CUMHURİYET MİLLİ OLMAK KAYDIYLA FAZİLETTİR!?
Eklenme: 2/9/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre önümüzdeki iki ay içerisinde Türkiye’de "Yep yeni bir yönetim sistemi" hayat bulmuş olacak..

Ülke ve millet olarak; "büyük bir şans" yakalamış olunacak..

Hiç kuşkusuz ki, yıllardan beri içi boş kavramlarla tek parti şeflik ve dipçik döneminden kalan kalıntılarla hala da milleti oyalamak için çalışanlar var.

İnanın, Sayın Cumhurbaşkanımız dünkü haftalık muhtarlar buluşmasında da çok güzel, tarihi konuşma metinleri arasında zaten CHP’nin boş şeylerle uğraştığını tüm dünya kamuoyuna açıkladı.

Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı külliyesinde haftalık muhtarlara karşı yapılan bir konuşma sohbeti ise de bu mesaj günümüzdeki tüm Türkiye kamuoyuna, hatta dünya kamuoyuna yönelik, amaç taşımaktadır…

"Türkiye 1923 yılında Cumhuriyete geçerek rejim tercihini yapmıştır.

Artık milletimizin böyle bir derdi, sorunu yoktur.

Rejim artık 23'te atılan adımla yoluna devam etmiştir.

Cumhuriyetten geri adım atmaya çalışanlar karşılarında herkesten önce milletimizi ve milletimizle birlikte şahsımı bulur.”

Evet, Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmasını şöyle sürdürdü;

“Ülkemizde bir kesim var ki gündeme gelen her konuda aynı tavrı gösteriyor.

Bunların memlekete ve millete faydalı olacak hiçbir teklif, proje ortaya koydukları vaki değil.

Köprü yaparsın karşı çıkarlar, tünel yaparsın karşı çıkar.

Hastane, havalimanı yaparsın karşı çıkar.

Hakkari'de havalimanını bombaladılar.

Sadra şifa olacak, ülkeyi büyütecek hiçbir adımın yanında bunlar yer almazlar.

Tam tersine müzmin muhalifler gibi sürekli çarpıtma, yalan ve iftira ile meseleleri tersyüz etmeye çalışıyorlar.

Anayasa değişikliğinde de taktikleri aynıydı”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tür tespitlerine katılmamak mümkün değildir.

Zira yaptığı konuşma, kelimesi kelimesine geçmişimize yönelik tarihimizin gerçek yüzünü anlatıyor.

Başta ifade etmeye çalıştığım gibi, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra cumhurun tam tersine “Cumhuriyeti Fazilet” kavramından çıkarıp “Cumhursuz bir Cumhuriyet” haline getiren tek parti dipçik ve şeflik anlayışıyla halkıyla çarpışan CHP, aynı anlayışını hala da devam ettiriyor…

Bu haliyle, ülkeyi terör ve kan badirelerine sürüklemektedir…

Sayın Cumhurbaşkanımız’ın bu çalışması; “Cumhuriyet eşittir Fazilet” olma şeklini bu anayasanın değiştirilmesiyle, gerçek mana değerine oturtturma çabasıdır.

Tek parti şeflik döneminden çıkarıp, Türkiye insanını teru taze yepyeni faziletli bir cumhuriyetle tanıştırma hareketinin uğraşıdır…

Cumhurbaşkanı elbette ki bugüne kadar CHP’nin memleket lehine hiçbir şey yapmadığını, memleketin bir kenarına, köşesine çivi çakmadan hep ana muhalefet olarak kaldığını, barbarlıktan başka bugüne kadar beyaz bir tescil defterine sahip olmayan bir parti olduğunu tüm dünya kamuoyuna açıklamıştır.

Elbette ki, CHP Meclis’in anayasa değişimiyle ilgili çıkardığı kanun ve Cumhurbaşkanının da onayladığı o kanunu içlerine sindiremeyecekleri ve kaçabilecekleri sığınak bulamayacakları gerçeği karşısında; büyük bir endişe içerisinde, saldırganlaşmaktadır…

Nitekim ne diyor…

“Cumhuriyet elden gidiyor, rejim değişiyor.

