BOĞUYOR ÂLEM-İ İSLAM’I BİR AZGIN FİTNE! (II)
Eklenme: 9/22/2014 12:00:00 AM

Sevgili okurlar.

Bir önceki yazımıza başlık olarak kullandığımız “BOĞUYOR ÂLEM-İ İSLAM’I BİR AZGIN FİTNE!” ifadesi, Merhum Mehmet Akif Ersoy’a aittir.

“Safahat” isimli kitabında, Akif bunu detaylı yazmaktadır.

Gerçekten darb-ı mesal durumuna giren bir olay.

Yani “Görünen köy kılavuz istemez”

Şark (Doğu) insanının üzerine geçen bunca zamandır başına musallat olan "emperyalizm", nihayet Suriye, Irak, Türkiye üçgenini çok büyük sıkıntıya sokmuştur.

Bu üçgen her şeyden evvel tarihi bir İslam coğrafyası…

Bu İslam coğrafyası tarihin eski zamanına dayalı bir coğrafya ki içinde Türk’ü de, Kürdü de, Arabı da, ister Müslüman olsun ister gayrimüslim olsun, Yezidi’si ve Süryanisi de olsun, hep bir aradaydılar ve kardeşçe yaşıyorlardı.

Osmanlının himayesinde birlikteliğini koruyan bu coğrafya insanlarının, arasında batı, sömürgeci Amerika’nın ve BM’nin varlığı söz konusu değildi.

Yani emperyalist, sömürücü, bozguncu fesat unsurları, özellikle Kürdistan coğrafyasına giremiyordu.

Zira bu coğrafyada gerçek İslam hâkimiyeti söz konusuydu.

Hukuk-i İslamiye nezdinde bir asil vatan evladının hukuku ne ise, içindeki gayrimüslimin de aynı hukuku söz konusuydu.

Herkes haddini biliyordu, yerindeydi, işine bakıyordu.

* * *

Vaktaki sömürücü emperyalist ülkelerinin şeytanları harekete geçti ve onlara bağlı müteselsilen kuyruklar, kendi aralarında birbirine musallat olup, halkı birbirine düşürüp, casusluk yollarıyla en ücra köşelere kadar sızdılar.

Sahte timsah gözleriyle dostluk ellerini uzattılar..

İşte o zaman her şey değişti.

Oysaki inandığımız yüce kitabımız Kur’an diyor ki hiçbir zaman "gâvurun gülmesine ve dostluk elini uzatmasına" güvenme.

Zira demişler ya "Domuzdan post, gavurdan dost olmaz!"

Onlar tarafından uzatılan yardım eli, kesinlikle hileden ibarettir.

Bu fitne sahipleri, Coğrafya insanlarını birbirini vurdurup kırdırmak, yağmalamak için birer kışkırtma unsuru olarak daima teyakkuzdadırlar.

Bunların çok önem verdiği, en büyük hareketleri "İslam topluluğunu" birbirine düşürüp, ayırmak, parçalayıp gruplara böldürmektir.

Ki gah bir tarafı galip kıldırır, gah diğer tarafı.

Böylece sahipsiz kalan coğrafyaya rahatlıkla el uzatıp, üzerinde istediği şekilde insiyatif kullanmasıdır.

Onların daha önemli bir hedefi de; bu milleti, yani Kürdistan olsun, Arabistan olsun, Türkistan olsun, bu coğrafyanın insanlarını geçmişlerinden uzaklaştırıp, aba ecdadlarını, kültürünü onlara unutturmak, “tecdid” denilen “yenilik” adı altında “çağdaşlık” adı altında halkın beynini uyuşturarak, kültüründen, dininden, imanından uzaklaştırma politikasıdır.

Siyonizm’in sömürgeci güçlerinden tut haçlının sömürgeci güçlerine kadar, gizliden gizliye büyük ittifak üzerine şark (doğu) insanını mazisinden uzaklaştırma planı içerisindedirler.

Zira gerçek odur ki, Doğu insanı, mazisini, coğrafyasını, kültürünü, aba ecdattaki birlikteliğini muhafaza altına alırsa, o birliktelik ve o beraberlik hiç ama hiçbir zaman dağılmaz, zedelenmez, gittikçe güçlü olur.

Oysaki görülüyor ki tam tersine güç dağılmış, milli birlik ve beraberlik çözülmüş, Kürdüyle, Arabıyla, Türküyle, dün kardeş zinciriyle birbirine sımsıkı sarılmış bir ümmet, bugün ne yazık ki özellikle beş on seneden beri Irak, Suriye ve Türkiye üzerine acımasızca bir çarpışma var, kavga var, gittikçe fitneyi körükleme hareketi var.

