DERİN TERÖR MUAMMASI VE REJİM GAFLETİ!?
Eklenme: 3/16/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere terör ülkede her gün yeni versiyonlarla karşımıza çıkıyor.

Ne yazık ki ülkeyi içten sarsıyor, titretiyor.

‘’Ne yapsam kârdır’’gibi kirli anlayışla yola çıkan terör artık her yönüyle kendini deşifre ediyor.

Nereden geliyor?

Nereye gidiyor?

Amacı nedir?

Hedeflediği strateji neye yöneliktir? …

Artık gizlemiyor.

Net olarak bütün dünya kamuoyuna bağırarak hem de cesaret göstererek anlatıyor.

Dün terörist kefere Cemil Bayık Kuzey Irak’ta Kandil Dağlarında Times muhabiri

Anthony loyd’un sorularını yanıtladı.

PKK’nın sözde lideri ve KCK’nın eş başkanı, gelinen noktada bir ölüm kalım mücadelesi verdiklerini söylüyor.

“Erdoğan bizi yenerse Türkiye’de demokrasi isteyen herkesi yenebilir” diyen Bayık sözlerini şöyle sürdürüyor.

‘’Erdoğan’ı devirmek istiyoruz.’’

‘’Onun rüyalarının gerçeğe dönüşmesinin önündeki en büyük engel biziz. Eğer Erdoğan bizi saf dışı bırakırsa kazanır. Erdoğan ve Ak Partiyi devirmek istiyoruz.’’

Times muhabiri Anthony Loyd röportajının, Ankara'da önceki gün düzenlenen ve 37 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısından dört gün önce yapması dikkat çekici...

Evet, sevgili okurlar.

Başta ifade etmeye çalıştığımız gibi Kuzey Irak dağlarından bütün dünyaya seslenerek açık ve net olarak hedefini belirten Cemil Bayık; tüm bu terör hıyanetinin arkasında olduklarını açıkça söylüyor.

Ve diyor ki;

‘’Bizi yenerse Türkiye’yi de yener.’’

“Demokrasi isteyen herkesi mağlup edebilir “diyen Bayık yandaş arıyor kendine.

Demokrat(!?) olan siyasi partilerden, STK’lardan, medyanın kalemşorlarından, devletin derin odaklarından, yandaş arıyor ve onlara çağrı yapıyor.

Bu yandaşların en çarpıcı olanı da kuşkusuz Cumhuriyet Halk Partisi’dir ve onun Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’dur.

Nitekim iki gün önce Sezgin Tanrıkulu Med Nuçe’nin canlı yayın konuğuydu.

Ankara Kızılay’da düzenlenen terör saldırısında 37 kişi hayatını kaybederken 19’u ağır 125 kişinin de yaralı olduğu saldırıda her taraftan kınama geldiği halde şarapçı Sezgin Tanrıkulu bombalı terör saldırısının düzenlendiği anda terör örgütü PKK’ya yakınlığıyla bilinen Med Nuçe’de canlı yayın konuğuydu...

Sezgin Tanrıkulu yıllar öncesinde Diyarbakır Baro başkanlığı yapmış bir avukattır.

Ama neredeyse 20 yıl boyunca PKK’nın eylemlerini mahkemelerde savunmuş, müdafaa etmiş ve 1993’lü yıllarda 1995’li yıllarda hatta 2000’li yıllara kadar PKK terör örgütünün avukatlığını yaparken;

O yalnız değil hala da Baro başkanlığında görev yapan birçok yandaşları çok ta büyük çapta kayıt dışı para kazanıyordu.

Eşi de halen Diyarbakır barosunda avukattır.

Eşi R.T bazı iddialara göre Hatay kökenli olup Nusayri mezhebine bağlı bir ailenin çocuğu.

Ama her şeye rağmen eğri oturup doğru konuşmak gerek.

Bakınız değerli okurlar.

Bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız ifade ‘’DERİN TERÖR MUAMMASI VE REJİM GAFLETİ’’ havadan, cıvadan, konulan bir ifade değildir.

Çok dayanıklı ve anlamlı bir ifade olduğu için bu başlığı kullanmış bulunmaktayız.

Rejim, sistem, AK Parti dâhil olmak üzere gelen giden iktidarların hepsinin iktidarlık döneminde, terör oldukça aktifliğini göstermiştir.

Tüm bunlara rağmen özellikle AK Parti döneminde terörün arka bahçesi durumunda olan siyasi yapılandırma himaye görmüştür. Devletin bütçesinden onlara imkân sağlanmıştır.

Aşırı PKK yandaşlarını siyasete hatta TBMM’ye taşımıştır.

Daha çarpıcısı da yani en barizi de Doğu ve Güneydoğu’da yerel yönetimleri onlara vermek üzere özel yasalar çıkarılmış ve çok büyük imkânları devlet bütçesinden sağlanmıştır...

Ki hala da sağlanmaya devam ediliyor.

Eğer bugün, hiç unutmayalım ki; üç aydan beri Diyarbakır’da Şırnak’ta Silopi’de Cizre’de, İdil’de tüm aktifliğiyle terör baş gösteriyorsa, ayaklanarak devlete karşı silah kullanıyorsa ve acımasızca polis ve askerleri şehit ediyorsa bu iktidarın ve rejimin gafletinin bir sonucudur.

Eğer bu illete teşhis koyamıyorsa ve üstesinden gelemiyorsa hükmen teröre aciz düşmüş olmaktan kendini kurtaramıyor. Polis ve asker ne kadar cansiperane kahramanlık gösteriyorsa ama bir yerlere gelince duraklama söz konusu oluyor.

