CUMHURBAŞKANI ALMANYA YOLUNDA!
Eklenme: 7/7/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, G-20 zirvesine katılmak üzere Almanya’ya gitti.

Bilindiği üzre, 1999’da kurulan G20’nin ilk zirvelerinde daha çok uluslararası finansal istikrarın arttırılmasına ilişkin görüşme ve çalışmalar yapılıyordu…

Ancak son yıllarda yapılan zirvelerde sadece finansal sorunlar değil, küresel terörden iklim değişikliğine ve sürdürülebilir kalkınmaya kadar dünyayı ilgilendiren önemli "siyasal ve toplumsal sorunlar da' konuşulmaya başlandı.

Cumhurbaşkanımızın böyle bir zirve toplantısında neleri konuşacağını göreceğiz ve öğreneceğiz.

İnanıyoruz ki Sayın Erdoğan’ın karakterinde, ruhi derinliğinde dobrador bir karaktere sahip olduğunu herkes anlayıp görecektir…

Özellikle bu zirvenin üyeleri olan haçlılar daha iyi anlamalıdır ki bugüne kadar bunlara karşı sözünü esirgemeyen tek bir devlet adımının Erdoğan olduğunu bileceklerdir…

Ki, Amerika da, AB de, BM de çok iyi biliyor ve bileceklerdir.

***

Nitekim, Cumhurbaşkanımız Erdoğan her zaman söylüyordur;

“Dünya 5’ten büyüktür” diye.

Onlar da, bu tespite karşı çıldırıyorlardır.

Emperyalistler ve haçlılar, Erdoğan’dan gerçekten çekiniyorlar.

Onun için ha bire toplantı üstüne toplantı yapıyorlar…

Türkiye’ye karşı hükmi de olsa, gizli de olsa yeni ambargolar uygulamaya teşebbüs etme niyetinde oldukları açıktır.

Ama endişeli oldukları için, bu niyetlerini pek açığa vurmuyorlar.

Bugüne kadar Türkiye’nin gelen giden Başbakanları, Cumhurbaşkanları hiçbirisi Erdoğan gibi ABD’ye, AB’ye ve BM’ye karşı hatta İsrail’e karşı dürüstçe, mertçe ortaya çıkıp meydan okuyamamışlardır.

Deyim yerindeyse kapıkulu gibi batı dünyasının kapısında beklemişlerdir.

Ama Erdoğan’ı görünce başlarının sert bir duvara çarptığını geç de olsa anladılar.

Hele hele “One Minute” çıkışından sonra sömürücü, aldatıcı, hain batı dünyasının yelkenleri düşürmüştür…

Erdoğan, bugün değil siyasi hayatına geçmeden evvel dahi Avrupa’yı, Haçlıları, ABD’yi çok iyi okumuş, ezberlemiş, tarihinden tutun da kültürlerine kadar iyi anlayan, tanıyan ve bilen bir devlet adamı olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Avrupa’nın hiçbir tarafına güvenilmez olduğunu, siyaset hayatında en iyi çözen ve bilen yine Erdoğan’dır.

Zira batı dünyası, İslam dünyasına yönelik hiçbir zaman dürüst olmamışlar…

Verdikleri hiçbir söze de sahip çıkmamışlardır.

***

Zaten yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bunu defalarca vurgulayarak bizleri uyarmaktadır…

Kıyamete dek de aynı ifadeler Kur’anda geçiyor.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “17. Lem’a”nın 5. Notasının son bölümünde şöyle diyor;

“Ey Avrupa!

Sen sağ elinle sakim, dalaletli, sapık bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dava edersin.

Ki beşerin (insanoğlunun) saadeti bu ikisi iledir diyorsun.

Senin bu iki elin kırılsın.

Ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve inşallah yiyecektir.

Ey küfür ve küfranı dağıtıp yayan, neşreden bedbaht, karanlık batı dünyasının ruhu!

Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde, dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle zahiri bir surette aldatıcı bir ziynet, bir şöhret ve servet içinde bulunmasıyla saadeti, mutluluğu mümkün olabilir mi?

Ona mesut denilebilir mi?

Aya!

Görmüyor musun ki bir adamın cüz’i bir emirden meyus (ümitsiz) olması ve vehmi bir emelden ümidi kesilmesi ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması sebebiyle tatlı hayaller ona acılaşıyor.

Şirin vaziyetler onu tazip edip dünya ona dar geliyor.

Adeta zindan oluyor.

Hâlbuki senin toplumlara uğursuzluk kusan kalbin en derin köşelerinde ve ruhunun en derin esasında dalalet darbesini yiyen ve o dalalet ve küfür cihetiyle bütün emelleri inkıta uğrayan ve bütün emelleri ondan neşet eden bir biçare insana sen hangi saadet ve mutluluğu temin ediyorsun.

Acaba zail (yalancı) bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cihetinde azap çeken bir insana mesut ve mutlu denilebilir mi?

İşte sen biçare beşeri (insanoğlunu) böyle baştan çıkardın, israflara soktun, yerinde olmayan milli servetinden harcadın.

Ama bunları yaparken, hep geçici yalancı bir cennet içinde cehennemi bir azap çektiriyorsun.

Senin bu her iki elin kırılsın.

Ey beşerin nefs-i emaresi bu temsile bak!

Beşeri nereye sevk ettiğini bil.

Artık hıyanetlerinin farkına varman lazım ve yeter.

Mesela bizim önümüzde iki yol var.

Birisinden gidiyoruz ki her adım başında biçare, aciz bir adama rastlıyoruz.

Zalimler hücum edip malını, eşyasını gasp ederek, oturduğu o kulübeciğini harap ediyorlar, bazen de yaralıyorlar.

Öyle bir tarzdaki acınacak haline yerler ve gökler ağlıyor.

Nereye bakılsa hal bu minval üzere gidiyor.

O yolda işitilen sesler, zalimlerin gürültüleri bir mazlumun ağlayışları olduğundan umumi bir matem, bir yas o yolu kaplıyor.

İnsan, insaniyet cihetiyle başkasının elemiyle elbette ki müteellim olmadığından, haksız bir eleme, üzüntüye giriftar oluyor.

Oysaki vicdan bu derecede teellüme ve azaba tahammül edemediğinden, o yolda giden iki şeyden birisine mecbur oluyor.

Ya insaniyetten tecerrüt edip ve nihayetsiz bir vahşeti istilzam ederek öyle bir kalbi taşıyacak ki kendi selametiyle beraber umumun helaketi onu müteellim etmesin. (Elem ve kederle karşı karşıya bırakmasın)

Veyahut kalp ve aklın muktezalarını (isteklerini) iptal etsin, iptal etmelidir de."

***

İşte bakınız, sevgili okurlar.

Çağımızın, hatta yüzyıl öncesinde 21. Yüzyıla yeni adım atan bir İslam allamesi, Allah dostu, o günkü Avrupa’nın hıyanetini tespit etmiştir.

Biz de o minval üzere o büyük Üstadımızdan ilham almak üzere aynı şiddet içerisinde kınıyor, Avrupa anlayışını istemiyoruz.

Erdoğan, hangi yoldaysa kesinlikle o yol takip edilmelidir...

En derin saygı ve sevgilerimle…