DERİN DEVLET ÇÖZÜLÜRKEN?!!
Eklenme: 12/7/2009 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!  Bir haftadan beri Türkiye birçok yönüyle derinden derine iç sarsıntıları geçiriyor. Hele hele dün Diyarbakır başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu'nun bazı illerinde ve mekânlarında, dehşet veren bir provoke organizasyonu iş başındaydı. Hiç akla hayale gelmedik ansızın çekilen fitillenme hareketi yeniden büyük bir fitne uyandırdı. Uyandırılan bu fitne, fesat ve bozgunculuk toplumun ve ülkenin huzurunu bozmuştur. Ekonomisinin gelişmesine engel teşkil etmiştir. Günlük hayat akışlarının altını üstüne getirmiştir. Neymiş bu olay? Nedir neyin nesidir? Bunca insanları sokağa sürükleyen ortalığı arbedeye çeviren unsur nedir? İşte bakınız sevgili okurlar! İmralı cezaevinde yatmakta olan Abdullah Öcalanın hücresinin 17 cm2lik bir küçültme söz konusu. Eğer DTP iyi niyet besliyorsa, gerçekten demokratik açılıma gönül veriyor ise bu tür olayları TBMMde de rahatlıkla dile getirebilir, savunabilir ve hiçbir hususta buna bir engel teşkil edilmez. Zira savunma hakkı sonsuzdur. Ama hiçte öyle değil.. Gerçekler tüm çıplaklığıyla ortada. Bize göre bu bir bahanedir. Kuzu ile kurt meselesi gibi. Hani deniliyor ya; günün birinde bir kurt kuzuyla karşılaşıyor. Kuzu çeşme başında su içerken ansızın karşısına dikilen kurt: "Ben seni yiyeceğim" diyor. Kuzu şaşakalıyor "benim suçum ne beni niye yiyorsun" diyor. Kurt bahane üreterek "sen benim üzerime suyu bulandırdın". Kuzu da diyor ki "aslında suyu bulandıran sensin. Çünkü sen suyun yukarısındasın. Su tersine akmadığına göre bunalan su senden taraf geliyor". Kurt bu soruya cevap bulamayınca. Hayır, "senin baban geçen sene benim üzerime suyu bulandırmıştı da ben intikamımı alıyorum". Misalde hata olmasın, havadan civadan bahanelerle bize göre DTP, bazı karanlık odaklara zemin hazırlamaya çalışıyor. İster farkında olsun isterse farkında olmasın. Halk, özellikle Güneydoğu halkı günlük aş ve iş peşindeyken, işsizlik, fakru zaruret, ahlaki yozlaşmalar gibi dev sorunlar birikimi mevcutken.. İktidarın atmış olduğu demokratikleşme adımının önünü tıkatma DTPye hayır getirmediği gibi, Kürt halkına da hayır getirebileceğinin ümidinde değilim. Barışın, sevginin, birlikteliğin temel unsuru sükûnet ve sabırdır. Durup dururken halkı, özellikle genç beyinleri, çoluk çocuğu değişik bahanelerle sokağa dökmeleri, bu Kürt sorunu davasını göğüsleyenleri yüceltmeye değil, küçültmeye neden olabilir. Zira tarih boyunca hiç kimse hiçbir toplum ve o toplumun sözüm ona kurtarıcıları kaos ve kargaşa yaratmakla hiçbir zaman maksat ve beklenen stratejisine ulaşamamışlardır. Bu gerçeği kanıtlayan tarihi gerçekler ortadadır. Biz bunu saygıdeğer hemşerilerimize ve dostlarımıza tavsiye babında izah etmeye çalışıyoruz.

***

Neyse!.. Yazımızın ana hedefine gelelim. Çünkü; konuşacaklarımız farklı. Evet, sevgili can dostlarım! Demişler ya tarih tekerrürden ibarettir diye. Tarihinden ve geçmişinden ibret almayan bir toplum, hiçbir zaman geleceğini göremez. Evet, Türkiye artık derin devletin çözülmesiyle ileriye doğru dev adımlar atmaktadır. Bu gerçekten ümit verici bir realitedir. Karanlıklı tuzakların bozulması süreci başlamıştır. Encümen-i danışların, 28 Şubat andıçların, gladyo, çete ve mafya tipi çalışmaların, karanlık kurulların suçüstü yakalanıp darmadağın edilmiş olması, Türkiyeye dünya kamuoyu nezdinde yeni bir çehre kazandırmıştır. Cuntanın, darbelerin, batı çalışma gruplarının ve devletin önemli kurumlarının bünyesinde yaşaya gelen birçok maşaların artık hali pür melali gözlerden kaçmamaktadır.

