CHP’Yİ BİLMEYEN TÜRKİYE’Yİ BİLEMEZ!
Eklenme: 10/10/2012 12:00:00 AM

Evet, değerli okurlar.

Gerçekten zaman denilen süreç; olayları ve oluşumları açıklayan en büyük müfessirdir (Gerçekleri açıklayan unsur süreci).

Gün gittikçe tarihi efsanevi CHP, bu memleketin başına kasıtlı olarak musallat edilmiş ve adına siyasi parti aynı zamanda Atatürkün partisi deniliyor ise de, en büyük tehlike ve tehdittir.

Eğer özetlemek gerekirse;

Osmanlı gibi cihanşümul bir devleti yıkan İttihat Terakkinin bir uzantısı olup, kurucuları da aynı o uzantının birer üyeleridir.

Gelişen ve oluşan olaylar zaten tüm çıplaklığıyla her şeyi ele veriyor.

Kendine CHP adını taktırıp siyasi bir parti unvanını almış, ama tüm hal ve hareketiyle ülkeyi adeta içten vurup, bir fitne unsuru olma şekli ortadadır.

Bu nedenle yaklaşık 60 yıldan beri Türk parlamenterler sistemi içerisinde hiçbir zaman iktidar sahibi olmamış, iktidara gelmemiş.

Genellikle muhalefette veya da koalisyon ortağı olmakla beraber, gelen giden muhafazakr geçinen partiler de bir türlü onların hegemonyasından ve anlayışlarından kendilerini kurtaramamışlar ve aynı siyaset meydanında rol almışlardır.

Her ne kadar değişik adlar, değişik versiyonlar, değişik politikalar ve değişik parti tüzüklerinin varlığı söz konusu olmuş ise de fakat anayasa aynı anayasadır, yasalar aynı paralellik arz ediyor, kavgalar tümüyle şekli ve aldatmacadan ibarettir.

İpte oynayan cambaz gibi!

Siyaset pazarında hep böyle çarpışa gelmişlerse de onlara bir şey olmamış, olan memleketin insanına olmuş, kültürüne olmuş, ekonomisine olmuş, ahlakına olmuş, adalet ve huzuruna olmuştur.

Yani toplumsal sosyal denge altüst edilmiş, millet ne kadar çalışkan ne kadar gayretli geleneğine-göreneğine bağlı olan bir millet ise de, siyasetteki fitne unsurları maalesef milleti de çığırından çıkarmış, millet de pusulasını şaşırmış bir durumda ne yaptığının farkında değil.

Hangi kulvarda sesler yükselirse aldanarak oraya doğru yürümektedir.

* * *

Şu Suriyenin haline bakın.

Marksist Rusyaya ve komünist çine bağlı bir eğilim içinde yürüyerek dünyaya meydan okuyor ise de, Kılıçdaroğlu tüm siyaset tutarsızlığıyla onun yanında yer alıyor.

Bu hengmede memleketin birliğine, beraberliğine ve ülkenin bütünlüğüne ihtiyaç var iken o hep yan çiziyor.

Rafız bir mezhepçilik anlayışıyla Beşşar Esedin yanında yer alıyor ve böylece kendini ele veriyor.

Yıllardan beri bu tutarsızlık içinde yürüyen CHP ve onu yöneten liderler kadrosu gh o yana gh bu yana ülkeyi gerçekten bölünme uçurumuna kadar getirmişlerdir.

Tavşana kaç, tazıya tut politikasıyla kendilerine ve yandaşlarına hayat veriyorlar.

Bize göre gerçekten CHP, bugün değil yıllar öncesinden, yani 27 Mayıs ihtilalinden hatta daha geri gidersek 1925li yıllardan başlamak üzere günümüze kadar adeta ülkeyi yok etmek için varlığını süregelmiştir.

Ülkenin bugünkü ortama girmesi yalnız bugüne yönelik yanlış politikalardan değil.

CHPnin kuruluşundan bugüne kadar oluşturduğu politika, kanlı siyaset anlayışına yönelik olmuştur.

