DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİ VEYA BAŞKANLIK!
Eklenme: 10/31/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı evvelki gün Cumhuriyetin 93. Yıl dönümü resepsiyonunda basın mensuplarının önemli konular hakkında sormuş olduğu sorulara net cevap verdi.

“Halk ne dediyse onun dediği olur” ifadesiyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz gecesi hakkında “Hiç söylemek istemezdim, şu anda siz söylediniz diye söylüyorum. Mesela son yapılan açıklama beni ciddi manada rencide etmiştir” diye konuştu..

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın eski usuller üzerine parlamentonun çokluğuyla seçilmeyip, milletin yüzde 52 gibi salt çoğunlukla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olma hasebiyle, başı dik, alnı açık bir devlet adamıdır.

Yukarıda Allah’ıyla samimi olduğu için, halkıyla da çok samimi bir insandır.

Onun için efsanevi CHP’nin kendi politik kültürünü daima devlet ve millet büyükleri hakkında kullanmıştır.

TSK’ni kendine alet etmiştir.

Bu itibarla deyim yerindeyse çırpındıkça batmıştır.

Ama CHP "batışına, çırpınışına" karşı ne yapmıştır?

Yani kendini kurtarma gayretiyle ilgili nelere tevesül etmiştir.

Hiç..

Hep zafiyetler zinciri içerisinde olmuştur.

CHP, kesinlikle kökü dışarıdan kendisi içerde yayılmış bir prodjedir..

Ne yazık ki ittihat terakki cemiyeti anlayışının bir uzantısı olmakla beraber, hedefi kesinlikle "halka hizmet değil millete yarar getirme değil" bilakiz zarar vermektir.

Milli irade yoluyla değil, siyasi dayatma darbe tehditleriyle devlet koltuğunu işgal edip, dışarıdan kumanda edilen emir ve komuta paralelinde millete eziyet vermek, halkın inancıyla oynamak, yeniden şeflik ve dipçik sürecini hortlatmaktır…

Milletin diniyle, imanıyla, inancıyla, kitabıyla oynamaktır…

Tarihini dejenere etmek, kültürünü yozlaştırmak gibi hususlarla yola çıkmış bir anlayışın uygulayıcısıdır..

Ne yazık ki, hala da bu yolda devam ediyor..

Sayın Erdoğan'a yönelik Kılıçdaroğlu’nun “Beyefendi tatilde. Meclis bombalanıyor, biz Meclis'teyiz” sözleri gerçekten, çirkin ve iğrençtir…

Bırakın bir parti liderinin bunu söyleme imkanı olmasını, sıradan kendini bilmeyen kültürsüz cahil insanlar bile bir Cumhurbaşkanına bunu söyleyemez ve yalan iftiralarla Cumhurbaşkanına bu iftirayı giydirmeye tenezzül etmez.

Ama ne yazık ki Kılıçdaroğlu pervasızca bunu söyleyebiliyor.

Zira devletin kuruluş biçimi Cumhuriyet iken ve bu Cumhuriyetin 93. yıl dönümü kutlanırken, Kılıçdaroğlu’nun bu şekilde konuşabilmiş olması, Türkiye için çok büyük bir şanssızlıktır, talihsizliktir…

Pek tabi ki, Türkiye’nin makus kaderidir diyebiliriz.

Tabii bu tür çirkinlikleri, CHP’nin tarih boyunca işlemekte olduğunu ve kim ne bilir daha ne zamana kadar bu siyasi kültürsüzlük ve cehaleti devam ettirecekdir..

Nereye kadar bu hal-i vaziyet içerisinde olacak, tabii ki bilemiyoruz.

Ama hatırlatmak üzere bunu hemen söyleyebilirim ki CHP’nin kuruluş şekli ve onun altı oklu ambleminden de anlaşıldığı gibi temel amacı; dinsizliktir, imansızlıktır, inançsızlıktır, bu milletin Kur’anına, kıblesine, din büyüklerine, ulema kesimine ihanettir.

İmkânları dahilde din ulemalarını daima rencide etmiştir, küçük düşürmüştür, hor görmüştür ve hakaret etmiştir.

Bunu kendine adet eden bir siyasi partinin, yıllardan beri çoğulcu demokratik parlamenter sistemi altında Meclise girebiliyorsa, o da gerçekten bize göre insanın vicdanını titretiyor…

Mana itibariyle hiçbir hukuksal düşünce paralelinde bu partinin meclise girebilme şansı yoktur.

Yalnızca bugün değil.

İsmet İnönü zamanından beri böyle.

Çünkü bu parti kuruluşundan beri sadece kendini pohpohlamış, halka yalan söylemiş, kendine kahraman adını takmış ve İnönü Zaferi gibi yalanları yakıştırmıştır…

En önemlisi de 1923’teki Memalik-i Osmaniye’yi başkasına peşkeş ettirmiş ve bu utançtan da kendini kurtaramaz.

Sayın Erdoğan’ı rencide etmekten daha fazla, tarihi efsanevi İsmet İnönü’nün 1950’lerde Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine karşı bağlamış olduğu kin ve nefreti saklı tutamamıştır.

Ve kendi siyasi hıncını alamamış ve nihayet o dönemlerde basının karşısına çıkıp, “BENİ SAİDİ NURSİ MAĞLUB ETTİ...” diyebildi.

1950’de Demokrat Parti’ye karşı yenik düşünce bunu itiraf etmiştir ve kinini, gayzını saklayamamıştır.

Evet, Bediüzzaman Hazretleri 1950’li yıllarda Ankara’ya giderken, orada bir iki gece Beyrut Palas Otelindeki 22 numaralı odada konuklamış, istirahate geçmiş.

