BÖLGEMİZDE FEODALİZM!
Eklenme: 11/21/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızda kapsamlı bir biçimde "bölgedeki feodalite" unsurlarını kaleme almıştık.

Hakikat şudur ki;

Devlet, gerçek manada demokratik hukuk sistemine dayalı olmadığı için şekli bazı kavramlar öne çıkar, uygulamada öncü olur..

Hele ki, yasalar içerisinde geçen bazı önemli kavramların da uygulama sırasında çarpıtırılması, kelimeleri makyajlayarak birer aldatmaca unsuru olarak kullanılması, "vahim" sonuçlara neden olmaktadır.

Aldatıcı, yanıltıcı, adil olmayan, zalimane bir işleyişce, acımasızlıkları, topluma dayatır.

Adil bir devlet olması gerekirken zalimleşir.

Acımasızca yanlış uygulamaları dikte eder.

Sosyal adalet dengelerini alt üst eder.

***

Böylesi sistem, acımasızca mezalim yollarla halktan vergiler adı altında hukuk dışı para toplar, sömürür ve o topladıklarını da yerinde kullanmaz.

Bu itibarla toplumun bünyesini sarsan gerçek olgu da devlet tarafından uygulamaya konulan antidemokratik hukuk dışı uygulamalardır.

Eğer gerçekten devletin dayandığı hukuk, bireysel hak ve özgürlükleri gözetmez ise, farklı kimlikleri, kültürleri, söylemleri bastırmaya kalkışırsa, devlet zorbalaşır, ortada ne sivil toplum kalır, ne de hukuk devleti kalır.

Kısacası, sivil toplum ve hukuk devletinin "başat (hakim)" özellikleri parçalanma nedeniyle iktidarın bölünmüşlüğüne, yaslanan ve kendi içlerinde karşıtlıkları barındıran bir bütünlük oluşturmalarıdır.

Bir başka çağdaş kavram ise; çağcılık sonrasıdır.

Post modernite özne kişi merkezden uzaklaşır, parçalanma süreci hızlanır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Yakın geçmişimizdeki yapılan acımasızlığın tek nedeni bu değil midir?

Dünkü yazımızda da belirttiğim gibi bölgemizde feodalizm unsurlarının siyaset gölgesinde kirli politikalarla gıdalanmış ve hala da gıdalanmaya devam ediyor.

İktidar partilerinin gölgesinde entrikalı oyunlarla öylesine tezgahları kuruyor ki akıllara durgunluk verici.

Ya bir Başbakana dayanıyorlar, ya iktidar partinin baştaki kilit insanlarıyla kirvelik kuruyorlar veya bölgeye gönderilen bürokrat şahısları dolaylı yollarla ayarlıyorlar ve halkı acımasızca içten vuruyorlar ve böylece toplum zedeleniyor.

Devlet de güvenirliğini yitiriyor.

Aslında devletleri temelinden yıkan; milletleri ekonomiksel ve ahlaki değerleri yitirip, çöküşe götüren, hiçbir hukuk terazisinde yer almayan uygulamalardır.

Nitekim derin ve uzak tarihe baktığımız zaman, kocaman Doğu Roma İmparatorluğunun yıkılışı, tüm bu söylediklerimin birer kanıtlayıcı delilidir.

Hani diyorlar ya Bizans oyunları.

İşte bu Bizanslık gücünden sıyırtıp, yozlaştıran Bizans oyunları devletin tüm kesimlerine yerleşip rol almıştı ve böylece o hileli oyunlarla Doğu Roma İmparatorluğu yıkıldı gitti, bugün yeryüzünde esamisi bile yok, Keen lem yekn

Keza Osmanlı İmparatorluğu

* * *

624 yıl boyunca yeryüzüne hükümranlığık yaptı.

Tabi ki temel unsuru; İslam ahlakıydı.

Hz. Muhammed (s.a.v)in getirmiş olduğu, İslamın ana çizgileriydı.

Ancak, ne zaman bu "ahlak ve ilkeden" uzaklaştı, o zaman yıkım başladı.

Nitekim Osmanlının son yüzyıl içerisinde gittikçe gerilemeye düşen devletin bünyesini çatırdatan unsur, adım adım İslam ahlakından uzaklaşması olmuştur.

Zira İslamın temel ruhuna baktığımızda intisabıyla gurur duyduğumuz o yüce İslam Peygamberi (s.a.v), şöyle buyurmuşlar;

Benim ümmetim, istikametli yolda giderse, dürüstlüğünü korursa, bir gün yaşayacaktır.

