CUMHURİYET, MEŞVERET, HÜRRİYET! (III)
Eklenme: 11/3/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü ve evvelki günkü “CUMHURİYET, MEŞVERET, HÜRRİYET ” başlıklı seri yazımızın paralelinde bugün sizinle paylaşmak istediğim konu; bizi aldatan, bizi birbirimize düşüren, ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokan, milli birlik ve beraberliğimizi zedelemek için uğraşan işgalçi İngilizlerle gizli anlaşma yapan piyon hainlerin yaptıklarıyla ilgilidir.

Bu piyon hainlerin yaptıklarının faturasını ne yazık ki bugün bu millet çok ağır bedellerle ödemektedir ve ödemeye de devam ediyor.

Neden mi?

Zira herşey ortada.

Zaten A’dan Z’ye kadar nerdeyse yüzyıla yakın… Yani 94 yıldan beri “Cumhuriyet, meşveret ve hürriyet” adı altında Bolşevizm’le sistematik bir şekilde çalışma şekli ve biçimlendirilmesi, milleti artık derinden derine yaralamıştır.

Üzmüştür ve ezmiştir..

Ama Millet artık uyanmıştır.

Bu millet, 15 Temmuz 2016 gecesi tüm bu uyanış ve diriliş şeklini fiiliyata dökmüştür, her şeyi eylemiyle kanıtlamıştır.

Demek ki bu millet, Bolşevizme, Kemalizm’e, laisizme, sekülarizme, ataizme, ateizme, inkârcılığa, Siyonist ve haçlı emperyalizmin köleliğine artık tahammül edemiyor, kaldıramıyor.

Boyun eğmek istemiyor.

* * *

Evet.

Yıllardan beri demokratik çoğulcu parlamenter sistemiyle yönetilen bu millet, ne yazık ki her gün biraz daha terörün uçurumuna yuvarlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Tüm bu kirli, bunaltıcı, zifiri karanlık havanın varlığı yetmiyormuş gibi hala da efsanevi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çıkıyor bas bas bağırıyor.

Diyor ki;

“Cumhuriyet, fazilettir.

Demokratik çoğulcu parlamenter sistemi olmazsa ülke bölünür, bölünmeye doğru da gidiyor” gibi ezbere kulaktan duyma, tarihi klişeleşmiş ifadeleri kullanıyor...

Yüzü tutmuyor ve yüreği de yetmiyor ki açıkça söylesin.

“Biz bu memleketin, bu milletin inancına ve milli iradesine inanmıyoruz, kabul etmiyoruz” diye…

Bunu söyleme cesaretinde dahi bulunamıyor.

Asıl hedefi CHP’nin dipçik ve şeflik döneminin hegemonyasını yeniden hortlatmaktır…

Ama heyhat!

O devirler bitti.

Kimse artık o softa ve yafta anlayışlarına inanmıyor, bıkmıştır, lanetliyor ve “Yuh” çekiyor.

Dünkü yazımda da ifade etmeye çalıştığım gibi; “Cumhuriyet, meşveret, hürriyet” gerçek manasını taşıyorsa, o milletin içindeki iman, inanç ve tarihi kültürler değerleriyle donatılıyorsa burada diyebilecek hiçbir şeyimiz yok..

Çünkü gerçek manasıyla işlev görür..

Zaten başlı başına bu kavramlar, kutsal kavramlardır ve içleri dolu olduğu zaman da kendiliğinden milli istibat ve kabiliyetini simgeler.…

Ülke dev adımlarla ilerler ve milli birlik ve beraberliğini korur.

Esasen hedeflenen de bu olmalıdır.

Yoksa değerleri, yüce kavramları istismar ederek, siyasi hegemonyaya alet ederek içi boşaltılmış, boş teneke gibi sadece ses vermekle yetinmek isteyen anlayışlara artık bu millet geçit vermiyor ve inanmıyor…

Tarihin sahte kahramanları yeniden direnseler, gelseler de millet artık geçit vermez…

Bu itibarladır ki tarih boyunca korkak dipçik ve şeflik döneminin uygulayıcıları ve temsilcileri Bediüzzaman’ın iman meşalesinden korktukları için, 30 sene boyunca sesini kısmaya çalışmışlardır.

Millete ulaşmasın diye demirparmaklıkların arkasına atılmış, hapislere ve sürgünlere maruz bırakılmıştır..

Defalarca zehirleyip öldürmeye çalışmışlar, ama hiçbir zaman başaramamışlardır.

Zira Allah daima onun yardımcısı olmuştur.

Bugün yine bu halkın inancına sahip çıkan, milli birlik ve beraberliğimizi koruma altına almak isteyen ve önce Allah’tan, sonra milletten, sonra da mevcut anayasadan almış olduğu yetkiyi kullanmaya çalışan Sayın Cumhurbaşkanımızın varlığını çekemiyorlar…

O'nu alt edebilmek için enva-i hile ve desiseye başvuruyorlar..

Ki bunun bariz örneğini; 15 Temmuz'daki hain darbe girişiminde yaşadık ve gördük..

* * *

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri, “Şualar” isimli kitabında şöyle diyor;

“Bir tek gayem vardır:

O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, âlem-i İslamın iman esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim."

* * *

İşte sevgili okurlar.

Bu inançla yola çıkarsak, eskisi gibi batı dünyasının gizli emperyalist güçleri bize nüfuz edemez…

Hükümleri, milletin sarsılmaz imanını delip geçemez.

Amma velâkin tarih boyunca bu milleti kültüründen, tarihinden, inancından, hatta devrim ve inkılâplar adı altında 1 Kasım 1928’lerde bin yıllık kültür simgesini temsil eden Kur’an harflerini ortadan kaldırarak, bu millette Latin harfleri dayatıldı.

Demek ki işgalci İngiliz hegemonyası altında ezilip kalan o dönemin İttihat Terakki Cemiyetinin uzantısı olan İngiliz ajanları, adeta kölelik görevini yaparak İngiltere başta olmak üzere diğer ülkelerle işbirliği yaparak bu milletin her şeyiyle oynadılar ve milleti her gün biraz daha kültürsüzlüğe, cehalete, inançsızlığa zorlayarak sürüklediler..

Ama artık millet uyanmış düşüncesindeyiz.

Millet, koro halinde seslerini yücelterek “Artık yeter, bizden uzak durun” diyor ve demek de zorundadır.

Tarih boyunca bu milleti kandıran, makyajlı batı dünyasının köleleri durumunda olan nice hıyanet erbapları hala da ne yazık ki siyaset dünyasında varlık göstermeye çalışıyorlar..

Hedefleri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın varlığıdır ve onun varlığına gölge düşürmektir…

Onu ortadan kaldırma hıyanetliğinden kendini kurtaramayan siyasi alanda nice barbarca konuşan edepsizler vardır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bu hususu da belirtmeden geçmek istemiyorum.

Yıllardan beri Diyarbakır’ımızın Belediye yönetimleri ne yazık ki nice ehliyetsiz ve gerçek kimliğini millete tanıştırmadan dağdaki terörden himmet bekleyen kötü niyetli anlayışların elinde olmuştur…

Gerçekten Diyarbakır insanını hayatlarından bezdirmiş durumdaydılar.

İki yıldan beri Sur ilçesinden başlamak üzere diğer ilçelere de terör odaklarından güç alarak Diyarbakır halkını hiçe sayan ve PKK’nın direktifleri altında şehrimizi yönetmeye çalışmak isteyenler, artık geç de olsa hükümet, yani iktidar partisi artık kendine çekidüzen verebildi ve Büyükşehir Belediyesine de kayyum atadı.

Bu atanan kayyum, yine bu yörenin insanı ve 10 yıl önce Diyarbakır Valiliğinde Vali Yardımcılığı görevini yapmış deneyimli bir kişiliğe sahip Sayın Cumali Atilla Beyefendinin Belediye Başkanlığına getirilmesi ayriyeten şayan-ı dikkattir ve şayan-ı tebriktir.

Sayın Cumali Atilla Beyefendiye yeni görevinde başarılar diliyorum..

Ve Allah yardımcısı olsun diyoruz..

Yaptığı bu yürekli atama hareketinden dolayı da İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’yu da tebrik ediyoruz, saygılarımızı sunuyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.