ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ = ÇAĞDAŞ CEHALET! (II)
Eklenme: 8/19/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Kurt dumanlı havayı sever diye ünlü bir atasözümüz var.

Eğer aradığı avını yakalarsa genellikle dumanlı havadan faydalanır.

çünkü zalim zulüm ederken insanlıktan çıkar, şuursuz bir yırtıcı canavara benzer.

Tabii ki bunu da yaparken fırsat kollayarak yapar.

Dumanlı hava dedik.

Tabi açık havada kurt, hedefine ulaşamaz, ulaşsa dahi nadirdir.

Tıpkı günümüzdeki İslam dünyası üzerine oynanan oyunlar gibi.

Kurdun faydalanabileceği dumanlı hava, günümüzde bazı devletlerin terör ve istibdad-ı mutlakı (mutlak zulmü), buna karşılık Müslümanların bir araya gelmemeleridir ve ihtilafa düşmeleridir.

Şuursuzca aralarına sokulan tefrika, mezhepçilik ve ırkçılık gibi daha neler neler.

Müslüman Kuran deyimiyle ciddi ve ihlslı olması lazım.

Müslümanın yaşama alanlarına baktığınız zaman ya ihtilaf var ya kandırmaca yollarla meşrulaştırılmış haram yeme şekli var veya da kin, adavet, nefret var.

Daha doğrusu ifade etmek gerekiyorsa mutlak bir çekemezlik, cehalet, başıboşluk ve Kurandan uzaklaşma gibi Müslümanları geriye götüren, böylesine menfi unsurlar var.

Bu nedenle gerek haçlı emperyalizmin saldırgan kurtları olsun, gerek sinsi yahudinin oyunları olsun ve gerekse Müslümanların içinden çıkan, satılmış ucuz münafıklar olsun.

İşte her üç unsur da Müslümanları hedeflerinden alıkoyan ve deyim yerindeyse adeta bir yemlik haline getiren nedenler olmuştur ve olmaktadır.

* * *

Evet, haçlılar ve Siyonistler tarih boyunca değişik isimlerle ve değişik oyunlarla, değişik tezghlarla İslamiyetin içine sokulmuş ve İslamı içten vurmayı başarabilmiştir.

Ama bu da bugün değil, İslamın ilk çağlarında başlamıştır.

Ve bu işi ele alan da habis ur durumundaki Yahudilerin oyunları olmuştur, senaryoları olmuştur.

Özellikle İslamın ilk günlerinde Medinede Yahudilerin İslam ve Müslümanlar arasına değişik renklere girmiş, değişik pozisyonlara sokulmuş ve değişik yöntemlerle hileli oyunlar yapmıştır.

Gerçekleri tahrifat yollarıyla saptırarak fitne unsuru durumuna girmiş, ama Müslüman geçinen münafıklar vasıtasıyla olmuştur.

Yoksa doğrudan doğruya hiçbir zaman Müslümanları mağlup eden bir güç söz konusu olmamıştır, tarih buna şahittir.

Onlar ne kadar nifak tohumunu Müslümanlar arasına sokarak, hedefine ulaşmak istemişlerse de daima Allah Tel İslamı korumuş, himaye altına almış, günü gelmiş onların hileli tezghlarını geri tepmiştir.

Hem Resulullah Efendimiz (s.a.v) zamanında hem de Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer hilafetlerinde başlamıştır.

Nitekim Mecusi ateşperest bir İranlı münafık İslam kılığına girerek, Hz. Ömerin arkasında namaz kılma pozisyonuna giriyor ve Hz. Ömeri arkadan vuruyor.

Bunda da yine habis ur durumundaki Yahudilerin parmağı olmuştur.

İşte o günden günümüze dek İslam tarihi buna şahittir ki gerek fikir, kültür, ekonomi gibi alanlarda olsun bu işin başlangıcı Müslüman geçinen Yahudi münafık Abdullah İbn Sebe aşırı Şia mezhebini yaratmış ve hatta günü gelmiş, Hz. Aliyi bırakın bir halife veya bir sahabe veyahut Resulullah Efendimizin bir damadı olmaktan daha ileri gidip, ilahlaştırılmış gibi sapıklığa kadar yürümüşler.

Ayet-el Kürsinin sonundaki Ve huvvel aliyyul azim kelimesini O Allah, büyük Alidir diyecek kadar cehalet, gaflet ve habisliğe girmiş halleri yaşatmıştır ve hala da yaşatmaktadır.

Keza aynı şekilde Hıristiyanlar da bu tür oyunlardan geri kalmamıştır ve bugünkü İslam dünyasının üzerine hegemonyalarını sürdürmekte olan bu haçlı Hıristiyan dünyası olsun, gerekse İslam dünyası içindeki onların nam-ı hesabına çalışan münafık ruhlu insan suretindeki kandırılmış şeytanlar olsun.

