"CENNET UCUZ DEĞİL, CEHENNEM DE LÜZUMSUZ DEĞİL!"
Eklenme: 7/14/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü köşe sohbetimize başlık olarak kullandığımız “CENNET UCUZ DEĞİL, CEHENNEM DE LÜZUMSUZ DEĞİL” ifadesi Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine aittir…

Bu cümle bünyesine taşıdığı çok kapsamlı anlamları ifade etmektedir.

Nitekim Üstat Bediüzzaman Hazretleri 31 Mart Hadisesinden sonra "Jön Türklerin" dışa bağlı kirli "Siyon ve Haçlı" teşkilatlarla işbirliği yaparak Sultan Abdülhamit’e karşı darbe hazırlayan Selanik Harekât Ordusundaki hileli oyunlara katılmadığı halde “Şeriatı istiyoruz, İttihad-ı Muhammedi’nin efradındanım” demekle ona getirilen suçlama sonucunda yapay olarak kurulan “İstiklal Mahkemelerinde” Hurşit Paşa’nın başında bulunduğu mahkeme heyetine karşı bu ifadeyi kullanıyor…

Ve şöyle diyor..

“Evet, ey paşalar zabıtlar!

Tüm kuvvetimle derim ki:

Gazetelerde neşrettiğim (yayınladığım) tüm makalelerimdeki tüm gerçeklere nihayet derecede musirim (ısrarcıyım), söylediklerimin arkasındayım.

Şayet zaman-ı mazi (geçmişe yönelik süreç) canibinden, asr-ı saadet mahkemesinden devrisaadet mahkemesinden adaletname-i şeriatla davet olunsam, mahkemeye çağrılsam, neşrettiğim (yayınladığım) hakikatleri aynen ibraz edeceğim.

Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim.

Şayet müstakbel tarafına 300 sene sonra zamanın kanaat önderlerinin tenkit mahkemesinde tarih celpnamesiyle mahkemeye celp olunsam, çağrılsam yine bu hakikatleri genişleterek çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber taze olarak orada da göstereceğim.

Demek hakikat değişmez.

El hakku ya’lu vela yu’la aleyhi.

Hak daima haktır, üstündür, alçalmaz”

“Sen de şeriatı istemişsin?” sorusuna karşı…

“Evet Şeriat-ı Ğarrayı Ahmediye’nin tek bir hakikatine karşı bin başım olsa, her gün biri kesilse ben feda etmeye hazırım” diyen Üstat Bediüzzamaniüzzaman Hazretlerine “İstiklal Mahkemesi” beraat veriyor...

Beyazıt Meydanında yürürken uyduruk mahkeme kurduran zalimler için de;

“Yaşasın Cehennem” ifadesini kullanmıştır.

Toplumu kandıran, milleti yanlış yollara sürükleyen, kültüründen, dininden, tarihinden saptıran ve gerçek manada münafık ruhlu olup, kendini kurtarıcı Müslüman kisvesi altına büründürenlere diyordu ki;

“Zaman gösterdi ki Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değil.”

* * *

İslam’ın ana çizgilerini kabullenmeyip, İslam şeriatının tüm hakikatlerine çağdışı diyen anlayış ve o paralelde kurulan düzenin düzenbazlarının sonucu ne kadar kötü olmuş ve daha da olacağı gibi aynı o tarzda İslamiyet’i kullanıp, hiç İslamiyet’le alakası olmayan münafık ruhlu korkak, titrek ruhlu insanlar için de aynı sloganı kullanıyor.

Demek ki günü gelince!...

Tüm çıplaklığıyla gerçek ortaya çıkıyor ve sahtecilik unvanı kendiliğinden deşifre oluyor..

Tabiri caizse suçüstü yakalanıyor.

İslam’a inanmayıp da İslam’a “çağdışı” demekle hıyanetliğini gösterenler ne ise İslam’a inanıyormuş gibi kendini gösteren ve İslam libasını kendine yakıştırıp milleti kandıranların da sonu onlar gibi badiredir, uçurumdur.