Laiklik elden gidiyor, Atatürkçülük elden gidiyor” vs. şablonlu basmakalıp kavramlarla sözde milletin zihnini bulandırmaya çalışıyor.

Ama nafile...

Bu millet artık, "herşeyi" görüyor, sorguluyor, ona göre kararını veriyor…

Ana muhalefet partisini bu minvalde anlatmak isteyen Cumhurbaşkanı, konuşmasının son bölümüne doğru şunları söyledi;

“Cumhuriyet dönemimizin darbelerle, krizlerle dolu olması, mevcut sistemin mükemmeliyetinden kaynaklanmıyordu.

Şimdi biz yönetim sistemini tartışıyor ve değiştiriyoruz.

Meclis üzerine düşeni yapmıştır.

Cumhurbaşkanı olarak ben de incelememi tamamladıktan sonra, mesele sizin önünüze gelecektir.

Artık söz de karar da milletimizindir.”

Cumhurbaşkanı, milletin sağduyusuna hitap ederek, CHP liderine bu şekilde gönderme yapmıştır.

"Cumhur ne derse o olacaktır?"

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten, görev artık halkımıza düşüyor.

Yakın tarihimiz boyunca cüce ruhlu insanlar, bu içi boş ama parlak kavramları kullandılar…

Aldattılar…

Kalleşçe "sırtından" bıçakladılar...

Milleti hep yanılta gelen bir sistem, bir düzen var edilmek istenilmiştir..

Nitekim sistemin varlığından kaynaklı olarak; ülke hep kanlı darbelerle ve terör odaklarıyla "boğuşup" prangalanmıştır…

Cüce ruhlu insanlar ve İttihat Terakki Cemiyetinin birer uzantısı olan taşeronlar hep CHP bünyesinde oluşa gelmiştir.

Bozuk ve kirli bir sistemin paralelinde hep darbeler silsilesi yaşatıla gelinmiştir.

Bu sistemin ne kadar bozuk bir sistem olduğu, gerçek fazilet manasını taşıyan bir Cumhuriyet anlayışından ne kadar uzak olduğu gerçeğini, "vesayete" dair darbelerin, vücuda getirilmesiyle kendini ele veriyor.

Hiç kimse bunu inkâr edemez.

Yoksa cumhurun ruhi derinliklerine uygun olan bir Cumhuriyet olmuş olsaydı; "darbeler" olmazdı, millet arkadan hançerlenmezdi, millete rağmen "millet" gözardı edilmezdi…

İşte bu “Referandum”dan sonra, diyorum ki "Türkiye" tüm vesayetlerin prangalarından kurtulmuş olacak..

Ülke ve millet, faziletci bir Cumhuriyet'in yol seyriyle mecrasına girecek ve rayına oturttulacaktır.

Bu ümitle, halkın artık “Evet” demekten başka arayışlar içerisine girmemesi gerekir ve girmemelidir...

Zaten halk, yıllardan beri yeniden bir “Referandum” fırsatı arayışı içerisinde olduğunu biliyoruz...

***

Hep ifade ediyorum...

CHP’nin anlayışı paralelindeki sistem ve onun değerlendirdiği rejim, gerçek manada Cumhuriyet rejimiyle uzaktan yakından alakası yoktur.

Tamamen, dışarıdan ithal edilmiş bir dikta dayatmasından ibarettir…

Bu sistem, memleket insanlarımızın din ve iman paralelindeki yaşam tarzına hep engel koymuştur.

Halk; bin yıllık kültürünü, tarihini, ilim ve irfanını yaşamak istemişse de….

CHP, bu darbeci sistemleri kullanarak büyük yafta ve iftiralarla halkın inancı paralelinde çalışmasına engel koymuştur.

Hem de devleti ve devletin önemli kurum ve kuruluşlarını kullanarak, tüm olayları tersyüz etmiştir.

Din adamları camilerde, vaaz kürsülerinde, Kur’andan fışkıran İslami değerleri anlatırken mutlaka o konuşan vaizler, imamlar, konuştuklarından dolayı sorgulamaya tabi tutulmuşlardır..

