BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF ÜLKEYİ VE DEVLETİ NEREYE GÖTÜRÜR?! (III)
Eklenme: 7/26/2022 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Hilafet, şeriat ve İslamiyet

Bilindiği gibi bu kavramlar her ne kadar telaffuzları şekilleri ayrı ise de, mana ve değer ölçüleri İslam gerçeğinin ve mahiyetinin ta kendisidir.

İslamın dünya görüşü, Kurana dayanıyor.

Şeriata dayanıyor.

Hilafet de İslama dayanıyor..

Ki tarih boyunca ta 1924lere kadar Hilafet, İslamın savunucusu olmuştur ve uygulayıcısı olmuştur.

Bu itibarla İslam en ekmel bir dünya görüşüdür.

Ekmel, yani kusursuz dünya görüşü..

Bütün insanları şuuruna alan, kapsayan, harc-ı lem edendir

Yani, herkes tarafından paylaşılan bir görüş demek değildir.

Nitekim dünyanın her tarafında inananı bulma keyfiyeti bazı hurafeler için dahi varittir.

Bir görüş eğer muayyen vasıflara haiz ise bir tek inanan ve tatbik edeni olmadan da dünya görüşü sayılabilir.

Bu muayyen vasıflar, fizik ve metafizik leme müteallik olup, insan müfekkiresi için varid-i hatır olan bütün sualleri cevaplandırabilmektir

Bu iki lemin vakalarını tezatsız bir izah tarzı ile değerlendirmek imknı bahşeden bir takım temel umdelere sahip olmaktır aslında!

Ancak bu temel umdelerin kullanılması suretiyledir ki mükevvenatın (kinattaki oluşumların) tezatsız bir izahına ulaşabilir.

O da Kuranın getirdiği evrensel İslam medeniyetine dayanıyor.

İşte bu medeniyeti bünyesine taşıyan Hilafet-i İslamiyedir.

Hilafet-i İslamiye ise İslamın ve şeriatın baş koruyucusudur.

***

Evet, işte 1300 senelik bir süreç içerisinde devam ede gelen bu İslam gerçeğini kucaklayan, İslam ümmetinin 1400 seneden cumhuriyetin kuruluşuna dek her ne kadar Emevi ve Abbasiler tarafından korunmuş ise de fakat en önemlisi, en mücadele dönemi Selçuklular dönemi olmuştur.

Eyyubiler dönemi olmuştur.

En uzun süreci de Osmanlı İmparatorluğu yürütmüştür

İşte bu dönemlerde haçlı veya Siyonist emperyalist güçler, İslamın büyümesini, gelişmesini içlerine sindirememişlerdir

Karşı çıkışlar yapmışlarsa da başarılı olamamışlardır..

Ama ne var ki Osmanlının son döneminde ustaca, çok büyük kurnazlıklar sergileyerek, içten içe, zehirleme yapmışlardır

Ki tarih şahittir, doğrudan doğruya, mertçe tek başına hiçbir küfür dünyası Osmanlı İslam Devletine meydan okuyamamıştır..

İslama karşı çıkma cesaretini ortaya koyamamıştır..

Ancak fikir birliği yaparak, işbirliği içerisinde, Fransada, İngilterede, Hıristiyanlar ve Yahudilerce kurulan Siyonist localarda, Osmanlının içerisine sızdırmak adına, masonik kafaları yetiştirmişler.

Ve bu masonik kafalar, pire misali İslam dünyasına yayıldılar..

Öncelikle 1800lü yıllarda Napolyonlar, Churcilller tarafından, yani hem Fransızlar hem de İngilizler tarafından Mısır kolaylıkla işgal edilebildi..

Camiül Ezher ele geçirildi

İslama inanıyormuş gibi münafık ruhlu sözde alimler yerleştirildi

İslamın aldatıcı füruat uygulamalarına geçtiler

Hem de Müslüman cemaatlerin ve özellikle Ezherin içine sızarak bunu yaptılar

Kendi adamlarını, üniversiteye doldurdular

Böylelikle önce Mısırı ele geçirdiler, sonrasında da Hilafet-i İslamiyeyi yok etmek için Osmanlıyla mücadele etmeye başladılar

Tanzimat Fermanından başlamak üzere ta 1909lara kadar gizliden gizliye özellikle Osmanlı ordusunun içindeki masonik kafaları çok kurnaz bir şekilde taarruza geçirdiler

Özellikle kilit noktada bulunan önemli bazı paşalar

Ki bu paşalar İslamiyetin hükümranlığı ve geçerliliği dönemlerinde Müslüman olarak kendilerini hep göstermişlerdir

Oysaki bukalemun gibi renkten renge girenlerdi.

Osmanlının son padişahı Abdülhamidi tahtan alaşağı etmek için İttihat Terakkiyi kurdular..

İttihat Terakkinin üyeleri ve Osmanlı ordusundan seçilen önemli bazı paşalar veya subaylar gizliden gizliye eğitildi..

Ve nihayetinde Osmanlıyı yıkabilme şansını (!) elde edebilmek için I. Dünya Savaşının oluşturulması için zemin hazırladılar..

Ve 1914te bu savaşla Osmanlıyı tarihten silebildiler..

İşte şimdi deniliyor ki;

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş çok tehlikeli bir savaştır, her an için 3. Dünya Savaşı gerçekleşebilir.