Kim inanıyordu ki, bir gün gelir Türkiyede Türk Silahlı Kuvvetlerinin başında olan üç kuvvet komutanlarının sivil savcılar tarafından sorgulanmış olacağı?  Kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi. "Üç emekli paşa, Ergenekon savcılarına ifade verdi" ifadesi günlük yazılı medyanın manşetlerine taşınmış olması gerçekten bir merhaledir.

"DARBEYE YEMİNİ ETTİNİZ Mİ?"

Savcıların bu sorusu büyük puntolarla yazılmasını kimse düşüncesinden hayal bile etmiyordu. Ama bugün 'değişti'!.. Artık 'sorgulanıyorlar'!.. İşte, Ayışığı, sarıkız, yakamoz ve eldiven gibi kaos planlarından sorgulanan, üç kuvvet komutanı olan, Örnek, Fırtına ve Yalman.. Ve "Darbeye yemini ettiniz mi" diye savcılar soruyor. Bu da demektir ki Türkiye çağdaş bir hukuk devleti platformuna doğru yol almaktadır. Yıllardan beri askeri vesayet altında inim inim inleyen ülkenin bu şekle dönüşmesi söz konusu iken, birileri çıkıp sanki intikam alırcasına derin devletin ekmeğine yağla bal sürmesi insanı başka düşüncülere götürmüyor değil. Acaba, neler oluyor? Derin devletle DTP işbirliği mi söz konusu. Evet, sevgili okurlar! Bir de dün sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı, kaldırdım. İstanbuldan çok eskilere dayalı Diyarbakırlı bir dostum dedi ki "İnternet sitesinde bir haber ar. Onu oku'  Bana söz konusu internet sitesinin adresini verdi. "www.gazeteoku.com" internet sitesine girdim. "O iyi çocuk Apo'nun koruması mıydı?' başlıklı bir haber. 6 Aralık 2009 tarihli haber. "Genelkurmay eski başkanı Orgeneral Büyükanıtın 'İyi çocuk dediği Ali Kaya, namı diğer Mutkili Ali, Abdullah Öcalana korumalık mı yapmıştı?" Böyle bir başlıkla çıkan haber doğrusu beni merak saikasıyla zevkle okumaya sürükledi. Uzun olmakla beraber inanın bir nefeste okudum; ama cümlesi cümlesine insan çok büyük ibretler alıyor. Haberin kaynağı Azad Ararat kod isimli nasnamesinin notu olarak yayınlanmıştır. Azad Ararat nasname notunda şöyle diyor. "Bundan böyle bildiklerimi kamuoyuyla paylaşmak isteyen bir kişi olarak uzun süre PKK içerisinde çalışmış Öcalana çok yakın olmuş, PKKdaki kirli ilişkiyi ve faili PKK olan cinayetlere de tanıklık etmiştir. Özel nedenlerden dolayı gerçek ismi ile yazması uygun görülmemiştir. Ancak tüm kişisel bilgileri mevcuttur. O yazdıkça biz de sizlerle paylaşacağız"  diyen nasname sitesinin hergün okunmasını biz de tavsiye ederiz. İşte böylesi gelişmeler Türkiyede neler oluyor neler dedirtiyor? Kimin eli, kimin cebinde, kim kiminledir? Sisli ve bulanıklı havadan kurtların nasıl faydalandığını insanlara dersi ibretle birçok şeyler öğretiyor. Azad Ararat www.nasname.com adlı sitede takma ismi ile yazılar kaleme alan ve bir dönem Abdullah Öcalana çok yakın bir kişi olarak kendini tanıtıyor. Ararat, son yazısında Genelkurmay eski başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıtın "İyi çocuk" dediği Ali Kayanın geçmişte Abdullah Öcalana korumalık yaptığını iddia ediyor. İşte bakın sevgili dostlar, sevgili okurlar, boşuna dememişler zaman gelecekteki olayların en iyi tefsiridir, ilacıdır diye.. Bakın kıssadan hisse olsun diye burada Araratın yazısından bazı paragraflarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mutkili Ali diye bilinen Ali Kaya ile ilgili iddiaları şöyledir 1996 yılı Mart ayında Mesut Yılmaz Başbakan olunca, MİT Kont-Terör Daire Başkanı olan Mehmet Eymür Abdullah Öcalanın öldürülmesi için Mesut Yılmaza bir proje sunuyor ve bu proje Başbakan tarafından onaylanıyor. Fakat hükümet 3.5 ay sürünce, projenin hayata geçirilmesi, Refahyol Hükümetine kalıyor. Özellikle; Tansu Çiller, bu projenin hayata geçirilmesi için tüm yolları mubah gören bir davranış sergiliyor. Proje kapsamında beyaz renkli iki Mazda Minibüs ayarlanıyor. İkisine de sahte evrak, ama aynı plaka çıkarılıyor. Minibüsün birine askeri mühimmat deposundan 1 ton patlayıcı yükleniyor, diğeri ise boş tutuluyor. Patlayıcı yüklü Minibüse Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, emekli bir astsubay (Şanlıurfaya bağlı bir ilçenin eski Belediye Başkanı) ve Suriyeli bir uyuşturucu kaçakçısı biniyorlar. Boş minibüste ise sadece bir MİT görevlisi bulunuyor. İlki sınırdan kaçak yolla giriyor, diğeri ise sınır kapısından geçiyor. Patlayıcı yüklü minibüs Öcalanın kaldığı evin en yakın noktasına park ediliyor. Bombayı patlatacak olanlardan birisi Yeşil, diğeri ise Suriyeli bir ajan. Yeşil, klipsi çektikten sonra eylem için Ankaradan telefon beklemesini istiyor. O arada bir gazetenin ekinde "Türkiye Aponun ensesinde" diye bir haber çıkıyor, haberde operasyonla ilgili ayrıntılı bilgiler var. Bunun üzerine operasyon erteleniyor.  siz değerli okurlarımıza aktarmaya çalışacağız. Çünkü uzun bir yazıdır. Bu konuyu burada özetleyerek bırakırken, "Başsavcı nelerle suçlanıyor" başlıklı habere gelelim. Erzurum başsavcılığı ve Erzincan Valiliğine küçük düşürücü yazılar gönderdi. Bir şüpheliye cinsel içerikli konuşmasını şantaj olarak kullandı. Resmi evrakta sahtecilik yaptı, izin almadan yılda 5 kez görev alanını terk etti. Şehir merkezlerinde polisi devre dışı bırakıp, jandarmaya operasyon yaptırdı.