Eğer istikametini bozarsa, hileli ve tuzaklı yollara düşerse, ömrü yarım gün olacaktır

Yani buradaki gün, bildiğimiz 24 saatlik gün değildir.

Kuran-ı Kerimde geçen, bir gün 1000 senelik zamana tekabül ediyor.

Yani eğer ümmet ahlaki değerler üzerine istikametini yürütürse bin sene yaşayacaktır, yeryüzüne hükümran olacaktır.

Eğer tam tersine ahlaki çöküntülere düşerse, beş yüz sene ömür yaşayacaktır.

***

Evet, gerçekten yakın tarihimiz bize tanıklık yapmaktadır.

Tıpkı Bizans İmparatorluğunun uzun ömür sürememesinin temel nedeni, devletin daima güçlünün yanında olması, güçsüzün ezilmesine yönelik uygulamaları olmuştur.

Keza Osmanlı da aynı bu şekilde devam etmiş ve günümüze dek hala da aynı uygulamalar, hileli tezghlar yaşatılmaktadır.

Bu itibarla dün de belirttiğim gibi;

Sayın Başbakana hatırlatmak anlamında, bu tür olayı Başbakana sunmak üzre yazmıştım.

At bakışıyla değil, etrafını görerek hareket etmek, devletin de partinin de iktidarın da ömrü uzatacaktır, hep demokratikleşecektir.

Aksi takdirde yalaka, vurguncu, yoz insanları partinin bünyesine yerleştirip, Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki yanlış uygulamaları ile devleti kirli yollara sürükleyip, hukuk dışı mezalimle hiç kimse bir yere gidemez.

Bu yöre öylesine bir durumdadır ki tıpkı Demirelin Doğru Yolu gibi, Mesut Yılmazın ANAPı gibi

Devlet ihalelerini tehditlerle kimseye kaptırman anlayış, maalesef iktidarın bünyesinde görünüyor.

Olmasa dahi o görüntüyü veriyor.

Devletin önemli kurum ve kuruluşlarındaki bürokrasinin rahat işletilmesine engel teşkil eden bu feodalite hep siyasete ve iktidarlara güvenerek, buraya kadar gelmiştir.

Devletleri yok eden ülkelerin altını üstüne getiren temel günah ve ana unsur iki gerçeğe dayanıyor.

Birisi İslam dinine karşı kin besleyen devlet, küfür sistemine kendini bağlayan millet.

İki, Allahın insanlara vermiş olduğu nimetleri inkr edip, baştan çıkma şekli

Haktan, hukuktan, adaletten ve insan temel hukukundan söz etmeyen, göz yuman, yüz çeviren, insanları hakir gören, mazlum ve güçsüzleri fazlasıyla ezen bir anlayış, o devleti yıkar ve o toplumu, o ülkeyi virane eder.

* * *

Hele hele güçlülerin yanında yer alan bir devlet.

Sapıklığa, fitnelere kapısını açan bir sistem

Devletler için adeta bir kezzap suyu gibidir, o devletleri yok eder götürür.

Nitekim Osmanlı devletinin daha da fazla uzun ömürlü yaşayamamasının sebebi; gittikçe İslamın ana çizgilerinden sapması, küfrün ve fitne unsurlarının meşru hale getirilmesi, devleti bin sene değil ancak altı yüz seneye hatta beş yüz seneye kadar ayakta tutabilmiştir.

Sonrası mı, yıkılıp, tar-ü mar olmaktır.

Bugün, Osmanlının esamisi bile okunmuyor.

Kalmadı.

Türkiyedeki uygulamalar ve özellikle Ortadoğu İslam ülkelerinin üzerine düşen semavi yıldırımlar, bunun kanıtlayıcı birer delilidir.

Nitekim Nur suresinin 55. ve 56. ayeti bizim düşüncelerimizi kesinlikle onaylıyor ve damgalıyor.

Bu her iki ayeti kerimenin yüce meallerini beraber irdeleyelim;

55. ayet;

Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatlerde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir

56. ayet;

Namazı dosdoğru kılın, zektı verin, Resle itaat edin ki size merhamet edilsin

Keza bu paralelde li İmran suresinin 82. ayeti;

Artık bundan sonra kim yüz çevirirse, işte onlar fasıkların, yoldan çıkmışların ta kendileridir

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Başınızı fazla ağrıtmayalım.

Sözün güzeli ve hayırlısı kısa olanıdır.

Anlayan, kıssadan hisse olarak anlar.

Yoksa ne kadar uzatırsak uzatalım, birilerinin kulakları tıkalıysa, kalpler mühürlüyse, mana gözleri engelliyse, ne söylersek söyleyelim havadır.

En derin saygı ve sevgilerimle.