BUNA ALİ CENGİZ OYUNU DERLER (?!!!)
Eklenme: 12/27/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili can dostlar. Dertler büyük; gariplikler içerisinde oluşan ve gelişen olaylar diz boyu. Türkiye, özellikle Güneydoğu Anadolu yöresi gün geçtikçe büyük oyunlarla karşı karşıya gelmektedir Devlet, millet el ele verip büyük bir titizlikle bir yerlere gelmek için uğraş veriyor. Sayın Başbakan Erdoğan, iktidar parti hükümeti olarak gerçekten çok önemli gayretler gösteriyor. Fakat ne çare ki; bir türlü olumsuzlukların, yanlışlıkların, usulsüzlüklerin önü kesilmiyor. Her şey çığırından çıkmış, başını almış gidiyor. Bu da hayra alamet değil ama bakalım sonuç ne olur? Ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik, endüstriyel olarak çağdaş bir medeniyet seviyesine gelip hedefine ulaşma çabası elbette ki herkesin büyük bir beklentisidir. Fakat üzülerek belirteyim, gittikçe ilerleme yerine geriye doğru gidiliyor. İnsanlık fıtratına, yaradılış kanununa yakışır bir şekilde uygun olarak hareket edilirse belki bir yerlere gelinebilir. Fakat tam tersine dürüstlük yerine çürüklük var, ahlaki yücelme yerine ahlaki çöküntüler görüyoruz. Günlük hayat akışları içerisinde olup bitenler çok şaşırtıcı ve hiç de sevindirici değildir. Yüzde 99u Müslüman olan bir ülke camilerle, minarelerle donatılmış bir coğrafya, Kuran ve sünnet duygusuyla yaşayan bir millet, ne yazık ki tarihini hep ters okuyor. Tarihini yanlış icra ediyor. Zira bu milletin biricik tarihi var o da İslam tarihidir. 23 sene gibi kısa bir süreç içerisinde Medinede kurulan yüce bir devlet yeryüzündeki tüm insanlığa tarih boyu insanlığı öğretmiştir. Bu sayede gittikçe gelişmiş, oluşmuş, yücelmiş, kıtalar arasında kardeşlik ve insanlık bağını gerçekleştirmiştir.

* * *

Ama ne çare ki; Her nedense yaklaşık 200 yıldan beri sahte kurtarıcıların, uyduruk kahramanların değişik, politik yüzleri yüzünden gittikçe İslama sarılma yerine gevşemeyi, dirilme yerine ölmeyi, uyanma yerine gafleti, hidayet yerine dalalet tercih edilmiştir. Böylece başta Emeviler dahil olmak üzere Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemine kadar küçüldükçe küçüldü ve bölünme, parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalma durumunda. Evet, burada bir illetin teşhisi söz konusu.. Devasız bir marazın, hastalığın tespitiyle yepyeni bayatlaşmamış, kullanma miadını doldurmamış ilaçlar aramak lazım ve o reçetelerle yeniden hastaya canlılık kazandırmak için o ilaçların kullandırılması gerekir. O da yegane aramızda bulunan ve her ailenin evlerinde yükseklere konan ilaç Kuran-ı Kerimdir. Kuran-ı Kerimin hükümleridir, dersleridir ve direktifleridir. Her zaman söylediğimiz gibi buna sarılmamız gerekir. Aksi halde sırtımızı ona çevirirsek yazımıza başlık olarak kullandığımız gibi işler Ali Cengiz oyununa dönüşür.

* * *

Ali Cengiz oyunu hikayesini bilenler bilir. Bilmeyenlere de burada detayıyla değil yüzeysel olarak birkaç cümle ile aktaralım. "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az" diyelim geçelim. Ali Cengiz oyunu deyiminin anlamı ve hikayesi şudur: "Hile ile iş yapanların dalaverelerine ve akla gelmeyecek tuzaklarına helal ile haramı birbirine karıştırıp inanmadığı halde kendini inançlı gibi gösterip inanmayan münafık tinetli hilebaz değişik yüzlülere Ali Cengiz oyunu denir" "Filanca falancaya bir Ali Cengiz oyunu oynadı ki" diye başlayan cümlelerin arkasında şeytanın bile aklına gelmeyecek hileler, düzenbazlıklar anlatılır. Bu deyimin menşei eski bir halk hikâyesine dayanır.