Kurulan sistem masum insanların kanı üzerine kurulmuş, tüm Anadolu coğrafyası üzerine oyun oynamış, fırıldaklar döndürmüş, sıkıştığı yerde 27 Mayıslara, 12 Eylüllere, 28 Şubatlara, 27 Nisanlara el atmıştır.

Kendini oraya dayandırmıştır!

Kendisinin paralelinde kurulan devletin en güvenilir bir kurumu durumunda bulunan TSKnın içerisine sızan masonik kafalı, boş beyinli Ergenekon ve Balyozcu BçGcilerin himayesinde kendini idame ettirerek, bal gibi TSKyı Genelkurmayıyla birlikte kullanabilmiştir.

Hiç unutmayalım, gaflet uykusuna da dalmayalım.

* * *

Bugünkü iktidarda bulunan AK Partinin lideri olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ne kadar onlara cevap verebiliyorsa versin, Görünen köy kılavuz istemez misaliyle onun da pek yapabileceği bir şey görünmüyor.

Zira 10 seneden beri ülkenin ekonomisinden tut, ahlakına kadar, iç barışa kadar, devletin tüm kurum ve kuruluşlarına kadar, sadra şifa verecek bir çalışma stiline sahip olunmamış..

Gün gittikçe milli görüşten, milli şuurdan, milli birlik ve beraberlikten yana olması gerekirken, maalesef hep yan çiziyor, sadede gelmiyor.

Başbakanla kendi ekibi arasında tıpkı Kılıçdaroğlu ile ekibi arasında olduğu gibi tezat yaratan çelişkili açıklamaların varlığı söz konusu.

Güneydoğu politikası, Kürt Sorunu gibi en önemli konular ele alınırken, yıllardan beri bir türlü gerçekler inkişaf edememiştir, sorunlar çözülmemiştir ve çözüleceğe de pek benzemiyor.

Doğu ve Güneydoğudaki parti teşkilatı, maalesef deyim yerindeyse sanki birer bahçe korkulukları gibi görüntü vermektedir.

Halkın nabzına inememişler, halkla bütünleşerek bir türlü bölge insanlarını kendilerine inandıramamışlar.

Hele hele Tarım Bakanlığının uygulamalarına bakıldığında, adeta skandallar zinciriyle karşılaşırsınız.

Hele DEDAŞtaki tutarsızlık, vurdumduymazlık, masum insanlara kabarık yazılan faturalar, apayrı bir gariplik içerisinde kurtlar sofrası gibidir.

Ya bir de Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ne dersiniz?

Sözde Ulu Caminin göstermelik açılış skandalına kadar.

Daha neler neler

* * *

Örneğin; yıllardan beri yalnız bu iktidara yönelik olmamakla beraber, hep bunu vurgulayarak dile getirmişim.

Bu bölgeye akıllı, düzgün, aklı başında olan, beyni ve kalbi Allah korkusuyla dolu bürokratları gönderin dedik.

Özellikle Emniyet teşkilatlarında sıradan bir polisten tutun da, Emniyet Müdürlerine kadar, Terörle Mücadele Şubesinden tutunda, Emniyet İstihbarat Şubelerine kadar....

Kişisel çıkarını düşünmeyen ve memleketin, bölgenin özellikle Diyarbakırın yalaka bazı iş çevrelerinden uzak durmalarını, kirvelik yapmamalarını, bürolarına giderek, ahbap-çavuş misali dostluk kurmamalarını tavsiye etmişiz.

Keza JİTEMin yani Bölge Asayiş Komutanlığından, Jandarma Alay Komutanlıklarına kadar, ilçe ve beldelerde bulunan Jandarma birimlerine kadar deneyimli, şefkatli, merhametli, rüşvet alışverişinden uzak, şerefli komuta kademeleri oluşturun, atayın demişizdir..

Keza Yargısına kadar hep böyle önemli konuları kamuoyuyla paylaşmışız.

Yani özetlemek gerekirse, diyoruz ki:

Siyasal partilerin, düzgün bir politika yürütebilmeleri için öncelikle Yasama mekanizması olan TBMMne gönderilecek ve seçilecek kişiler çok sağlam, çok dürüst, iyi okumuş, temiz kalpli insanlardan seçilsin!

Böylece yasama organı menfaatsiz, çıkarsız, düzgün parlamenterden oluşan bir yapıya kavuşsun.

Keza Yürütme ve Yargı erkine kadar.

Vali ve Kaymakamlardan tut, Polis ve Jandarmasına kadar, Hkim ve Savcılarına kadar, hep böyle seçkin, batıl ideolojiye inanmayan ve özellikle bölgede bulunan bukalemun tinetli iş çevrelerinden uzak duran kimseleri bu memlekete gönderin.

* * *

Bakınız, daha bir haftası bitmemiş Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, ayağının tozuyla ağzından çıkanı kulağı duymuyorcasına, kendi kendine yaptığı konuşmalar ülkeyi ve bölgeyi sarsmıştır.

Diyarbakır gibi, çok hassas, çok nazik bir ile sıradan bir emniyet müdürünün gönderilmesi ve o da İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gibi rasgele konuşması ve memur olduğu halde basına bilgi vermesi, hem hükümeti, hem milleti, hem de ülkeyi sarsmıştır.

Valiye veyahut İçişleri Bakanlığına veyahut herhangi bir üst makama danışmadan böyle konuşmaları, bize göre hükümetin zafiyetinden meydana gelmiştir.

Kaş yapayım derken göz çıkaran böylesine bürokratlar bu memlekete ve ülkeye hiç bir şey getiremezler.

Düzeltiyorum derken, fazlasıyla bozmaya yönelik çalışmaya neden olur.

Aynı Emniyet Müdürü, bir zamanlar Diyarbakırda yani 1993lü-1996lı yıllarda Emniyet İstihbarat biriminde çalışırken, Hanefi Avcıyla yakınlığı bilinen bir Emniyet Müdürü.

Hatta bazı iş çevreleriyle o kadar sıkı fıkı çalışması da gözden kaçmamıştır.

Nitekim Siirtte Emniyet Müdürüyken, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine gelip faili meçhul cinayetlerden yargılanan Emekli Albay Cemal Temizöz davasında tanıklık yapmasının sebebi neydi?

Terör mağduru dediği arkadaşı kim?

Ve aynı zamanda, itirafçı Hıdır Altuğla alıp-veremediği nedir?

Bunlar düşündürücü sorlar?

* * *

Sevgili okurlar.

Bir de gelin, hep birlikte şu Diyarbakır Adliyesine bakalım.

Özellikle; 28 şubat dönemi..

Yani; 1997den 2000li yıllara kadar.

O dönemde, DGM Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürüten bir başsavcı vardı Nihat çakar..

Onun yapmış olduğu antidemokratik, kanun dışı ve evrakta sahtecilik gibi nice hukuk duşu uygulamalarından tutun da, mahiyetinde çalışan bazı savcılara sahte iddianameler tanzim ettirmesine kadar

Büyük bir adli skandal geçirmiş olup, ondan sonra Diyarbakıra gelen normal yargının cumhuriyet başsavcılığı görevini yapan başsavcılar hepsini kastetmiyorum; ama kimse gerçekleri görmezden gelmesin.

Başsavcı Durdu Kavakın döneminde Adliyedeki olup bitenler ve bazı iş mahkemelerindeki verilen antidemokratik kararların haddi hesabı yok!

Hele hele son günlerde adli emanetten çalınan uyuşturucu hırsızlığı skandalı

İnanın, bu dönemdeki Başsavcılığı ile bu dönemdeki Adalet mekanizmasını elinde tutan diğer bazı değerli hkim ve savcıların varlığı inkr edilmez.

Ama önceki dönemden Durdu Kavakın bıraktığı iz, eğer bugün bu olup bitenler Adliyede yaşanıyorsa, bilinmelidir ki; hala o dönemin izleri ve kalıntılarıdır.

Odacısı Kemalin olayından tutun da, bugünkü çalışan şaibeli müteahhidine kadar.

* * *

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Gerçekten Türkiye bir sorunlar yumağı haline gelmiştir ve bu sorunların tek müsebbibi de yalnız terör örgütleri değildir, terör örgütlerinin mucidi olan sistemdir, sistemin mucitleridir ve CHPnin bulanık siyasetidir ve iktidarın da yanlış bürokrat atamalarıdır.

En derin saygılarımla.