CUMHURİYETÇİLİK Mİ, BAASÇİLİK Mİ?
Eklenme: 8/9/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili SÖZ okurları. Bilindiği üzre Türkiye Cumhuriyetinin varlığı, mevcudiyeti anayasal bir çizgi üzerinde kurulmuş bir cumhuriyet rejim biçimidir. 1982 Anayasasının 2. maddesinde; "insan haklarına, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı" içerisinde saygılı olunacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu anayasa malumunuz üzre "12 Eylül darbeci cuntanın" bir ürünü olmakla beraber kelimesi kelimesine cumhuriyeti tarif ederken yukarıda ifade edilen cümleleri sıralamıştır. Yani insan haklarına, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde saygılı olunacağı hükmüne yer vermek suretiyle tescil edilmiştir. 1961 anayasasına nazaran devlet ve toplumun çıkarlarına öncelik tanınmıştır. Gerçi 1961 anayasası da darbeci cuntacı bir anlayışın ürünü ise de 1982 anayasasına konulan ifadelerde biraz daha cömertçe davranılmıştır. Başlangıcın 5. paragrafında getirilen millet iradesinin mutlak üstünlüğü "egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine" ait olduğu ve bunu millet adına kullanmada yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı ilkesi ile tüm kuruluş ve kişilerin bu hukuk düzeni dışına çıkması sözde olsa dahi metin üzerinde engellenmiştir. Ama hey hat uygulamada hiçte öyle değildir. Eğer öyle ise, bu dökülen kanlar kimin kanı? Türkiye Cumhuriyetinin dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olduğu ilkesiyle de devletin beşeri unsurunu oluşturan milletin diğer milletlerle hak eşitliğine sahip bulunduğu vurgulanmıştır. Tüm bu yüzeysel olarak düzenlenen anayasal metin ve gerekçeleri böyle hüküm olarak kayda geçmiş ise de fakat heyhat uygulama biçimi hiç de öyle değildir. Cumhuriyetin ve Cumhuriyetçiliğin temel felsefesi tümüyle milli iradeye ve insan temel hak ve özgürlüğüne dayalı güzel ve çağdaş bir sistem olarak tescil edilmiş ise de fakat "Görünen köy kılavuz istemez" misali o anlayış zaman dilimi içerisinde bir bir makaslanmış sadece metin üzerinde görüntü vermiştir. Sovyet Sosyalist birliğinin çarlık rejimini devirdikten sonra hem kendi içinde hem de Ortadoğunun birçok devletçiğine ihraç edilmiştir. Ve buna da sosyalistlik ve baasçilik adı verilmiştir. Sol Sosyalist, Marksist, Leninist anlayış paralelinde bu devletçikle milletlerini kandırarak tüm gerçekleri ters yüz edip rejimlerini, cumhuriyetlerini baasçilik sosyalist zihniyeti üzerine biçimlendirmişlerdir. Böylece gıdasını, rejimin idamesini uzun ömürlü yaşam biçimini kendi milletiyle iç kavga üzerine ihdas etmiştir. Yani dökülen masum insan kanları üzerine kurulmuş bir anlayış biçimidir. Anayasalarında geçen ifadeler, konulan ibareler tümüyle aldatmacadan ibaret olup, hukukun üstünlüğü ve insan temel hak ve hürriyetinin görüntü olarak arkasına sığınarak rejimlerini tahakkuk ettirmişlerdir. Bugünkü Suriyede görülen bu olay yüz sene evvel Türkiyede olmuş ve bununla kocaman tarihi bir devlet ve İslam hilafeti yok edilmiştir. Osmanlının yıkılışı ile Ortadoğu üzerine kurulan bu acımasız hegemonyanın başını çeken Kuzey Afrikanın bazı ülkeleri olmuştur. Suriye, Irak gibi devletçikler de bu işin başını çekmektedirler. Bilindiği gibi kocaman Irak devleti Saddamın mezalimi altında inim inim inlemiş ama ne çare ki Saddam gitmiş ise de bugün Emperyalizmin çizmeleri altında inim inim inlemektedir. Bakınız, kulağımızın dibindeki Suriyenin hali. Esad ailesinin rejimi, bu mübarek aziz günlerde Ramazan-ı Şerife rağmen Müslümanları yok etme planları adeta İsrail ile gizliden işbirliği yaparak Müslüman Arap dünyasını yok etme girişimi başlamıştır; ama kimin eliyle? Hain bir megalomanyak olan Rafızî Nusayri mezhebinin katil bir anlayışı eliyle, bu katliam yapılmaktadır. Buna karşı ne hazindir ki "dünya dut yutmuş bülbül" gibi öylece ancak bakmakla yetiniyor. Hani çağdaş üstün medeniyet seviyesine gelmiş bir insanlığın varlığı söz konusuydu? Maalesef yok! Bakalım bu işin sonu nereye varacak? Türkiyeye baktığımız zaman, anayasal olarak kâğıt üzerinde biçimlendirilmiş ise de fakat uygulamaya gelince hiç de Esadın uygulamasından yıllardan beri uzak durulmamıştır. Evet, cuntacı anlayışların oluşturdukları anayasalar artık yavaş yavaş hükümlerini kayıp etmeye başlamıştır. Her ne kadar "egemenlik kayıtsız şartsız milli iradeye" bağlı olduğu kaydediliyor ise de insanın huzur ve güven içinde yaşamının