DARBECİ ANLAYIŞ EMPERYALİST BİR GÜÇTÜR!
Eklenme: 6/8/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. İki günden beri yazılı medya birinci sayfasına 12 Eylülü büyük puntolarla taşımış durumda. Gerçekten Türkiye merhale üstüne merhale büyük gelişmeleri kaydetmektedir. Tarihi olup bitenler kendi milletine kurtarıcılık adı altında çile çektiren envai türlü ihanetler yağdıran askeri bir elit tabaka, Türk ordusunun bünyesinde üreme yapmış, türemiş, büyümüş, palazlanmış, dış mihraklara dayalı masonik kirli beyinlerin arenası olmuştur. 27 Mayıs ihtilalinden tut, 12 Eylüle kadar, 28 Şubata kadar, hatta 27 Nisanlara kadar.. Tüm bunlar bize göre milletler arasında oluşa gelmiş birer emperyalist güç hareketidir. Ama heyhat ne çare ki Türkiye insanı bir türlü bu hain gücün karşısına dikilip kendini savunamamıştır. Demokratik sistem adı altında kurulan anayasalar hep askeri vesayetten, bir takım yaftalardan, antidemokratik ceberuti anlayıştan ibaret olmuştur. Küfre, inkara, cebri zorbalığa ve keyfiliğe dayalı birer saçmalar manzumesi durumundan başka hiçbir şey olmamıştır. Haksızlık, hukuksuzluk, insan temel hak ve özgürlüğüne aykırı... Ama tümüyle lafız ve kelimelerden oluşan deyim yerindeyse birer manzume-i şeytan-i'ye.. Yani şeytan üçgeninden ibaret olmuştur. Yaklaşık elli yıldır Türkiye bu dışa bağımlı emperyalist gücün masonik, kirli anlayışları altında inim inim inlemiştir.. Ve kendini bu badireden kurtaramamıştır.

* * *

Gelip giden yönetimler! Seçimle gelmiş, milli iradeyi elinde tutmuş iktidar partileri olsun ve gerekse muhalefet partileri olsun, sekiz buçuk yıllık bir AK Parti iktidarı hariç diğerlerinin tümü gününü gün etmişlerdir. Milletin vergileriyle bütçelerini oluşturmuşlar ve tüyü bitmemiş yetimin, dulun, yoksulun emeklerini sülük gibi emmişler. Kendilerini sağcı göstermişler, gizli encümen-i danışların vesayetiyle adım atmışlardır. Karşılarında, yapay muhalefet oluşmuş ise de gerçekten muhalefeti temsil eden liderler aynı terazinin diğer kefesine konulmuş, biri diğerini tartmışsa da bir türlü ağırlık basan, galip olan taraf görülmemiştir. Hep kavga, gürültü, kan ve gözyaşları içerisinde, ekonomiksel iktisadi çöküşle birlikte ülkeyi buraya kadar getirmişlerdir. Başbakan zaman zaman çıkıp bunları gerçekten içtenlikle dile getiriyor. Ahu eninler çekiyor. Ama ne yapsın, demek ki güçü bu kadarına yetiyor. Bismillah deyip elini vicdanına koyan her vatandaş ülkenin bütünlüğünün korunması için milli çıkar ve menfaatlerinin gelişmesi için tarihi İslami inancımızla millet olarak Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğanın yanında yer almalıyız. Ve desteklemeliyiz. Açık söylüyorum, net olarak beyan ediyorum. Bugüne kadar hiçbir siyasi partiye ne kaydım olmuştur, ne herhangi bir bağlantım vardır ve ne de herhangi birine karşı bir yalakalık tavrına girmiş değilim, ihtiyacım da yok. Ama vicdanen ve izanen bunu herkese tavsiye ediyorum. Herkes Allahtan korkmalıdır, Allaha sığınmalıdır. Akla karayı birbirinden ayırt etmelidir. Kim fedakardır, kim değildir. Kim rantiyecidir, kim rantiyeci değildir. Gelir gider günlük hayat akışı zaten bunu göstermektedir. Lafı uzatmaya şahsen hiç gerek görmüyorum. Ama bu da bir gerçektir ki, tarihi yaşanmış olaylar bu anılan kirli despot darbecilerin yüzünden bu memleket bu hale gelmiştir. Onlar kadar suçlu olan, aklını başına almayan millet de aynı sorumluluğu taşımış durumda.

