BÖLGEMİZDE FEODALİZM! (III)
Eklenme: 11/25/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bölgemizde feodalizmin yıllardan beri kol gezdiği inkr edilemez.

Bu anlayış, genellikle sistemin arkasına sığınarak bölgedeki önemli bazı devlet kurumlarındaki yetkililerin gölgesinde varlık göstermektedir.

Sinsi-derin yapısıyla, enva-i iş yapmıştır ve hala da yapmaya devam ediyor.

Pek tabi ki, "Feodalist anlayış" aynı zamanda korkaktır, yalakadır, kalleştir.

Gerektiği yerde namus dhil olmak üzere para-pul demeden her şeyi bir çırpıda amacına ulaşmak için harcamaktan geri kalmaz.

Hele hele bozuk siyasetin, ilkesiz sistemi elinde tutan gelip giden iktidarların çarpık anlayışı olunca daha bir fazlasıyla cirit atar ve meydan okur.

***

Her zaman bu köşede anlattığımız gibi 28 Şubattan bu yana bu bölgede görev yapan Emniyet Teşkilatının üst düzeydeki bazı yetkililerinden tut, sıradan bir polis memuruna kadar.

Keza jandarmanın kitaba uydurdukları sahte evraklar, fişlemeler ve karalamalarla beraber bölgedeki Milli İstihbaratına kadar.

Ve bunların yaptıklarına da uyan yargının sorgulama bölümü, yani savcılıklar.

Yıllardan beri halkın gönüllerine serin su serpip, rahatlayıcı uygulamalar maalesef icra edilmemiştir.

Yüzde kaçıyla..

Bizim tespitlerimize göre daha doğrusu medya grubumuzun başından geçenlerin bu hususta haddi hesabı yok.

Zira çok şeyleri müşahede etmişiz ki tüm delilleriyle tespit edilen sanıklar, ifadesinde evrakta sanık olarak gösterilirken, cumhuriyet başsavcılığına gidilmiş, sanıklık derhal tanıklığa dönüştürülmüştür.

Günü gelmiş, dosya mahkemeye intikal etmiş, davacı avukatları dosyaya baktıklarında adeta hayal kırıklığına uğramıştır.

Nereden nereye geldik, diye kendilerini hayretler içerisinde bulmuşlar.

Ve kendi kendilerine sormuşlar;

Bunlar yakalanıp, emniyete teslim edilirken sanık olarak ifadeleri alındı.

Şimdi ise emniyetle savcılık arasında dokunan mekik biraz da zaman uzamasıyla, dava sanki unutulmuş gibi, aynı o sanıklar tanık olarak insanların karşısına çıkmış durumda.

* * *

Bu memlekette 28 Şubattan günümüze dek icra edilen uygulamaların kaçta kaçı gerçekten yasalara, kanunlara, insan temel hak ve özgürlüklerine uygun yapılabilmiştir.

Onu kestirmek biraz zor

Ama kamuoyunun elindeki doneler ve dokümanlar, konuşan evraklar, günü gününe tüm çıplaklığıyla gerçekleri ortaya seriyor.

Hırsızlığın, bu memlekette baş döndürücü aktifliğiyle tüm hızıyla devam ederken, kaçta kaçı yakalanmış, çalınan mallar sahiplerine teslim edilmiş ve hırsızlığın önü kesilmişmidir?

Gerekirse önümüzdeki yaklaşan yerel seçim dönemlerinde bunu kamuoyuna, çarşıda pazarda, medyamızın mikrofonlarını halka uzatacağız.

Biz konuşmayacağız, halk konuşacak, diyoruz.

Yalnız hırsızlıktan örnek getirdik.

Ama zincirleme olay çok.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Size çok çarpıcı somut delillerle, başımızdan geçen zincirleme olayların son halkasından söz etmek istiyorum.

Tarih 26 Nisan 2012.

06 DF 7999 plakalı binek bir araç, sabahın erken saatlerinde Diyarbakır Söz Gazetesinin önüne gelir.

Arabanın içerisinde bulunan kişi ağır bir şekilde tehdit savurur ve ağır küfür eder.

Görevliler tarafından müdahale edilmek istenir, ama gaza basıp kaçar.

Ancak ne var ki plakayı ele verir.

Plakayı tespit eden güvenlikçilerimiz emniyete başvuruyor.

Emniyet Müdürlüğü olayı araştırıyor.

Sonra bilemiyoruz ama herhalde sanıklar birilerinin yakın tanıdıkları olması gerekir ki olay hafife alınıyor ve şeklen ifademize başvuruluyor ise de aradan tam bir sene dokuz ay geçiyor, evrak savcılığa intikal ediyor.

Evrakta alınan ifadede araç sahibi bir bayan olarak tespit ediliyor.

Yani kaşla göz arasında araç sahibi sanık olacağı yerde tanık olarak ifadesine başvuruluyor.

