DARBECİ, İHTİLALCİ CUNTA ve SAÇILAN TEHLİKE?!
Eklenme: 2/7/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Yeryüzünde, özellikle yaşadığımız evrensel medeni dünyada masum insanların dökülen kanları yürekleri dağlıyor ve vicdanları titretiyor.

Sözüm ona medeni dünya diyoruz; ama içi boşaltılmış, ustaca kullanılan bir kavram.

çünkü medeniyetle uzaktan yakından alakası olmayan bir dünyada; ancak böylesine vahşetler zincirine vakıf olunuyor.

Adı medeniyetse de medeniyet kelimesinin başındaki mim harfiyle o kelimeyi kullanmak değil, mim kelimesini silip alçalış manasını taşıyan deniyet kelimesini kullanmak gerekir.

Zira medeni olabilmesi için insan sevgisiyle kalkıp oturmak gerekir.

Marksist, inkrcı, Bolşevik rejimlerin ve otoritelerin başında bulunan liderlerin kendine uzun ömür biçmek için; ancak masum insanların kanıyla olabilir düşünceleri insanlık leminde değil Afrika ülkelerinde insan etini yiyen yamyamların karakterine yakışır.

Ama insanları figüre malzemesi olarak kullanıp kendilerinin ve ailelerinin tahtı saltanatlarına uzun ömür idame ettirme anlayışı çağdaş bir dünyayı tehdit etmektedir.

Dünyayı büyük bir ahlak çöküntüsüne sürükleyip ahlaki ve siyasi buhranlarla karşı karşıya getiren bu tür anlayışlar hiçbir zaman yeryüzünde kendine yer edinemez.

Vicdanlar bu tür insanları kendi bünyelerine ve insanlığın medeni dünyasına sığdıramaz.

Tıpkı bugünkü Suriyede yaşananlar gibi.

Bize göre Suriyede yaşanmakta olan ve kana doymayan bir vahşet varsa ki vardır ve o vahşeti sürekli olarak ayakta tutmak için pozisyondan pozisyona bürünen bir megalomanyak, emperyalist dünyanın beslediği bir haydut vardır.

Yaptıklarından hiç usanmıyor ve dünya kamuoyu nezdinde de utanmıyor ve korkmuyor.

Bunun varlığının tehlikeli olduğu kadar, bugünkü dünyanın da süt dökmüş bir kedi gibi arkasına dönüp bakması, seyretmesi, sessizliğe bürünmesi vicdansızlıktır, insan dışılıktır, hukuk anlayışına da terstir.

Dünkü yazılı medyaya baktığımızda birçok önemli gazetenin birinci sayfalarının göbeğinden verilen fotoğraf Beşşar Esadın ve yanında din kisvesine bürünmüş sözde din adamlarının görüntüler...

Sözde Cuma günü akşamı Ravza Camisinde Mevlit Kandili dolayısıyla Camiye gelmiş, ibadet etme pozisyonuna bürünmüş bir manyak.

Ama bizi üzen, sarıklı cübbeli sakallı din kisvesinde bulunan münafıkların onun yanında yer almaları gerçekten insana kötü bir şekilde vicdanen eziyet veriyor.

Taraf gazetesi her nedense bu vahşeti ters yüz göstermek üzere güzel ibadet ediyor gibi göstererek sayfanın ortasına almış.

Adeta reklmını yapıyor.

Hiçbir şey olmamış gibi yanına oturan sarıklı, cübbeli, sakallı tam din kisvesine bürünmüş yalaka, kansız insanlar da sözde onunla dua ediyorlar.

Ey dünya!

Kimin eli kimin cebinde belirsiz bir dünya. Ne kadar zalim ve gaddar bir dünyasın sen.

Emperyalizmin yetiştirdiği satılmış haçlıların nice köpeklerini söz sahibi ediyorsun.