Onlar için de diyebiliriz ki;

“Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.”

* * *

Dünkü yazılı medyada bir gazetenin manşetinde şöyle bir haber okuduk;

“Gülen'den Katolik Kilisesine 3.7 milyon dolar”

Bu haberi okuyunca gerçekten insanın tüylerinin diken diken olmaması elde değildir.

İslamiyet’i yıllardan beri kullanıp, Müslümanların alın teriyle “himmet, sadaka ve zekât” adı altında biriktirilen bunca para ve bir servet, netice itibariyle İslam’ın tam karşıtı olan Avrupa’da “Dinler arasında diyalog” adı altında kiliselere bağışlanıyor..

Ve bağışlanan o paralarla kiliselerde “Gülen Kürsüsü” kuruluyor..

Doğrusu hadise karşısında “İnsan ne yapsın ve nereye gitsin” şaşkınlığı içinde bocalanıp durmaktan kendini kurtaramıyor.

Gerçekten bu haberin aslı varsa ki öyle görünüyor.

Düşünün…

Yıllar öncesi Nur cemaati içine giriyor..

1965’li 1966’lı, hatta 1970’li yıllara kadar…

Kendini, Bediüzzaman Hazretlerinin bir mensubu olarak gösteriyor..

Bilahare, Türkiye’deki tüm Nur talebeleriyle zıtlaşarak kendi medyasını kurdurup, yolunu ayırıyor..

Resmi vaaz sıfatıyla Türkiye’nin her kesimindeki camilerin vaaz kürsüsünden bas bas bağırıp, hem de yapay gözyaşlarını döken bir insan düşünün…

O günden bugüne, "himmet" adıyla ne kadar servet edinmiş…

Ve milleti nasıl kandırabilmiş…

Bugün de çıkıp, Hıristiyanlık aleminin kiliselerine milyon dolar vererek kendisine kürsü kurduruyor..

Tabii o kürsüde Hıristiyan dinine mensup kişilere ne gibi bir vaaz verebileceği de meçhulümüzdür.

Acaba bunu söyleyebilecek kadar cesaret gösterebilecek mi?

“İnned dîne indâllâhil İslâm(islâmu)”

Allah nezdinde yegâne din İslam’dır.

Gerçekten bunu söyleyebilecek mi?

Ve bu ayeti okumak için oraya hazırlanmış durumda mıdır?

Yoksa “Dinler arasındaki diyalog”dan kasıt tesis akidesine bir meşruiyet mi kazandırmaktır?

Üç ilah...

Maazallah küfrün dik alası durumuna girmiş olur?

Tabii vaziyet meçhulümüzdür.

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle bu hal gerçekten korkutucu bir haldir.

* * *

Gerçekten o kiliselerde kurdurduğu vaaz kürsüsünde “Âli İmrân” suresinin 64. ayetini okuyabilecek mi?

De ki:

“Ey kitap ehli!

Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim.

O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım.

Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.”

Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslüman’larız.”

Bunu o kiraladığı kürsülerde söyleyebiliyorsa ne mutlu!

Bravo diyelim!

Ama bunu değil de “dinler arası diyalog” adı altında teslis inancına da (Üç ilah) geçit veriyorsa maazallah kendini küfre girmekten kurtaramadığı gibi tüm İslam dünyasının nefret ve lanetiyle de karşı karşıya kalacağı kaçınılmaz olur..

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bu yazıları yazmaktaki gayemiz; birilerini hedef alıp da kötülemek manasıyla değil…

Ama şu hakikatı da kimse unutmasın..

Her ne platformda olursa olsun…

Yüce İslam dinini istismar ederek, onun gölgesinde siyaset yaparak, para toplayıp servet biriktirip, ondan sonra bir yerlere geldikten sonra İslamiyet’e ve Müslümanlara hıyanetlik yapan, İslam’la ters düşen her kim olursa olsun, dilimizin döndüğü kadar, kalemimizin yazdığı kadar söyleriz, yazarız.

Hiç kimsenin ne hatırına ne de katırına bakmayız.

En derin saygı ve sevgilerimizle.