Bu düşünceler siyasi alanda her ne kadar ileri sürülüyor ise de bize göre aslı astarı yoktur.

Hiçbir zaman 3. Dünya Savaşının vuku bulacağına inanmıyoruz.

Zira I. Dünya Savaşının oluşması, Osmanlıyı yok etme politik oyunuydu, ona yönelikti.

Osmanlıyı yıktılar, Hilafet-i İslamiyeyi dağıttılar, sonra İslam hukuku başta olmak üzere, İslamın tüm ana çizgilerini, temel unsurlarını kökünden söküp yok edip attılar

Bu işin başını çeken Osmanlı ordusu bünyesinde yetişen İsmet Paşa gibi masonik kafalar olmuştur..

Onlar, büyük rol almışlar ve Lozanı imzalayabilmişler.

Zira İsmet İnönü, İslama karşı çok kinci ve ihanetçi biriydi.

Dünkü yazımızda da dile getirdiğim gibi;

Lozan, Kılıçdaroğlunun dediği gibi veya Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğun hayalinde beslediği Lozan Türkiyenin tapusudur gibi havadan cıvadan balon şişirmişler ise de hiç de öyle değildir.

Tam tersine Memalik-i İslamiye denilen en büyük zengin coğrafyaları İngilizler ve Fransızlar kendi aralarında paylaştılar

Ki İsviçrenin Lozan kentinde oturup bu işi imza altına aldılar

Her ne ise

Tarih hiçbir zaman yalan söylemez, söylememelidir.

Ama yalan söyleyen tarih, tüm olayları çarpıtıyor.

Gerçekleri yalanlarla harmanlıyor ve piyasaya satabiliyor..

Ama o siyasi dil hep kandırıcı olmuştur.

Böylece bu memleket bu hale gelmiştir.

* * *

Sevgili okurlar

Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Abdurrahman Dilipak Hocanın bu minvaldeki bazı tespitlerini burada sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bu tespitlerine de katılmamak mümkün değildir.

O tespitlerinden birisi CHPnin kilit noktalarından olan ve küfre, Siyonizme, Emperyalizme en önemli hizmetler veren, adeta piyon durumunda olan iki önemli isimden söz ediyor

Bir Hasan Ali Yücel, dönemin Milli Eğitim Bakanı.

Diğeri dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan..

İkisi de birer çıbanbaşı idi

İslama ve inanan Müslüman Türk milletine karşı besledikleri en derin kin, tümüyle Siyonizme ve haçlılara verilen hizmet doğrultusunda adım atmışlardır.

Biri Milli Eğitim camiasını kirli kültürle kirletmiş.

Diğeri de İçişleri Bakanlığını

Kirli fikriyatın dayatmasıyla, milleti baskı altına alıp, topluma çok büyük çileler çektirmiştir

***

Sevgili okurlar

Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinden bir anekdot aktarmak istiyorum

1945lerde Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri Nur Talebeleriyle Emirdağdan Ankaraya gidiyor.

Nevzat Tandoğan, bunu duyar duymaz hemen güvenlik güçlerini gönderiyor ve Bediüzzamanı Ankaraya sokmuyor..

Onu, geri çeviriyor.

çok büyük bir üzüntü içerisinde geri dönmek zorunda kalan Bediüzzaman, orada şöyle haykırıyor

Bu Vali bize değil, kendine yaptı ve bunun acısını da en yakın zamanda kendisi çekecektir diye Allahımdan ümid ediyorum.

Gerçekten de 9 Temmuz 1946da yani bir sene içerisinde sözüm ona Ankara Valisi Nevzat Tandoğan kendi silahıyla kafasına sıkıyor ve intihar ediyor.

İla cehenneme zümera gidiyor.

Hulasa.

Türkiyeyi çok değişik ve çok manidar hıyanet yöntemleriyle yönetmek isteyen CHP anlayışı ve bazı lider durumundaki mensuplarının akıbeti hiç de iyi olmamıştır.

Allahtan ümit ediyoruz ki son kalan ve çok derin çabalayan Kılıçdaroğlunun yaptığı çabalar da kursaklarında kalacaktır.

Millet ona yine bir ibret dersi verecektir diye düşünüyoruz.

Bunu da yazmadan geçmek istemiyorum.

Hani o 2003teki AK Partinin misyon davası?

AK Parti o günlerde misyonunu aksiyona çevirdi ve milletin teveccühünü aldı.

Ta 15 Temmuz 2016lara kadar.

Kirli ve başarısız darbe girişimi ile karşılaşan Türkiye ayaklandı ve AK Partiyi savunabildi.

Hem de büyük bir zevk ve iştahla.

Bilmiyorum, Allah korusun Türkiye tekrar böyle bir yanlış hareketle karşılaşırsa bu millet aynen 15 Temmuz 2016daki ruhunu ileri sürecek mi?

Bize göre biraz şüpheli, biraz tereddütlü.

Zira başta Güneydoğu Anadolu ve Diyarbakırımız dhil olmak üzere ki parti teşkilatlarının, özellikle il teşkilatlarının yaptığı yanlışlıklar, hem de ranta dayalı adam kayırmalar

Ve hem de bukalemun gibi renkten renge girenlerin varlığı ne yazık ki AK Partiyi toplumun gözünden düşürmüş durumda.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Failed to load the video