Ve arabayı teslim ettiği sanık da ortadan kayboluyor ve sözüm ona hala da araştırmaya devam ediliyor.

Keza bunun gibi daha çok bariz örnekler var?

Biz burada devletimizin herhangi bir kurum ve kuruluşuna yönelik, yerme gibi bir eleştirimiz söz konusu değil.

İtham altına da almak istemiyoruz.

Ancak Görünen köy kılavuz istemez misali herşey ortada.

Zaten bu söylediklerimiz yaşananların yanında milyonda bir bile değildir.

Onun için ahbap-çavuş meselesi

Her nedense sanığın suçta kullandığı aracın sahibi, müştereken ve müteselsilen suç organizatörlüğüne girmesi gerekirken adeta 180 derece dönüşümle masumane tanık haline dönüştürülmüş.

Ve arabayı kullanan da faili meçhul silsilesine karışmış..

Oldukça ilginç ve şayan-ı dikkattir.

Bunun gibi daha neler neler?

* * *

Kıssadan hisse diyoruz ya.

Daha çok şeyler var ama zaman el verdiği müddetçe her şeyi irdeleyeceğiz, ensesine yapışacağız.

Kamuoyu namına çalışan bir medya grubu olarak, elbette ki bölgedeki kirlenmelere ve provokatif kirlenmelere meydan vermeyeceğiz.

Ta ki sistem aklını başına alıp ciddi, karakteri üstün yetkilileri iş başına getirinceye kadar.

Ki öyle bir hal olsun ki sanıklar tanıklığa dönüştürülmesin.

Feodal yapının gölgesinde faili meçhul rüşvetler yaşanmasın.

Faili meçhul uyuşturucu şebekeleri çoğalmasın.

Faili meçhul fuhuş şebekeleri palazlandıkça palazlanmasın.

Ne yazık ki, kozmopolit kirli siyaset, tüm bu olumsuzlukların ve kirlenmelerin başını çekmekten kendini kurtaramıyor.

* * *

Önümüzdeki dört ay içerisinde mahalli seçimler geliyor.

Bakalım, bu bölgede aktif rol oynayan en büyük pasta dilimine sahip olan BDP, kimleri aday gösterecek?

BDPnin içinde yıllar yılı hizmet yapan, Kürt sorunu davasına deyim yerindeyse hayatını, tüm varlığını harcayan Leyla Zana hanımefendi Barış Sürecine destek vermesiyle, Başbakanın Diyarbakıra geldiğinde Başbakanın yanına gitmesiyle ağır ithamlar altında kalmış ve nerde ise yıllar yılı savunduğu davasından uzaklaştırmaya çalışılıyor.

Keza BDPli Diyarbakır Milletvekili Altan Tan da aynı çirkin ithamlara maruz kalmaktan kendini kurtaramamış.

Aslında hedef Kürt Sorunu falan değil, bu partinin içinde bulunan aile asaletine sahip Leyla Zana..

Hep aşırılıktan kaçmış, barış için, masum insanların kanının dökülmemesi için bütün mevcudiyetiyle çaba göstere gelmiştir.

Bir çırpıda on beş yıl hapis yatan bu hanımefendi, nerede ise birden bire saf dışı bırakılıyor.

Neredeyse onu hain ilan edecekler.

Diyarbakırın hiç tanımadığı, bilemediği, Gültan Kışanakı Diyarbakıra getirip, Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olarak göstermeleri de manidardır.

Bu da haliyle Türkiyedeki siyasetin ne kadar kirlenmiş olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Osman Baydemir, 8 yıl gibi bir süreç içerisinde Belediye Başkanlığı yapmış.

Ama inanmıyorum ki herhangi bir Diyarbakırlı hemşerilerine bir yanlış iş yapmıştır.

İster partili olsun, isterse partiden olmasın.

Kim yanına gitmişse, herkese kapısını açmış, güler yüzlülük göstermiş, kimseyi terslememiş ve geri göndermemiştir.

Tüm bunlara rağmen ne oluyor da Osman Baydemir, dışlanıyor?

Leyla Zana saf dışı bırakılıyor..

Altan Tan zaten partili(!) değil dindardır diye parti içinde itibar görmüyor.

Peki ya sonuç?

İllaki Diyarbakırlıların inancına ters düşen, Kuransız bir mezhebe bağlı olan ve yıllar yılı terörle iç içe olan bir kişiyi getirip, Diyarbakıra aday olarak göstermeleri de doğrusu insanların aklına zait geliyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü söylediklerimiz bu kadar olsun.

Ama süreç devam edecek, dershaneler olayından tutun da bölgedeki Feodalite kirlenmesine kadar ve partilerin göstermek istediği ehliyetsiz veya ehliyetli kimliklere kadar?

Her gün sizinle baş başa bunları irdeleyeceğiz, paylaşacağız.

En derin saygılarımla.