenme ve kurulan karanlık kurulların oluşması ise tümüyle İsrailden yana Haçlı, Roma oyunlarının paralelinde uygun atılan adımlardı.

Her zaman burada ifade etmek istediğim gibi bu tür oyunlar kendi kendine oluşmuş değil ve millet adına, vatanın bütünlüğü adına değil bilakis ülkeyi bölük pörçük etme ve emperyalist haçlı ve Siyonist patronlarının adına yapılan oyunlardır.

Milli iradeyle iktidara gelen bir hükümeti yıkıp, darbeci bir cuntanın devlete el koyma hedefi olmuştur.

28 Şubat 1997 tarihi bunlar için bir milat olmuştur.

Brifingli yargı kararlarından tut daha nerelere kadar, aklınıza ne gelirse her şey var içinde.

Merhum Gaffar Okkanın samimi ve objektif bir devlet adamı olma hareketini hazmedemeyen, o günün kilit noktadaki OHAL Valisinden tut, Asayiş Bölge Komutanlığı, 7. Kolordu Komutanlığı ve Jandarma Alay Komutanlığına kadar hiç kimse Gaffar Okkanı sevmiyordu.

Zira Gaffar Okkan, Diyarbakırlılar için Diyarbakırspora sahip çıkmıştı ve Diyarbakırdaki mağdur, güçsüz, fakir olan her kesimin üzerine eğiliyordu.

Gurur yoktu, kibirlenme yoktu, büyüklenme yoktu, ama halkla beraber yürüyordu.

Özellikle cinayete kurban giden Gaffar Okkanın o günkü cinayeti ile Mehmet Emin Altındağın cinayeti arasından tam 9 ay geçmişti.

Evet, 2000 yılının 25 Nisanı 26 Nisana bağlayan akşamında Bingöl ile Diyarbakır arasındaki askeri bir bölgede trafik kazası süsü verilerek kendisine ve arkadaşı Münir Mennana yapılan suikast cinayetinin olayını bölgede yetkililer arasında çok iyi bilen Gaffar Okkandı.

Gaffar Okkanın İl Jandarma Alay Komutanları, MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören ve DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat çakarla hiç araları yoktu.

Merhum Gaffar Okkanın, rahmetli Emin Altındağla çok sıkı bir arkadaşlığı vardı, ikisi de Diyarbakırsporun Süper Lige yükselmesi için çalışıyorlardı.

Ama madalyonun diğer yüzüne bakılınca JİTEM, dönemin MİT Bölge Başkanlığı, DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat çakar başta olmak üzere, Emin Altındağ hakkında gizli suikast fermanını hazırlamışlardı.

Olay meydana geldikten sonra, Gaffar Okkan bizzat bizim taziyemize gelip, bana aynen şunları söyledi;

Diyarbakır çok büyük aktif bir gencini kaybetti, çok üzüldük; ama hiçbir şey yapamayacağımız için o üzüntü içerisinde eziliyorum

Evet dedi Emin Beyin ölümü karanlık

Ve gözyaşlarını silerek, duasını okuyup, kalkıp gitti.

Aradan tam 9 ay geçtikten sonra olay bir Emniyetçi tarafından deşifre edilir endişesiyle Gaffar Okkana devletin derinindeki kirli oluşumlar tarafından ona da suikast hazırlandı.

Kimse inkr edemiyor.

Bunun kanıtlayıcı delili 1993 ile 1995 yılları arasında Jandarma Alay Komutanlığı görevini yürüten Albay Eşref Hatipoğlunun yanlış ve usulsüz uygulamalarını deşifre eden Söz Gazetesi ve sahibi bulunan Emin Altındağı başta Asayiş Bölge Komutanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına, Genelkurmaya defalarca dilekçe yazmış.

Emin Altındağın bu bölgede devlet aleyhinde çalıştığına dair çok iğrenç tezgh kurmuş ve fişleme yapmıştı.

Bu itibarla 16 Eylül 1999 günü kişiye özel, GİZLİ damgalı H.R.K.N 3584-i-99/Asayiş D.TER.OLYŞ. sayılı, Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet çavdaroğlu imzalı bir talimat yazısı, bölgedeki tüm askeri birimlere gönderiliyor, hem de Jandarma Genel Komutanı emriyle gönderiliyor.

Yazının son paragrafında aynen şöyle yazıyor;

Anılan şahıslar, Ankara İstihbarat Grup Komutanlığına verilen emirle takibe alınmışlardır

Ve nihayet bir sene dolmadan bu yazı paralelinde Emin Altındağ ve arkadaşı Münir Mennana askeri bir bölgede suikast düzenleniyor ve trafik kazası süsü veriliyor.

Dahası, sevgili okurlar.

Daha önceden dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat çakar, 18.10.1997 tarih ve 331770/1997 sayılı genelgeleri ile Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne Emin Altındağ hakkında yazılan bir ferman yazısı var.

Nihat çakar, bugün hala Adalet Bakanlığı HSYKnın himayesinde görevini yürütmektedir.

Nihat çakar devletin başsavcılık gibi şerefli bir ünvanını kişisel garezlerine alet ederek, Adalet Bakanlığına şöyle bir yazı yazıyor.

Yasa dışı PKK terör örgütü mensuplarına yardım ve yataklık yapmak suçundan, sanıklar S.A, M.E.A hakkında DGM Cumhuriyet Başsavcılığımızca düzenlenen iddianame ile genelge uyarınca ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz olunur

***

Evet, bu her iki yazının küpürlerini yan yana koyarak siz okurlarımıza ve kamuoyuna sunuyorum.

Bu paralelde Adalet Bakanlığının da ve Türkiyedeki Yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarına ithaf olunur, diye sunmak istiyorum.

Hiçbir hukuk devleti, hukuk dışı mezalim yağdırarak, kendi insanlarını mağdur etmemiştir.

Ancak, sosyalist, Marksist, baasçı, inkrcı partiler hariç.

Kemalist, likçi geçinen bu hain putçu anlayışa sahip insanların bu memlekette artık varlığının hissedilmemesi gerekir.

Devlet, iktidar, yalnız kendi koltuğunu muhafaza etmek için değil, mağdur insanların geçmiş 15 senelik bir karanlık oluşumunu oluşturanlar hakkında zaman kaybetmeden harekete geçmesi lazım.

Yani 28 Şubat döneminde yapılan askeri brifingli yargı kararlarının tümünü silbaştan yeniden konu edilmesi gerekir ve yeni bir yargılama usulünü getirmek gerekir.

Nitekim dünkü Yeni Akit Gazetesinin haber olarak yazdığı Brifingli yargı kararları komisyonda başlıklı habere dayanarak Meclis Araştırma Komisyonu bunu bir an evvel karara bağlayıp yeniden tüm dosyalar yargılamaya tabi tutulmalıdır.

İşte hukuk devleti de bu.

Başta ifade ettiğim gibi, artık bu ülkede zorba devletin ve dayatmanın varlığının hissedilmemesi gerekir.

Milli iradeye dayalı, hukukun üstünlüğüne inanan demokratik bir hukuk devletinin varlığı hissedilmelidir.

Gerçekten, AK Parti dönemi son 5 yıl içerisinde ileriye doğru çok büyük adımlar atmıştır ve toplum olarak bunun devamını istiyoruz.

Ama ne çare ki Yaşar Büyükanıtlar, Mehmet çavdaroğlu, Nihat çakarlar, Eşref Hatipoğlu gibi hala da zorba bir oluşuma dokunulmamıştır, o da dikkat çekicidir.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar...