CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÇARPITILAN GERÇEKLER?!!
Eklenme: 9/4/2012 12:00:00 AM

Evet, değerli okurlar.

Gerçekten Türkiyede bu yakın tarihimizde olup bitenler ülkenin kurtuluşu yerine, ülkeyi büyük kaoslara sokan birçok tarihi gerçekler çarpıtılarak millete yutturulmuştur.

Bu yutturulan olayların başında da kimileri hak etmediği yerlere getirilmek istenmiş, kötü olan her şey tersyüz edilerek güzel gösterilmiş.

Anayasalar hep devrim ve inkılap ilkeleri paralelinde darbeci anlayışlarla millete kabul ettirilmiş tek parti şeflik dönemi anlayışı ile astığı astık, kestiği kestik durumuna getirilmiş.

1920li yıllardan tut, ta günümüze kadar.

Sayısız olumsuzluklarla karşı karşıya kalan Türkiye, hep laikçi geçinen odakların sömürgesi altında kalmıştır.

Bugünkü Suriyenin darbeci, baasçı, Marksist mezalimin durumu aslında bizde seksen yıl önce gerçekleştirilmiş.

Bu acı olaylar her ne kadar ülkemize tattırılmış ise de, üstü kapalı geçmiş ve zalim yasalarla ülkenin her sathı nice karanlıklarla gün geçirmiş olduğu halde kimse olayların gerçek yüzünü halka anlatamamıştır.

Hele hele malum altı oklu CHP rejiminin hkimiyeti zaman zaman darbelerle milleti baskı altına almıştır.

Askeri cuntalar, darbeler, hep Kemalist bir anlayışın hkimiyetiyle, milletin başına demoklesin kılıcı gibi çökertilmiş, günü gelmiş o demoklesin kılıcını milletin üzerine sallamışlardır.

Tüm bu olup bitenler devlet kamu kurum ve kuruluşların bünyesine sızdırılmış, kanunlar, yasalar, yönetmelikler, hep o tehdit yasaları paralelinde işlenmiştir.

Koyu ve katı Turancılık ırkçılığı paralelinde devlet yönetilmiş, dipçik-şeflik hakimiyeti günü gelmiş, inanan kesim üzerine yürümüştür.

Tank paletleri gibi toplumun ekonomisini, kültürünü, ahlakını, inancını, coğrafyasıyla birlikte, ezip geçmiştir.

***

Demokrasi kavramını, hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlükler gibi kavramlar dahi içi boşaltılmış birer aldatmaca hilesi olarak kullana gelmiştir.

Bu laikçi odakların temel hedefleri ülke insanını, yedisinden yetmişine kadar, dininden, inancından, kültüründen, tarihinden, gelenek ve göreneklerinden uzaklaştırmaktır.

Batıl anlayışların enjekte edilmesiyle gerçeklerden soyutlanmış, basiretsiz yani kalpsiz, vicdansız bir gençlik potansiyelini yaratmıştır..

Tıpkı bal vermeyen arıların cirit attığı boş kovan gibi..

Hele hele bu paralelde bir de satılmış, yalaka, sarhoş medyanın akıl kalemleri var ki, maazallah..

Gerçekleri ters yüz edip, kamuoyuna yansıtmaları onlar için büyük bir keyif ve vazgeçilmez bir şeytani plan olmuştur.

Millete söz sende denilmemiş, ancak o medya kuruluşlarına hep teşrifatçılık yapılmış ve söz onlara verilmiştir.

* * *

Ancak son yıllarda yani 10 yıllık AK Parti iktidarı döneminde bir şeyler yapılmak istenilmiş ise de tam olarak yapılamamıştır.

çünkü aynı o anlayışın despot uygulamaları, Köşkteki Zatın icrasıyla, devam etmiştir.

AK Partinin ileriye adım atma hareketini fırsat buldukça engellemiştir.

Son beş yıldır Sayın Abdullah Gül Köşkte!.

Cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor.

Onun gelmesiyle ülke, yeni demokratikleşme adımlarını yavaş yavaş atmaya başlamış ise de, yine de tam değildir.

Nedeni de; AK Partinin bünyesinde statükocu ve eski Kemalist anlayışa sahip insanların var olmasıdır.

Dün de belirttiğim gibi Başbakanın iyi niyetine rağmen zaman zaman ters hareket yapmaktan geri kalmamaktadırlar.

Zaten Başbakan da bunu zaman zaman dile getiriyor.

***

Tüm söylediklerimizin en çarpıcı olayı laikçi geçinen bedbahtların, Milli Eğitim Bakanının yeni attığı eğitimde demokratikleşme adımına karşı bas bas bağırarak nara atmalarıdır.

Aslında bunu yapmakta kendilerine göre haklılık payı yok değildir.

Zira kobra yılanları gibi yetişip, zehir saçan kalemler ve bürokratlar, siyasiler, medya unsurları, elbette ki bu cumhuriyet döneminde Atatürkçü, Kemalist geçinen bir milli eğitim politikasının potasından çıkmışlardır.

Bu paralelde 4+4+4 formülüne karşı şeytani planlar hazırlayarak, komplo teorileri üretmektedirler.

çünkü;

Milli Eğitim Bakanlığınca eğitim-öğretim şekline yeni atılan demokratik adımlar onlar için çok ağır geliyor.

Hele hele Kuran dersi ve Siyer dersi onlar için çok büyük bir tehlike arz ediyor.