sağlanmasını anlatıyor ise de; ama bugün Türkiyede böyle bir şey yok. Yıllardan beri kan dökülüyor. Yıllardan beri cunta anlayışı hükümranlığını sürdürüyor. Güven yerine güvensizlik, huzur yerine huzursuzluk, hukuk yerine hukuksuzluk devam ediyor. Her vatandaşın bu anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme, hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu kaydediliyor ise de tümüyle aldatmacalardan başka hiçbir şey değildir. Esad, bugün milletine ne kusturuyor? Kan kusturuyor. İşkence ediyor. Sokaklarda tankları masum halkın üzerine yürütüyor. Sanki başka bir devlet gelmiş o ülkeyi istila etmiştir. Bundan yaklaşık 90 yıl önceki Birinci Dünya Savaşında Fransanın, İngilterenin gelip bu coğrafyayı işgal ederken onlar böyle acımasızca katliamlara girmemişlerdir. Ama bu piyon insan gerçekten de başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasını acımasızca huzursuz etmiştir ve daha da huzursuz etmeye devam ediyor. Ve ahmakca meydan okuyor. Maalesef öyle bir pozisyona girdi ki Türkiye ve Suriye arasında savaş kaçınılmaz duruma geldi. Bunu da körükleyen İsraildir, Batı Emperyalizmdir. Ama velâkin iyi ki bugün Türkiyede iktidar AK Partinin elindedir. İyi ki Bakanlar Kurulunun başındaki zat, tüm dirayetini yüreklilikle cesaretini kullanarak yola çıkmaktadır. Bu millet ona güvenmelidir. Ülkemizde dahi her an için iç savaş provokasyonları gizliden gizliye düzenlenmek isteniliyorsa da inanıyoruz ki emelleri kursaklarında kalacaktır. AK Partinin üçüncü kez iktidar olma şansı Tayyip Erdoğanın dirayetli siyasetine borcludur. TSKnın bünyesinde oluşan darbeci anlayış.. Cuntası rejim gayreti bugünkü cumhuriyetin gerçek niteliklerine dayalı değil, solcu Sosyalist baasçi bir anlayışla Türkiyeyi vesayet altına almak istemişlerdir. Yıllardan beri bu tabuyu kimse yıkamamıştır. Ancak Sayın Erdoğanın iktidarı bu tabuyu yavaş yavaş yıkmıştır ve daha da yıkmaya devam edecektir. Bakınız, İnternet üzerinden "hükümeti devirme" gayreti içerisinde olan Genelkurmay ve YAŞ'ın üyeleri dahi, yakalarını kurtaramamıştır. Dün dahi, Aralarında Generallerin de bulunduğu 14 Asker'in komutanın hakkında "yakalama" kararı çıktı. Yüce yargı, Bu fitne unsurlarına artık "göz yummadığı" gibi, nefeste aldırtmıyor. Bana göre, Türkiye için bu gelişmeler ve adli mekanizmadaki işleyiş "Bir kurtuluş" şafağıdır. Gelelim, CHP'ye.. CHPnin bu memlekette yaratmak istediği baasçi anlayış "pusu da bekleyen" Kurt gibidir.. Yıllardan beri pusudadır. Gizliden gizliye TSK bünyesinde Ergenekon felsefesini gizli tutmuş ise de ama uygulamalar tümüyle o vesayet altında gelişmiştir. Balyoz, ıslak imza, internet üzerinden hükümeti devirme planları gibi Öyle bir hal yaratılmış ki devletin birçok kurumu artık anayasanın başlangıcında geçen cumhuriyetçi rejimin temel felsefesi değil onu çığırından çıkarmış sosyalist bir cumhuriyet anlayışını bazı kurumların bünyesine sızdırmıştır. Futbol dünyası, önemli kurumların hegemonyasına girilmiş o kulüplerin başına geçen zevat tümüyle askerlerin anlayışı paralelinde adım atmışlardır. Gelen giden vurgun serbestiyeti sanki başka ülkedeymiş gibi başlı başına sahte bir cumhuriyeti biçimlendirmişlerdir. Yağma, talan, vurgun, hile ve şike. Yargısına bakıyorsun, buradaki yıllardan beri yapılan uygulamalar hele hele eski HSYKda bulunan hukuk cuntasının keyfilikleri apayrı bir cumhuriyet biçimine geçilmiş idi. Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı apayrı bir cumhuriyetle hep havada seyrediyordu. Batı Çalışma Grubundan tut, 27 Mayıs 1960 yılından tut, 12 Eylül darbesine kadar. 28 Şubat 1997'isine kadar, meşhur 27 Nisan internet andıcına kadar. Bunların hepsi Türkiyeyi anayasada geçen cumhuriyetin temel manasında değil, Sovyet sosyalist baasçi bir rejim haline getirme planları içerisinde olmuştur. Ve tüm bunlara da demokrasi adı veriliyor. İşte Türkiyenin bunları bilmesi gerekir. Bu hain planlar, bu acımasız uygulamalar geçmiş zaman dilimleri içersinde hep askeri vesayet altında yapılmıştır. Artık, devlet millet uyanmış el ele vermiş eski hal muhal durumuna girmiştir. Yeni bir hal yeni bir biçimlendirme, o da zaten iktidar partisinin dirayetiyle mümkün olmuştur. Ekibi iş başında. Millet güveniyor ve güvenmeye de devam edecektir. Bu müstakil yapay, uyduruk cumhuriyetler artık ümit var olunuz ki, devlet kurumlarından silinip gidecek ve sökülüp atılacaktır. En derin saygılarımla.