Hep menfaat, çıkar ve böl, parçala ve yut politikasıyla İslamın üzerine gitmektedirler.

Hedefleri demokrasi, memokrasi falan değil, böyle bir şey yok.

Bunların kullandıkları demokrasi kavramı nedir ki?

Zayıf insanları güçlü insanlara köle ettirmek, ilah gibi onlara taptırmaktan başka hiçbir şey söz konusu değildir ve düşünülemez.

İçten vurabilme en büyük silahları kesinlikle münafıklar olmuştur.

Ama ne yapalım?

Müslümanlar iyi niyetle davranırken, maalesef ya gaflete düşüyor, ya düşmanını tanımaz duruma girmiş, gafletiyle yaşıyor.

Evet, bakınız I. Meşrutiyetten evvel Üstat Bediüzzamana şöyle bir soru soruyorlar;

Şu pis istibdat (zulüm), ne vakitten beri içimize girmiş ve başlamış durumdadır?

Üstat şöyle cevap veriyor;

İnsanlar hayvanlar ahırından çıkıp, medeniyet alanına girdiğinden beri, o nasıl başlamışsa beraberinde mutlak bir istibdadı, acımasızlığı getirmişler

Yani kendini medeni olarak saymışlar, oysaki medeni olma yerine deniyeti (alçalışı) beraberinde getirmişler.

Soruyorlar;

Ey Üstat!

Demek şu halde şu mevcut istibdat da hayvaniyetten gelmektedir

Üstat cevap veriyor;

Evet, evet, tabii ki.

Müstebit bir kurt, biçare bir koyunu parça parça etmek, daima güçsüzü güçlüye ezdirmek demektir

Bu da hayvanların ve yırtıcı canavarların şuursuzca kullandıkları düsturdur, ilkedir ve zalimlerin kanun-i esasiyesidir (anayasalarıdır).

E peki sonuç ne olacak, hep böyle devam mı edecek yani?

Üstat diyor ki;

Hayır, hayır.

Şeriat-ı Ğarrayı Ahmediye yeryüzüne nüzul edip, uygulamaya girdiği zaman, o zaman yeryüzünü o kirlenmeden, pislenmeden temizlemiştir

Ve yine bu kan pisliğinden uyuşturucu ahlaksızlığından kurtarıp, yeryüzünü ak etmiştir.

Şu mevcut insaniyetin siyah ve karanlık lekesini, Kuran hükümleriyle temizletmiştir ve günümüzde de temiz edilmelidir.

Ama ne yazık ki her şey bugün tam tersine dönmüş, bugün maalesef şeriatın varlığı söz konusu değil.

O olmayınca da, onsuz hiçbir şey yerine oturamaz ve onu da ne çare ki beşeriyet bir türlü yakalayamıyor.

***

Evet, bugün Mısırda uygulanmakta olan devlet terörü ve bu terörün başını çeken General Sisi, müstebit, zalim ve zorba bir uygulamayla kırk-elli gün içerisinde on binlerce insanı öldürmüş, yaralamış, ocakları söndürmüş ve hala da devam ediyor.

Ama bakıyorsun ki bu da her ne kadar adı Abdulfettah ise de yazımın başında ifade ettiğim gibi İslamın ve Müslümanların içinden gelmiş, haza bir münafıktır, bu münafık satılmış ve hem de aynı zamanda Yahudiye satılmış, Mısırdaki Kıptilere satılmış ve Yahudilerin kölesi olan münafıklara satılmış.

Onun için Allahtan ümit ediyoruz ki bizi yani İslam lemini gaflet uykusuna daldırmasın, herkes uyansın ve Kuranın süzülmüş ab-ı hayatıyla bizi kurtarsın.

***

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten İslam dünyası çok büyük bir ızdırap içinde yaşamakta ama Türkiye gibi yakın ve tarihi dost-kardeş bir ülke olarak, toplum olarak ayaktadır.

Herhangi bir kıvılcımın çakılmasıyla milyonlarca insan, Mısıra yürüyebilir, düşüncesindeyim.

çünkü gösterilen aksiyon bunu gösteriyor.

Ve gerçekten bunu yapmalıdır.

O masum İhvan-ı Müslimin ocaklarını söndürme yerine, meşale yakılmalıdır, olmayan yerine otursun, olanlar da onlara sahip çıksın ve koruma altına alsın.

Gerekirse İslam dünyası darbeci cuntayla savaşabilir, keşke bu fedakrlık yapılabilse.

Zira biz bu halimizle İhvan-ı Müsliminiz, onları destekliyoruz ve başımızın üzerinde yerleri vardır.

çünkü zulmü kabul etmiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.