Evet bakınız sevgili okurlar.. Türkiyede olup bitenler, devlet kimlerin elinde. Cumhuriyet tarihi boyunca devletin bazı kilit noktalarında önemli kurumlarına yerleşen devşirmeli üniforma sahipleri nasıl bu insanları anti demokratik hukuk dışı unsurlarla inim inim inletiyor. Kocaman yargıyı temsilen bir başsavcı, Erzincanda kaos planını kan donduran uygulamaları komplo için verilen rüşvetler, ölüm tehditleri. Aynı başsavcının yaptığı hukuk dışılık bundan dokuz on sene evvel Diyarbakırımızda DGM Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürüten Nihat Çakar da yapmıştır. Nihat Çakar bu Erzincandaki başsavcının yaptığının daha dik alasını yapmıştır. Ama Erzincan Başsavcısının yaptıkları yanına kar kalmamıştır. Ancak Nihat Çakarın yaptığı ise yanına kar kalmıştır. Cemal Temizöz, Mutkili Ali Kaya, Tuğgeneral Fikret Demirtaş ile bu yörede neleri yapmamış ki, onun hakkındaki kabarık dosyalar, müdeller davalar, bugünkü yargının tozlu raflarında beklemektedir. Bakınız Erzincandaki savcı İlhan Cihanerin marifetleri; gizli tanıklar bir bir devlete intikal etmiş. Ama Nihat Çakarın tüm macera uygulamaları biz yazdık çizdik, ifade ettiğimiz halde maalesef kimseye anlatamadık. İnşallah bu Adalet Bakanı, objektif ve dirayetli, genç bir Bakan olma hesabı ile çok adil uygulamaları gerçekleştiriyor. Allah yardımcısı olsun, önümüzdeki günlerde inşallah Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında tozlu raflarda beklenen o dosyalara el atacağı ümidindeyiz. Ya hele bir de Nihat Çakarın yaptıkları antidemokratik hukuk dışı uygulamaları örtbas etmek için yargının arşivinde arıklanan ve kökten kaybolan dosyaya ne diyorsunuz. Delilleri yok etmek, için dosyanın ortadan kaldırılmış olması gerçekten düşündürücüdür. Bu sohbetimiz sizinle devam edecektir. En derin saygılarımla.