Tıpkı yarasaların güneş ışınlarından rahatsız olması gibi

Yeni eğitim sistemini hazmedemeyen darbeci cunta dönemlerinin müzmin ve beyinsiz destekçileri, hep eğitimde kaos planları için işbirliği yapa gelmişlerdir.

Bunu yaparken bünyelerini sağlamlaştırmaya çalışan anlayış, darbeci baroların baronlarından tut, TSKnın bünyesine kadar, her şeyi ele geçirmişlerdir.

Medyanın kalemşorlarına kadar...

* * *

Dünkü Yeni Akit Gazetesinin büyük puntolarla atmış olduğu manşet habere göre;

Bu tür kirlenmenin başını çeken İstanbul Barosunun konferans salonunda buluşan 24 marjinal yapılanma, 4+4+4ün provoke edilmesi için yol haritası hazırlamışlar.

Haber şöyle devam ediyor;

İŞTE LAİKçİLERİN KAOS PLANI

Okullarda yaşanabilecek sıkıntılar istismar edilecek, provokatif faaliyetler sergilenecek.

İHLlere kayıt yaptırma işinin üzerine gidilecek.

5 yaşındaki çocuklara doktorlardan okula gidemez raporu alınması için baskı kurulacak ve yaygınlaştırılacak.

4+4+4ü durdurmak için okul önlerinde bildiriler dağıtılacak.

Ders bitiminde öğrenciler okulda tutulacak.

2 ile 5 Eylül tarihleri arasında Antalya, İstanbul ve Ankarada provokatif eylemler yapılacak.

Okul Aile Birliklerine sızılarak, velilere propaganda yapılacak.

Muhtarlar üzerinden örgütlenme çalışmaları yapılacak.

Sözde pedagog ve uzmanların görüşleri öne çıkarılacak.

Görsel medya ve yazılı basın etkin şekilde kullanılacak

***

Bunun gibi şeytani planları hazırlayan tarihi mezalim unsurları, hep bu milletin geleceğini karartarak kaderiyle oynamak istemişlerdir.

Bu hain unsurlar başta anlattığım gibi, CHPnin altı oklu rejiminin devamıdır.

Şekilci ve göstermelik Atatürkçü olarak geçinen, bu baasçı zihniyetin temelinde birçok aşırı uçlarla beraber en önemlileri batıl, Rafızi mezhepçiliğidir.

Tıpkı Suriyedeki Nusayrlerin yaptıkları gibi

Allah korusun.

Bakınız, bir ülke insanıyla beraber taş üzerinde taş bırakmayarak Marksist ve sosyalist enternasyonalcilikle ülke harap oldu.

Zira aynı anlayış Irakı da öyle yaptı.

Maalesef devlet, çok kötü yöntemlerle yönetilmiş, her şey ters yüz edilmiş, karanlık, maceraperestlerin, sözleri geçerli olmuştur.

Devlet, bu biçimde biçimlendirilmiş ve sonuç itibariyle ülkede müthiş kaoslar yaratarak, ülkeyi çıkmaza sürüklemişlerdir.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Eğer bugün terör odaklarının başını çeken PKK varsa, onların mahsulüdür.

Eğer pkk="BDP" TBMMde varlığını sürdürebiliyorsa, yine bu rejimin ve bu anayasanın himayesindedir.

Eğer 14 yaşındaki kız çocuğuna 35 kişi tecavüz ediyor, içinde Emniyet Müdürleri ve nice bürokratlar ve nice önemli insanlar bu 35 kişinin içinde bulunuyorsa...

Ve aynı zamanda Adalet Bakanlığının bünyesinde yargı mekanizması zaman zaman ters kararlarla böylesine badireler yaratarak o insanları serbest bırakıyorsa...

Taraf Gazetesinin meşhur ve malum baş kalemşoru olan Ahmet Altanın da mevcut demokratik icraatları hazmetmeyerek, hele hele Başbakanı büsbütün hazmetmeyerek çamur atıyorsa, vay bu memleketin haline.

İşte bu memleket nereye gidiyor, diye düşünmemek de elde değildir.

* * *

Dünkü Yeni Şafak Gazetesinin köşe yazarı Hilal Kaplanın Devlet tecavüz mağdurlarına sus mu diyor? başlıklı yazısı ile aynı gazetenin köşe yazarı Yasin Oktayın Suriye bağlamında tuhaf yakınlıklar başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ediyorum.

Bu iki meslektaşımız, benim dün ve bugünkü yazdıklarımla aynı paralellik arz etmektedirler.

Örneğin; Sayın Aktay, Yazısının başında şöyle bir ifade kullanıyor;

Suriyede yaşanmakta olan kriz uzadıkça enteresan ilişkiler, ittifaklar ve tutumları açığa çıkmaya başlıyor

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü yazımın sonuna gelirken Haber Türkün yazarı Murat Bardakçıya, Milli Eğitim Bakanlığının ilke ve inkılp derslerinin müfredattan kaldırılmasıyla ilgili kamuoyuna yaptığı açıklamalardan dolayı teşekkür ediyorum.

Tüm kamuoyu nezdinde böyle yüreklilikle, tarihi gerçeklere dayanarak, cumhuriyet dönemindeki çarpıtılan ve gerçekçilikle hiç alakası olmayan Kemalist ve Atatürkçülüğün gerçek yüzünü deşifre etmesi için buradan Sayın Bardakçıya şükranlarımı sunuyorum.

En derin sevgi ve saygılarımla.