“Sen siyaseti camiye taşıdın” diye nice din adamları ablukaya alınmış, sistemin denceresine sıkıştırılmış, ya işlerine son verilmiş veyahut da sürgünlere maruz bırakılmıştır..

Ya da "demir parmaklıkların" arkasına atılmışlardır..

Öylesine bir hale gelinmiş ki, artık bir din adamı Kur’anın ve sünnet-i seniyyenin paralelindeki “Emr’i maruf”, “Nehy-i münker”i anlatamayacak duruma girmiştir.

Zira CHP’nin, getirdiği sistemin, cumhuriyet anlayışı doğrultusunda o cemaatin içinde mutlaka birkaç ajan çıkmış, o imam ve vaizi konuşmalarından dolayı şikâyet etmişlerdir.

Tıpkı iki gün önce İstanbul Ümraniye’deki Modoko Camisi İmamı Hüseyin Güleç’in cemaate referandumda ‘Evet’ oyu kullanmaları yönünde yaptığı çağrı sonrasında, yaşananlar gibi!..

İmam efendi cemaate bunu anlatmak isterken, hemen Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez harekete geçiyor ve imamı açığa alıyor..

Ve talimatlar yağdırıyor;

“Kişiler arasında ihtilaf konusu olabilecek hiçbir şey, kalpler arasında ayrımcılığa yol açabilecek bir tek kelime camiye taşınmayacak...”

Yani, “Siyaset Camiye sokulmayacak” diyor…

Tıpkı tarihi CHP’nin efsanevi hareketi gibi…

Cami ve okul, siyasetten uzak tutulacak zihniyeti ne yazık ki hala AK Parti döneminde geçerliliğini koruyor.

Oysaki cami olsun, okul olsun…

Milletimizin alın teriyle oluşmuş birer kutsal mekânlardır.

Camiler cemaatle doluyor, okullar aynı cemaatin evlatlarından oluşan öğrenci potansiyelinden oluşuyor.

İmam Efendi’ye düşen görev, Camide “Emr’i Maruf”, “Nehy-i Münker”i anlatmaktır.

Yani iyilikle kötülükleri birbirinden ayırt etme şeklini cami cemaatine enjekte etmekle görevlidir..

Keza okullarda da ders veren öğretmen de öğrencilere iyilikle kötülükleri ders haline getirip, öğrencileri bu şekilde yetiştirme çabasında olmalıdır.

Bize göre bunlar hepsi Kur’anın emri olan iki cümleden ibarettir.

O da “Emr’i Maruf”, “Nehy-i Münker”dir.

Eğer TBMM, anayasanın maddelerinin değişimiyle ilgili kanun çıkararak, halkı “Referandum”a götürmek istemişse…

Cumhurbaşkanı da bunu onaylıyorsa…

Destek veriyorsa...

Ve buna karşı, tarihi tek parti şeflik döneminin zorbalığıyla ana muhalefet partisi, halkın zihnini ve midesini bulandırmaya çalışarak “Hayır, hayır, hayır deyin” diyerek halkı yanlış yola sürüklemek istiyorsa…

Bu da bir münkerattır, kötülüktür, halkı yanlış yönlere yönlendirmektir.

Evet, bu kötülüğe karşı elbette ki imam da vaiz de okuldaki öğretmen de halkı aydınlatmak için, topluma doğru yolu göstermek için, gerçek ne ise onu söylemek zorundadır.

O da referanduma, Anayasa değişikliğine "Evet" demektir...

Eğer bugünkü haliyle Diyanet İşleri Başkanlığı, vaizin, imamın, vaazda konuşma özgürlüğünü elinden alarak, baskıcı emirler yağdırıyorsa, bunu bilmeliyiz ki çok büyük yanlışlıklar içerisinde hareket ediliyor.

Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Görmez Bey’i buradan dostça uyarmak istiyoruz ve bu paraleldeki yazımızın devamını yarına taşıyacağımızı, duyuruyoruz...

En derin saygı ve sevgilerimle.