* * *

Kenan Evren sorgulanıyor. Türkiye için bana göre büyük bir merhaledir, büyük bir aşamadır, büyük bir başarıdır. Türkiyeyi kirleten bu bulanık hava artık yavaş yavaş gökyüzünden dağılmaya başlamış gibi. Evet, her kafadan bir ses çıkarken medyanın halka verdiği görüntüler gerçekten tarihi anlatıyor. Ayhan Çarkın itirafları ve savcılara vermiş olduğu tarihi itiraflar Türkiyenin gerçek tarihini anlatmaktadır. Susurluk davası hükümlüsü eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın... Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimi Selahattin Türkeline verdiği üç sayfalık ifadesinde tamamen kendi içinde oluşan vicdani muhasebe sonucunda, yılların birikimi olan gerçeklerin açığa çıkmasını istediğini ve ilgililerin cezalandırılması amacıyla ifade verdiğini söylüyor. Ayhan Çarkın, "Geçmişe ilişkin gerçeklerin üstünün örtülmesini istemiyorum, tamamen gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olmak istiyorum, adaletin de bana yardım etmesini istediğimden bu ifademi veriyorum" diyor.. Polislik mesleğine nasıl girdiğine ilişkin bilgiler veren Çarkın, 1993 yılında Ankaraya geldiğini ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Özel Harekat Daire Başkanlığında çalışmaya başladığını ancak Ankarada tasvip etmediği olaylara şahit olması ve çalışma ortamında hukuk olmadığı gerekçesiyle tayinlerini isteyerek İstanbula gittiğini söylüyor. Bu sefer de peşinin bırakılmadığını, Sedat Bucakın koruması yapıldığını ifade eden Çarkın, Ankarada çalışırken tanıdığı Abdullah Çatlıdan "Beni buradan kurtar" diye yardım istediğini ve İstanbula tayin olduğunu... 1996 yılında susurluk kazası olarak bilinen kazaya kadar polislik yaptığını, ondan sonra açığa alındığını sonrasında da yargılanarak ceza aldığını anlattıyor. Geçmini şu ana kadar çay ve kahve satarak sağladığını ifade eden Çarkın, ilk kez 1990 yılında uyuşturucu aldığını, kokain ve esrar kullandığını da en son 1-2 ay önce esrar kullandığını söylüyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar. Buyurun olayın gerçek yüzüne bakalım. Bu tarihi gerçekleri anlatan Ayhan Çarkın'ın söyledikleri, bana göre geçmişin tarihi olaylarının milyonda biri değildir. Güneydoğu Anadoluda 1993ten 2000li yıllara kadar devlet mutlak bir despotizmden yola çıkmış ve dışa bağlı karanlık emperyalist güçlerle işbirliği yapmıştır. Ne idügü belli olmayan, kimliksiz maceracı hainleri bünyesinde barındırmış ve milleti inim inim inletmiştir. Deyim yerindeyse "tavşana kaç tazıya tut" demiş. Bakınız, dünkü gazetelerimizin birinci sayfasına taşınmış büyük puntolarla okurlarına sunmuş.. Bugün Gazetesinin manşetteki habere tarihi darbeci Kenan Evrenin resmini koymuş ve haber şöyle devam ediyor: "35. MADDEYE SIĞINDI" Haber şöyle devam ediyor; Halkın referandumla yargılanma zırhlarını kaldırdığı 12 Eylül darbecileri ifade vermeye başladı. Evren, TSK iç hizmet kanununun 35. maddesine sığınıyor Bakınız, eğer hatırlarda kalmışsa, otuz yıl fiziksel olarak dahi, giyim kuşamıyla kendini Atatürke benzeten bu Kenan Evren, doksanlı yaşına basarken insan yüzüne bir türlü bakamıyor. İnsanın midesi kaldırmıyor.

* * *

Sevgili okurlar.. Kenan Evrenin bu fiziksel hali bize neyi hatırlatıyor biliyor musunuz? Yüce Kuran-ı Kerimin Er-Rahman suresinin 41. ayeti şöyle diyor: "Suçlular ve günahkârlar simalarından tanınır da alın ve ayaklarından yakalanırlar" Yani Fetih suresinin 29. Ayetinin içinde geçen "temiz ve inançlı insanlar secdenin eserinden simaları nurlu olarak göstermektedir" ifadesi de tam zıddı . Anlayacağınız; "Mücrim ve günahkârlar perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar" ayetinin meali meşhur Kenan Evrenin yüzünde kendini giöstermiyor değil. Nursuz ve katil bir yüz. Oysaki bu yaştaki insanlar genellikle erkek olsun, kadın olsun yaptıkları ibadetlerin ve namazların eseri olarak kendini nurlu olarak göstermesi lazımken ne var ki tam tersine yüz "abu sen kamtarira" en çirkin bir yüz olarak kendini gösteriyor. Bu bize her şeyi anlatıyor sevgili dostlar. Bu tarihi mücrim günahkâr yüzlerden ibret almak gerekmiyor mu sizce? Taraf yazarı Ahmet Altanın dünkü "HOŞNUTLUK ve HOŞNUTSUZLUK" başlıklı yazısından bir paragraf sizinle paylaşalım. Bakınız, Sayın Altan ne diyor? Müthiş gelişmeler 12 Eylül darbesinin komutanı Kenan Evren dün savcıya darbe yapmak suçundan ifade verdi. İnsanları idam sehpasına gözünü kırpmadan göndermiş biri olan Evren. Diyarbakır Cezaevinde yapılan korkunç işkencelerin bir numaralı sorumlusu. Bu ülkeye çok acı çektirdi. Şimdi yaşlı olduğu için ona dokunulmaması gerektiğini savunanlar var. Doğrusu bu toprakların geleneklerinden olan "yaşlıya hürmet" benim de paylaştığım her zaman haklı bulmasam da anlaşılır bulduğum bir davranış biçimidir. Ama Evren gibi, "asmayalım da besleyelim mi" diyen birisi için geçerli değil. Evren, insanlık suçu işledi, darbe yaparak ülkesine ve toplumuna ihanet etti. Kaç yaşına gelirse gelsin hürmeti hak etmeyen bir suçludur benim gözümde.

* * *

Evet, Sayın Ahmet Altanın görüşüne katılmamak elde değil. Ama Kenan Evren karanlık sistemin bir ferdi veya bir parçası ise sistemin kökü ve tümü nice Kenan Evrenleri doğurmuştur ve daha da doğuracaktır. Aslında, sistemin kendisi mücrimdir, katildir, günahkârdır. Bu nedenle toplum bu sistemi ortadan kaldırmak için mutlaka ve mutlaka Erdoğana oylarını vermekle ülkeyi kurtarır, düşüncesindeyim. Yoksa kozmopolit muhalefetin uyduruk, yalan, dolan siyasetiyle değil. En derin saygılarımla.