İnönü, bunu duyar duymaz Said-i Nursi’nin Türkiye’de gezebilme şansına sahip olmaması gerektiğini söylemiş.

Ve aynen şu ifade kullanmış…

"Neyle gelmiş, nasıl gelmiş. Başında sarığıyla dolaşıyor. Şeriatı hortlatıyor. Bu adam gezmemeli."

Bu sözlerden dolayı İnönü’nün ne kadar zorba, ceberut, hain bir insan olduğunu zaten açık ve net bir şekilde kendini ele veriyor.

Zira Said-i Nursi Hazretleri bu vatanın bir evladı olma hasebiyle, yasal olarak Türkiye’nin her tarafına, hatta dünyanın her tarafına seyahat edebilme şansına sahip olması gerekir.

Hiçbir kimse vatandaşın seyahat hürriyetine, düşünce hürriyetine, inanç hürriyetine engel olamaz, olduğu takdirde kesinlikle anayasa suçu işler.

Ama Bediüzzaman Hazretleri 38 sene İç Anadolu’nun değişik kentlerinde sürgünde hayatını geçirmiştır..

Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinden başlamak üzere Kastamonu’dan, Burdur’da, Isparta’da, Eskişehir’de ve Denizli’de süründürülmüştür.

Ve polisin tarassutu altında kalmak zorunda bırakılmış ve bu da tümüyle İnönü zamanında olmuştur.

İnönü hıncını alamayınca, Menderes’e saldırmaya başlamış.

Menderes demiş ki Said-i Nursi bir İslam âlimidir, ona saygı ve hürmet etmek gerekir, onun gibi insanların bu memlekette çoğalması gerekir.

İnönü’nün zoruna gitmiş ve hemen harekete geçmiş, kalmayan yaftaları yapıştırmıştır.

Bediüzzaman da onun bu hareketine karşı suskunluğu tercih etmemiştir.

Ankara’ya gelirken, ona hizmet eden en yakın talebelerine şunu demiştir;

“Çocuklar merak etmeyin, ben CHP’nin bel kemiğini, omurgasını kırmışım.

O kırılma gıcırtısı dahi manen kulağıma girmiştir.

Merak etmeyin, CHP hiçbir zaman iktidar olamaz ve bir yere de gelemez”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Sayın Cumhurbaşkanının sıradan bir Cumhurbaşkanı olmadığını, CHP ve onun yandaşları çok iyi bildiği için, hızını tutmayıp saldırmaya devam ediyorlar.

Ne kadar ederlerse etsinler, Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

“Onlar, bırakın iktidara gelmeyi iktidarın gölgesinden bile geçemeyecekler”

Zira Üstad bunu vurgulayarak talebelerine söylemiştir.

***

Sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede sizinle gerçekleri paylaşmak üzere vurguladığım çok önemli bazı konuların başında; Türkiye’nin sosyal, siyasal, müreffeh bir hayata ulaşması gerektiği hakikatıdır.

Ne yazık ki yıllardan beri CHP’nin Cumhuriyet anlayışı paralelinde bu memleket Cumhuriyetin kutlama günlerinde, anlarında bile bir türlü huzuru yakalayamıyor.

Halk paralelinde yürüyemeyen bir devlet, hiçbir zaman muradına da ulaşamaz…

Buna tarih şahittir, hem de yalan söylemeyen tarih bunları söylüyor.

Erdoğan, partisiyle beraber iktidara gelip 13 sene gibi bir süreçte Başbakanlık yaptığı sırada CHP Kemalist, laikçi anlayışından vazgeçmemiş ve o kirli despotik anlayışı ne yazık ki zaman gelmiş darbelerle, ona rakip olan partileri veya liderlerine karşı elinden geleni esirgememiştir.

Nitekim Menderes, iki tane Bakan arkadaşıyla beraber idam edilmişti.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da o sosyalist, ulusalcı, dinsiz, imansız anlayışı birçok yönüyle devletin önemli kurum ve kuruluşlarına yerleştirmiş ve hala da o kurumlar içerisinde, faaldırlar…

Özellikle TSK içerisinde Genelkurmay Başkanlığı gibi şerefli bir mevkiye gelebilmesi için illa ki Kurmay Subaylar, Ergenekoncu Generallerin İsrail’in “Ağlama Duvarı” önünde ayin yapması gerekiyor.

Bunun kanıtlayıcı delili, bariz şekilde yıllar öncesinden İsrail’de ağlama duvarı önünde Başbuğ’un Kemal-i inkıyatla (sonsuz saygıyla), elini duvara sürmüş ve ayin yapmıştır.

Hatta resimde görüldüğü gibi yanında haham şapkası giymiş biriyle de sarmaş-dolaş vaziyette, gözyaşı dökmüştür.

Siz değerli okurlarımıza da Başbuğ’un bu fotoğrafını paylaşmak üzere kamuoyuna ders-i ibret olsun diye aktarıyoruz…

Başbuğ, “Ağlama duvarında Fatiha okuduk” diyor.

Peki, Fatiha okuyorsa niye ağlama duvarının önünde Fatiha okuyor?

Orada Mescid-i Aksa var, oranın bekleyen güvenlikçilerinin odasında da namaz kılabilirdi?

Madem ki Müslüman bir Türk Generaliyse, niye Mescid-i Aksa’ya gidip iki rekat namaz kılmamış, fatiha okumamış?

Kimi kandırıyor?…

Ben bunu on sene evvel de yazmıştım, fakat bana cevap vermedi.

Sevgili generalim, niye Mescid-i Aksa’ya gitmedin namaz kılmadın da hep İsrail’in hahamlarıyla hasbıhal oldun?

Niye?!...

En derin saygı ve sevgilerimle.