Bu İslam coğrafyası üzerine karanlık geceler geçiyor, terör, ceberuti dayatma, desiseli hileler ve oyunlar, bini bir para.

* * *

Evet, bir önceki yazımızda da başlık olarak kullandığımız “BOĞUYOR ÂLEM-İ İSLAM’I BİR AZGIN FİTNE!” ifadesinde belirtilen işte bu azgın fitnedir.

Sömürülen coğrafyanın içinde canlılığını sürdüren bir fitne bu.

Büyük soykırımlar.

“Kimin eli kimin cebinde” belli olmayan tutumlar.

Onun için Akif diyor ki;

“Müslümanlık bu değil biz yolumuzdan saptık

Tapacak bir putumuz yoktu, özendik yaptık

Göreyim gel de büyük bildiğin Allah’ı kayır

Hani Tevfik-i İlahiye kanan var mı? Hayır.

Ya senin Âlem-i İslam’ın inanmış ise umutsuzluğa

Din-i resmisi odur vazgeçmez kim ne dese

Önce dört kıt’ayı alt üst eden iman-ı metin

Sonra dört yüz bu kadar milyon adam hepsi.. Cebin

Şarka in, mağribe yüksel, göremezsin galeyan

Nasıl olmuş da uyumuş bütün ümmetteki kan

Ah o din nerede, o azmin, o sebatın dini

O yerin gökten inen dini, hayatın dini”

* * *

Evet, kimin eli kimin cebinde belli değil.

İslam coğrafyası bugün, öylesine bir fitneyle karşı karşıya kalmış ki adeta boğulmuş durumda.

Batıl mezhep inançlarından tut ırkçılığın yanlış dayatmasına kadar.

Sözde kurtarıcı geçinen nice megalomanyak, yıllardan beri bu ülke insanının kanına girmiş, oldukça kan akıtıyor.

Kimin umurunda.

Bakınız, son üç günden beri Suriye’deki Rojava bölgesindeki bunca insanların yurdunda kaçıp, Türkiye’ye sığınması her şeyi göz önüne sermektedir.

Kesilen bu ağır fatura, bunca yıldır İslamiyet’ten uzaklaşan ve gittikçe de uzaklaştırılan bu İslam dünyasının en önemli parçası olan Suriye ve Irak, ne yazık ki bugün büyük bir belayla karşı karşıya.

Bunların da suçu (!), tümüyle petroldür, petrol kuyularıdır.

* * *

Üstat Bediüzzaman Hazretleri, bu coğrafya insanının en büyük âlimlerinden olup o dönemlerdeki Türkiye’nin en hain dayatmasının ve emperyalist dış güçlerin birer piyonu olarak işbaşında bulunan darbeci cunta tarafından sürgüne tabi tutulup, tarih boyu batının hapishanelerinde inim inim inletilen yüce değerli bir insan.

1950’lerde Isparta’nın bir ilçesi durumunda olan Barla’da tüm İslam dünyasına seslenmiş ve oldukça sesini yükselterek haykırmıştır.

Ve demiş ki;

“Ey Âlem-i İslam!

Uyan, Kur’ana sarıl, İslamiyet’e maddi ve manevi müteveccih ol.

Ve ey Kur’ana bin yıllık tarihinin şahadetiyle hizmetkâr olan ve İslamiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan o yüksek ecdadın evlat ve torunları!

Ne oluyor size?

Dağılma, birleş, Kur’ana yönel.

Ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i manevisi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeye çalış, lisanın Kur’anın ayetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlakın da onun manasını neşretsin.

Lisan-ı halin ile de Kur’anı oku.

O zaman sen dünyanın efendisi ve âlemin reisi ve insaniyet-i kûbranın seviyesine yükselerek, vasıta-i saadeti o zaman elde edebilirsin”

* * *

Evet, o yüce İslam âlimleri geçmişe yönelik ellerinden herşeyi alınmış, hürriyetleri kısıtlanmış, deyim yerindeyse ellerine kelepçe, ayaklarına pranga, dillerine de kilit vurulmuştu.

Böylece İslamiyet’i bu hale sokabilmişlerdir.

Bakalım, sonumuz nice olacak?

Allah, encamımızı hayreylesin.

Bize göre kurtuluş çaresi; şunun bunun mezhepçilik anlayışıyla değil, tevhit inancıyla yekvücut olarak bin sene evvelki durumumuz ne imişse oraya dönmek, kurtuluş çaremizdir.

Yoksa haçlı ve Siyon emperyalizminin gölgesinde yaşamak, gittikçe köleliğe, esarete sürüklemekten başka bir şey değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle.