"CEMAAT EVLERİNE SİLAH YERLEŞTİR"?!!
Eklenme: 12/10/2009 12:00:00 AM

Evet, sevgili SÖZ okurları! "Derin Devlet Çözülürken" başlıklı bir önceki yazımda ifade ettiklerim kelimesi kelimesine Türkiyedeki manzaraların gerçek tanımıdır. Tarihi tespitlerimiz üç aşağı beş yukarı olsa bile olayların akışı içerisinde günbegün meydana gelen Türkiyedeki senaryoları ve senaristlerini ele vermektedir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ama ne yapabiliriz ki? Tespitler doğru, vuku bulan olaylar gerçek. Türkiye gizli odakların çabalarıyla her gün biraz daha uçurumun kenarına itilmekte olduğu aşikâr ise de ama kime anlatırsın! Her zaman bu köşede anlattığımız gibi, "Geçmişten ibret almayan bir toplum, geleceğini kestiremez" Yani bunun anlamı şudur; milli irade ile iktidara gelen hükümetler, eğer elinde mevcut olan milli gücü, milli irade paralelinde insiyatif olarak kullanmazsa, sonuçları badiredir ve hüsrandır. İşte başta Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Hanın 1908deki II. Meşrutiyetin kuruluşuyla başlayan devletin çöküşü. O günden Menderese kadar. Hatta Merhum Turgut Özala kadar. İsterseniz düşüne düşüne bugüne gelelim. Yani tarihin açık ve net sayfalarını harfi harfine okuyalım ki 'ülkenin' manzarasını net görüp ve tespitleri de netleştirebilelim. Hani demişler ya, "Halep ordaysa, Arşın burada" diye! Bize göre bu millet artık olup-bitenden bıkmıştır. Zira milli iradeyi elinde tutanların milletçe beklenenler gerçekleşmeyince, artık millet ümitsizleşiyor, bıkıyor ve kendi kendine mırıldanarak şöyle diyor: "Bunlar da bir şey yapamadılar, ülkenin hali nice?" Bunca senaryoların, devletin başına ördürülen çorapların meydana çıkarılması, karanlık odakların her gün biraz daha berraklaşması. Devletin resmi evrakları üzerinde, yani başköşesine Gizli damga basılan komplo teorilerinin dokümanları, sadece bir komplo ve hileden ibaret olduğu anlaşıldığı halde, yetkililerce bir türlü gerekenin yapılmaması gerçekten düşündürücüdür. Her gün biraz daha ümitsizliğe doğru ülkeyi itmektedir. Evet, sevgili dostlar! Fazla uzatmaya gerek yok. Az ve öz diyelim. Kıssadan hisse diyerek; "Anlayana bir kâfi, anlamayana bin de olsa mafi." Yani diğer bir deyimle, "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az" deyimi gibi Bugünkü yazımızın başlığı!  "Cemaat evlerine silah yerleştir" emir yazısı nerden çıkmıştır? İki gün evvel Ergenekon savcılarına gidip ifade veren üç kuvvet komutanı olan Generaller ile Moda Büyük Deniz Kulübündeki Encümen-i Danışların (yani masonların) karanlık kurulundan çıkan bir emire dayalı başlıktır. O da tabi "gizli" damgalı bir emir. Bu ne biçim gizliliktir bilemiyorum ama aşikâr oluyor. Geçenlerde yazılı medyanın kaleme aldığı önemli birçok konulardan birisi de "Erzincan Kaosa Böyle Çekildi" haberi idi. Biz de geçenlerde buna az da olsa değinmiştik. Ama hatırlama babında olsun bir kez daha özetleyelim. "Erzincanda kaos planının kan donduran uygulamaları, komplo için verilen rüşvetler, ölüm tehditleri" Yani, Erzincandaki Jandarma İstihbarat Subayı ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ve gizli tanık arasındaki geçen konuşmalar Gizli tanıklar "İrtica ile mücadele planının cemaatleri terör örgütü gösterme başlığının nasıl hayata geçirilmek istendiğini, yer, zaman ve kişi göstererek tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Albay Dursun Çiçek imzalı irtica ile eylem planını uygulama için pilot bölge seçildiği iddia edilen Erzincanda Cemaat evlerine silah yerleştirmeden 800 bin TLlik rüşvetlere, sahte mühürlü mektupla soruşturma başlatılmasından, ölümle tehdit etmeye kadar çarpıcı iddialardan söz ediliyor. Cunta tarafından cemaatlere ait yurtlara ve okullara silah yerleştirmekle görevlendirilen gizli tanıklar, olayları yer, zaman ve kişi göstererek detaylı biçimde anlattı. Kapatma davası için zemin hazırlama ve Erzincan Emniyetine komplo gibi ayrıntılar da deşifre edildi. Daha doğrusu sular çekildi soruşturma başladı." Evet! Tüm bu oluşa gelen kirli plan neticesinde ve deşifre edilen senaryo ve senaristler sonucunda Erzurum özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı harekete geçmiştir. Başta Başsavcının ilk olarak tespitleri Erzincandaki Çatalarmut Barajında suyun çekilmesinin ardında çok sayıda el bombası ve mühimmatın ele geçirmesi olayıyla ilgili yürütülen soruşturmada önemli bilgilere ulaşıldı. Soruşturma kapsamında alınan gizli tanık ifadelerinde; Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, İl Jandarma Komutanı A.T. ve Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Nedim Ersan, J.Üsteğmen Ersin Ergut ve J.Kd. Bşçvş. Orhan Esirgerin aralarında bulunduğu kişilerle ilgili şok iddialar yer aldı." "CEMAAT EVLERİNE SİLAH YERLEŞTİR" Bu gizli emre dayanarak yola çıkan özel savcı şu yargıya vardı: "Gizli tanık Erzincan; yaklaşık bir yıldır muhbirlik yapmakta olduğu Erzincan Jandarma İstihbarat yetkilileri tarafından, Erzincanda kaldığı cemaatlere ait ev, yurt ve eğitim kurumlarına silah, mühimmat, vb. suç unsurları ve kamera yerleştirmesinin istediğini, kendisinin bunu kabul etmemesi üzerine Jandarma İstihbarat görevlilerinin 800,000 TL. para teklifinde bulunduklarını anlattı. 800 bin TLlik İş Bankasına ait çeki kabul etmeyince Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihanerle görüştürüldüğünü, Cihanerin kendisine Savcı Hüseyin diye tanıttığını anlatan Gizli Tanık, Erzincan Gerek Jandarma İstihbaratçı Kerem gerekse Başsavcı Cihaner, "Şayet sana verdiğimiz görevlerin en ufak bir şekilde ucu bize dokunursa senin bütün sülaleni bitiririz, yok ederiz, gerekirse biz de ölürüz ama senin sülaleni bitirdikten sonra ölürüz" diye ayrı ayrı tehdit ettiler dedi." İşte bu senaryoyu düzenleyen senarist kim? İşte bakınız sevgili okurlar! Bu devlet nasıl kirleniyor, nasıl ayıplanıyor ve nasıl yara alıyor? Hem de kimlerin eliyle Devlet bünyesinde barındırdığı bakterilerle nasıl çürümeye yüz tutmuş. Bir kamu kuruluşu olan Jandarmanın bünyesinde böylesi müptezel kirlenmeler hem de kendi yetkili subayları eliyle oluşursa bu ülke nereye gidiyor? Ya devletin can damarı durumunda yargının bünyesinde bulunan böylesine ideolojik ve rantiyeci cerasimler (bakteriler) varsa o yargı nereye gidecektir ve bu millete adaleti nasıl dağıtır? İşte Erzincanda oluşa gelen, hem de Gizli tanık "X"in tespitiyle sübut bulan bir kaziye, bir hüküm varsa artık bu ülke insanının hali nice olur Misalde hata olmasın, demişler ya "İmam ve cemaat" meselesi. Yani "İmam cemaat ." Bizim âcizane tavsiyemiz, AK Parti Hükümetine düşen en önemli görev ve aciliyetle yapılması gereken iş, milli iradeye dayanarak, el çabukluğuyla bu devlete bir çekidüzen, yeni bir yapılandırmanın gerçekleşmesidir. Aksi takdirde kurt ağacın içine girmiş ve ağacı her gün biraz daha çürütmeye yönelik faaliyet içerisinde olur. Ki Ağaçtaki yapraklar sararıp dökülmeye yüz tutmuştur. Örnek mi istiyorsunuz; İşte iki gün önce Tokat Reşadiyede yedi askerin şahadetiyle meydana gelen katliam girişimi. Ne idügü belli olmayan ve bu katliamı hiçbir örgüt sahiplenmedi. Ciddi bir muamma söz konusu. Kimler tarafından yapıldı, nasıl yapıldı, bu askerlerin o saatte oradan geçeceğini örgütler nerden haber aldılar ve nasıl pusuya yattılar? Buna kimsenin aklı bir türlü ermiyor. Bize göre bu hileli ve karanlık muamma katliamın sadece örgütlere, hele hele PKKya ve DTPye yüklenmesi apayrı bir ibreti alemdir. Bırakın insanların gülmesini, kargalar bile güler buna Yani kargaları bile inandıramazsınız. Dağlıca, Aktütün, Şemdinli. Ve 1993te Bingölden Elazığa giden 33 askerin şehit edilmesi. Tüm bu hadiseler ne ise ve kimlerin yapısı ise Tokattaki 7 askere yapılan katliam aynısıdır. Kaynak nerden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin kaynak aynı kaynaktır. İki gün evvel Moda Deniz Kulübünde toplanan Encümen-i Danışların toplantısından sonra hemen Türkiyenin her tarafına yayılan ayaklanmalar ve sokak çatışmaları boşuna değildir. Biraz detaylı düşünmek lazım, herkes aklını başına alsın. Dostunu düşmanını tanımalıdır artık. Burada olay çok nazik, çok ince, derin ve kapsamlıdır. Ama "Deveye sormuşlar, boynun neden eğri" diye, deve de "Nerem doğru ki?" demiş. Çünkü ülkenin genel yapısında 'bir yamukluk' söz konusu. Yargıyı adeta kirli bir ideolojya örgüsüyle karşı karşıya getiren bazı kilit noktadaki yargı mensupları, hatta üst düzeydekilerin verdikleri hukuk dışı ve çelişkili kararlar, ülke için, devlet için, millet için büyük badiredir. Danıştayın geçenlerde vermiş olduğu katsayı kararından tutun da, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun aldıkları kararlara kadar Yargıtayın, Anayasa Mahkemesinin yanlış ideolojiler paralelinde aldıkları kararlar ve sonuçlandırdığı davalar İki gün evvelki yazımda da belirtmiştim. Bize göre Erzincan Jandarma İstihbarat Subayları ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihanerin mesleklerini kötüye kullanarak yaptıkları derin kirlenme ve devleti kendi rantları paralelinde kullanmaları 1996 ile 2000li yıllar arasında Diyarbakırda ve Güneydoğuda yapılan iğrenç olaylardan hiç de geri değildir. Bilakis bugünkü Erzincan hadisesi, o günün bir küçük kız kardeşi gibidir. Yani bunlar, o tarihteki, yani on sene önceki Doğu ve Güneydoğu Anadoluda meydana getirilen karanlık oluşumlar, faili meçhul cinayetler, komplo teorileri, bugünün tarihi bir ders hocası gibidir. Yani, devletin, kamunun bünyesinde oluşan bakterilerin bugüne kadar büyümesidir ve yayılmasıdır. "Derin Devlet Çözülürken" başlıklı bir önceki yazımda eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıtın "İyi çocuktur" dediği Ali Kayanın kirli oluşumlardaki portresini çizmiştim. Hani sözde görülen lüzum üzerine Şama gönderiliyor ya. Abdullah Öcalanla görüşüyor ve ondan sonra dönüp Diyarbakıra geliyor.  Şemdinliye geçiyor, Antepe yerleşiyor, sözde Güneydoğuda İstihbarat görevlerini yapıyor. Ve PKKyı takip ediyor gibi görünümleri dile getirmiştik. Oysaki Azat Ararat Nasname.com adlı sitede yazılanlara göre, Ali Kaya bir hiçtir, olsa olsa derin kirlenmelerin bir piyonudur. Yani, iki gün evvel Ergenekon tutuklusu Ümit Sayının gizli yapıyı deşifre ettiği ifadesinden de anlaşıldığı gibi askeriye içindeki gizli yapılanmanın bir piyonudur. Sivil uzantıları ile bağlıdır. Moda Deniz Kulübündeki her zaman toplanan büyük, elit tabakadaki Generallerin, Encümen-i Danışın aldıkları kararların bir maşası olabilir. Nitekim bundan yıllar öncesinde, 28 Şubattaki, hatta daha öncesine gidelim 12 Eylüldeki bir uçak yolculuğunda ihtilalci, darbeci Kenan Evrenin medya mensuplarına söylediği söz şöyledir: "Bizim için PKK bir hiçtir, en tehlikeli olan şeriattır ve irticadır, yani islamiyettir." 28 Şubatın oluşunda en büyük rol oynayan başkahraman (!) Çevik Birin "Gerekirse Apoyla masada oturup kadeh tokuşturabiliriz, ama bizim için en büyük tehlike şeriattır ve irticadır." İşte Ergenekon tutuklusu Ümit Sayının da ifadesinde söylediğinin bir kanıtlayıcı delilidir. Bakın Ümit Sayın mahkeme heyeti huzurunda, "Askeriye içinde gizli yapılanmadan 2004te haberim oldu. Yapılanmanın sivil uzantıları olduğunu ise 2006da Eruygur ve Kıvrıkoğlundan duydum, içinde olmadım." dedi. "Komutanlar bana şöyle dediler: TSK içinde gidişata dur diyecek bir örgüt var. Eruygur ve Tolon, bana ordu içindeki örgütü anlattılar." Ümit Sayın, devamla şöyle diyor: "Eruygur ve Tolon Paşayla birlikte birçok rütbeli askerin kendisine ordu içinde gizli bir örgütlenme kurduklarını söylediğini anlattı. Bana da sivil kanatta görev teklifi yaptılar. Ergenekon muhtıra istiyordu. Komutanlar bana Genelkurmay ve TSK içerisinde gizli bir yapılanma olduğunu ve bu yapılanmanın yönetimi ele geçirme teşebbüsünde olduğunu, benim de onlara katılmamı istediklerini açık ve net olarak anlattı." Sevgili okurlar! Biz yıllardan beri bunları hep anlatıyoruz ve diyoruz ki; Devlet, ülke, iktidar ve millet, tüm detayıyla çok büyük badirelerle karşı karşıyadır. Ama bugün değil, bu uzantı 1909da 31 Mart Hadisesinden tutun da, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra devletin tek parti, şeflik ve dipçik dönemi olan 1940lardan 50lelere kadar. Ta 27 Mayıs kanlı ihtilaline kadar 12 Mart, 12 Eylül, 27 Şubat, 27 Nisan, tarihi günler saymakla bu ülke maalesef darbeci, ihtilalci cuntanın kirli teşebbüslerinden kendini kurtaramamıştır. Bu geçmiş tarihlerde nasıl hıyanetler, ihanetler birer çorap olarak bu ülkenin başına ördürülmüş ise, bugün daha dik alası söz konusudur. Hükümete tavsiyemiz, özellikle Sayın Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız ne yaparlarsa yapsınlar, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü koruma altına almaları gerekir ve devletin derinliğinde oluşa gelen bu pis ve tehlikeli, tehlikeli olduğu kadar da gizli bakterilerle dopdolu ortamı temizlemelidirler. Bu bataklığı tez elden bir an önce kurutması gerekir. Tek kelimeyle devlete yeni bir yapılandırma, yeni bir güç, yeni bir oluşum lazım. Aksi taktirde karanlık kuruluşların bünyesinde oluşa gelen bu sülükler, bu bakteriler, sömürgenler bu ülke insanının kanını kurutmaya yönelik gittikçe yayılıyor, büyüyor ve tehlike arz ediyor. Hem de bu milletin imkânlarıyla, bu toplumun vergileriyle, işçinin, memurun, esnafın, işadamlarının alın terinden meydana gelen bütçeleriyle Söylenecek laflar çok, ama bu köşemize her şeyi bir anda sığdıramayız. Sabırla, imkân buldukça, elimizin yetiştiği kadar olup bitenleri siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyoruz. Basının bu serbest kürsüsünde hiç sınır tanımadan yasaların bize verdiği düşünce özgürlüğü paralelinde kimseye hakaret etmeden, ama birilerinin kirli çamaşırlarını da ortaya atacağımızdan da geri kalmayız. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın. En derin saygılarımla