Vahşi pozisyonları adeta tüm manzaralarıyla göstermelik olarak kimlik değiştiren münafıkları hep kahraman gösteriyorsun.

Bu da gerçekten utanç verici bir manzaradır.

Bugün yeryüzünde yaşanmakta olan bu yaklaşık bir asır içerisinde yaşanan kirlenmeler ve bunların arkasında bulunan darbeci cunta liderleri hep sureti haktan kendilerini göstermişler.

Oysaki tarihi gerçek olarak bakıldığında Kuran diliyle takılan ad ancak münafık Abdullah İbnü Übey İbnü Selülden başka bir unvan verilemez.

Bu münafık da İslamiyete ve Müslümanlara hayat boyunca çektirdiği ızdırap ve arkadan vurma, sonradan da kendini sureti haktan gösterip Resulullah (s.a.v)a yalvarıp dua beklemesi bu vasıfsız insanların nifaka dayalı düşünce ve adetleridir.

Bakınız, bu anılan Medinedeki münafık Resulullah (s.a.v) efendimize ne gibi eziyetleri çektirmiştir.

Sonradan ölürken, Resulullah (s.a.v)den şefaat dilemesi apayrı bir gariplik değil midir?

Münafık dalgasıyla dalgalanmış bu tinetsiz insan tüm bunlara rağmen Resulullah (s.a.v) affetmeye ve ona yönelik dua etmeye çalışıyor ise de vahyi ilahi buna mani oluyor.

Adeta Resulullah (s.a.v) efendimizi uyarırcasına şiddetli bir uyarıyla bu Ayet-i Kerime geliyor.

Ey Resulüm!

Uyan, sakın bu tür münafıklara af dileme, şefaat etmek için Allahtan istiğfar etme

Nitekim Tevbe suresinin 80. ayeti mealen şöyle buyuruyor.

Ey Habibim!

Onlar için ister mağfiret dile, ister onlar için mağfiret dileme.

Hiç fark etmez, eğer onlar için yetmiş defa de istiğfar etsen Allah kesinlikle affetmez

Bu Ayet-i Kerime başta anlattıklarımızın tümünü kapsıyor, portresini çizerek önümüze koyuyor.

Sakın ey Müslümanlar, münafıklara uymayın!

Bu münafıklar İslami kılıklara bürünüyorsa da yine uymayın, bunlar birer piyondurlar.

Elbette ki bu münafıkların cenazeleri üzerinde namaz kılmayınız.

Kabirlerine gidip, azaptan kurtulmaları için onların cenazelerinde namaz kılmayın ve bulunmayın

Aynı bu tinetli münafıkların öldükten sonra haklarında gelen ayetler, sizin hayat boyu düsturunuz olsun.

Bu tür münafıklar hayat boyu rahmeti ilahiye durumunda olan birer kutsal gecelerinde dahi ibadete duruyorlarsa da Beşar Esad gibi bu hıyanetliktir, hele hele onun etrafında koruyup duran sözüm ona Ulema kesiminin tutumları apayrı bir hıyanettir.

Aynı manzara Türkiyede de yıllar yılı yaşaya gelmiştir.

İçi boşaltılmış kutsal kavramlar kullanılmışsa da aldatmacadan başka bir şey değildir.

Bu tür münafıkça girişimler devrisaadette dahi var olabilmişler.

Tıpkı Mescidüd-dirarın Küba mescidine karşı oluşması gibi.

Hiçbir zaman bağlayıcı olmaz.

İslam dünyasını hiç bağlamaz.

General Hafız Esadın yetiştirdiği oğlu olan Beşar Esad adeta kendisi gibi eceli gelen karıncaya kanatlanmış misali bu tür yaratıklar eceli yaklaştıkça cesaretlenip uçmaya çalışır; ama uçarken de düşer ölür.

Veya diğer bir ağır deyim kullanırsak, kültürümüze mal olmuş bir atasözüdür;

İtin eceli gelince Cami duvarına

En derin saygılarımla.