* * *

Sevgili okurlar. Burada Ali Cengiz oyunu derken, Osmanlıcadan gelen bir kavramdır. Ali Cengiz kelimesinin manası "Al-i Cengiz (Cengiz soyu)" çağrışımından yola çıkarak bu deyimin Anadoludaki Moğol istilasıyla da bir alakası bulunduğu söylenmektedir. Bunun hikâyesi var ama yazımız ana hedefinden düşmesin diye bunu burada kısa kesiyoruz ve ana konumuza geçiyoruz. Hikâyesini bilahare siz değerli okurlarımızla paylaşırız. Bir de meşhur "Sülün Osman" var!. Bilirsiniz; Dolandırıcılıktan, sahtekârlıktan birinci sırayı almış ve bu yolda şöhret kazanmış. Yani renkten renge boyanmış, kılıktan kılığa girmiş, minareye bile kılıf uydurmuş bir insan Doğum tarihi 1923 ölüm tarihi 1984 "Dolandırıcılar kralı Sülün Osman" olarak Türk tarihine geçen bir kişidir. Adını duyurduğu ilk işini 1948de İstanbul Fatihte yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak bu işe başlamış. 1950 ve 1960lı yıllardaki işleriyle ün kazanan "Sülün Osman" tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara satarak ya da kiraya vererek efsane haline geldi. Galata köprüsünü satmak üzere iken tesadüfen yakalandı. Ölümüyle ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte polisin tahminlerine göre 1984te Beyoğlunda sürekli kaldığı otelde kalp krizinden öldü ve kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömülmüş. Saf ve iyi kalpli temiz insanlar ondan kurtuldu. Bir daha tuzağa düşmemek kaydıyla millet kurtuldu.

* * *

İşte "kıssadan hisse" olarak bu anlattıklarımız gerçekten ülkemizde özellikle yöremizde özellikle Diyarbakırımızda siyasetin ve politikanın çok yüzlülüğünün ifadesidir. Bu memleketimizin kaderi mi diyelim. Her nedense gelen giden iktidarlar, biri diğerini aratıyor. Zira devlet gücünü elinde tutanların etrafına bakıyorsunuz, hep boş ve hayatında kendi imkânlarıyla başarı kazanmayan kişilerle dopdolu. Bu bürokraside de olur bu serbest çalışan piyasa insanlarında da olur siyasette de olur. Ne ararsan bulursun. İnceden inceye, derinden derine araştırılırsa her gün her saat başı bir şeyler rahatlıkla yakalayabilirsiniz. Hem de zirvelere tırmanan skandallar Galata köprüsünü satan "Sülün Osman" Bölgemizde de çantacı siyasetin gölgesinde, hiç sayılacak kadar düşük fiyatla devlet malı satılıyor ve satarken de tıpkı Galata köprüsünü satan "Sülün Osman" gibi kılıf uyduruluyor. Sonradan da suçüstü yakalanıyor. Ne yapalım bu da yine kader tecellisi mi diyelim, yoksa siyaset tecellisi mi?

* * *

Evet, bir hafta önce bir toplantıda devletin bir kurumunun bünyesinde çalışan bir yetkili kulağıma eğildi bir şeyler fısıldadı. "Benim elimde çok önemli belgeler var. Bu devlet kurumu bünyesinde olup bitenler deyim yerindeyse adeta devlet soyuluyor. Düşünün 225 kmlik bir ihaleye biçilen bir fiyat yıllardan beri 25 kmlik yapılan bir işin dörtte biri bile değil, arada yüz trilyonları aşan fark var. Biz bunları zaman zaman yazıyoruz, önemli mekânlara gönderiyoruz, yukarıdaki sorumlulardan çıt çıkmıyor. Bu tür olumsuzluklar, usulsüzlükler hep himaye görülüyor" Öbür taraftan Özel İdare bünyesinde kaşla göz arasında satılan Kültür Sarayı binası bir hiç fiyatına satılırken ona da Galata Köprüsü gibi kılıf uyduruluyor, meşrulaştırılıyor, ismi esamesi duyulmayan sözde Ulusal bir Gazeteye ilan veriliyor kimse okumasın diye. Sormazlar mı, bu planların, bu kirlenmelerin arkasında kimler var acaba? Devlet mi, iktidar mı artık onu bilmiyoruz. Yalnız bilinen bir şey var, son dönemlerde gelen giden son üç İl Valimizin zahiri görüntüleri çok temiz, dürüst ve iyi niyetli yüksek karaktere sahip valilerdir. Efkan Aladan tut, Hüseyin Avni Mutlu ve Mustafa Toprak Valilerimiz'e kadar.. Ama iyi niyetlerine binaen acaba çok yüzlü politikacının veya Diyarbakırla alakası olmayan çantacı bazı siyasetçilerin oyunu mu oynanıyor onu bilemiyoruz. Tek kelime ile gittikçe kalite düşüyor, vatandaş mağdur oluyor, çantacının işi de tıkırında gidiyor. Ama her ne olursa olsun biz bölgesel bir medya kuruluşu olarak görevimizi yaparız, mücadelemizi sürdüreceğiz, bakalım ne zaman, nerede kimleri kuyruğundan yakalayacağız. "Bekle gör" sloganıyla bizi takip edin sevgili dostlar, daha neleri deşifre edeceğiz. En derin saygılarımla.