Bakınız;

1 hafta önce Sur terörden temizlendi denildi. Ama dünden beri bu kez Bağlar semtine sıçradı. Daha doğrusu terör, pazar günü Ankara Atatürk bulvarında canlı bombalı saldırı olarak eylem yaptı ve 37 insanın katledilmesine neden oldu.

Bakıyoruz ki resmi sıfatların kullandığı resmi dil 20 sene önce neyse bugünde aynıdır.

Ve aynı dili kullanıyorlar.

Bir arpa boyu kadar hareketlilik görünmüyor.

Ancak bunu hatırlatmak babında yakın tarihte geçen bir gerçeği burada sizinle paylaşmak istiyoruz.

Hatırlanacağı gibi;

Amerika’nın DAEŞ gibi bir terör örgütünü Kuzey Irakta ortaya koyarken; bu DAEŞ tarafından Kuzey Iraktaki Şengal Yezidilerine saldırı düzenlenmişti.

Yezidiler tamamıyla evini barkını bırakıp Türkiye’ye sığındılar. Kuzey Irak yönetimi Barzani ile işbirliği yapan Ak Parti iktidarı bu DAEŞ’in eylemine karşı harekete geçti ve durdurdu. Yani DAEŞ’i geri püskürttü.

DAEŞ’in diğer bir kolu ise Suriye’de Kobani’ye girdi bu kez.

Kobani’yi içten yıktı ve Kobani insanı da Kobani’yi terk etti.

Urfa, Suruç, Viranşehir ve Akçakale’ye büyük göç başladı.

Demirtaş yani HDP’nin eş başkanı Ak Parti’yi suçlayarak ‘’siz DAEŞ’le işbirliği içerisindesiniz’’ diyerek büyük suçlama getirdi ve halkı sokağa Ak Parti’ye karşı ayaklanmaya davet etti.

6/8 Ekim tarihlerinde kurban bayramında halkı sokağa döktürmeye başladı.

Başta Yasin Börü olmak üzere bir gecede kurban eti dağıtan 4/5 tane genç acımasızca katledildi. Ayrıca 3 gün içerisinde bölgede 54 kişi masumca öldürüldü.

Ak Parti iktidarı birtürlü kendini suçlu psikolojisinden kurtaramıyordu. Sanki bütün kabahat bütün bu işler Ak Parti’den kaynaklanıyor gibi kendilerini o pozisyonda gördü. Neredeyse HDP ve Selahattin Demirtaş’ı haklı buluyorlardı.

Hatta dönemin Başbakanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan basın karşısına çıkıp şöyle diyordu.

‘’KOBANİ DÜŞTÜ DÜŞECEK’’

Daha sonra Türkiye üzerinden Peşmergeleri Kobani’ye taşıttı ve Kobani’yi kurtardı. Bugün kurtarılan o Kobani;

(Kobani Kürtleri demeyelim de, ne idüğü belirsiz Yezidi mi dersiniz. Nusayri mi dersiniz? Her ne derseniz deyin.)

O Kobani bütün teröristleri yetiştiriyor eğitiyor ve Türkiye’ye saldırıyor.

Nitekim Kızılay’da yapılan bombalı intihar saldırısını gerçekleştiren Seher Çağla Demir isimli üniversiteli kız 5 ay gibi bir süreçte Kobani’de eğitilmiş ve bir erkek arkadaşı ile beraber Türkiye’ye gönderilmiş.

Viranşehir, Urfa derken Ankara ve Kızılay eylemini gerçekleştiriyor.

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Türkiye’nin bunun gibi ahlaksız terör eylemlerine gebe kalmakta olduğunun endişesindeyiz ve tüm halk gece gündüz bu korku içerisinde ayaktadır.

Bazı semtlerde, bazı yörelerde sabaha kadar uyku o halkın gözlerine girmiyor.

İşte başlık olarak ‘’DERİN TERÖR MUAMMASI VE REJİM GAFLETİ’’ ifadesi bundan ibarettir.

Yani iktidarın ve derin devletin, müştereken gafleti, teröre ne kadar prim verdiğini açık ve net bir şekilde gösteriyor.

Evet, sevgili okurlar.

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Sizi bundan 23 sene öncesindeki Diyarbakır’a manen davet ediyorum. Yıl 1993/1994 yılları.

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği vardı.

Olağanüstü hal Valisi Sayın Ünal Erkan’dı.

Hâla da hayattadır o zat.

Ama neredeyse o günlerde her akşam on dakika içerisinde Diyarbakır’da belirli semtlerde elektrikler kesiliyordu.

Ortalık kararınca hemen bir yerlere ateş ediliyordu veya bombalar atılıyordu.

Ramazan ayında bir akşam; herkes iftar softalarındaydı.

İftardan sonra halk teravih namazına giderken Yenişehir semtinde bulunan yani vilayetin hemen arkasında olan hakim ve savcılar lokali vardı.

Birden elektrikler kesildi. Ortalık kapkara oldu. Aniden lokale ateş edildi ve bomba atıldı.

Bütün o semtteki insanlar oraya koşuştu tabi bölge Valisi Sayın Erkan’da geldi. Emniyet camiası, MİT ve askerde geldi.

Ama bereket versin ölen ya da yaralanan olmadı.

‘’Bu olay nerden geldi nasıl oldu kim yaptı? ‘’gibi tartışma yapılırken bir medya grubu olarak bizde orada bulunuyorduk...

Ben Sayın Ünal Erkan’ın kolundan tutup samimi ve saygılı bir ifadeyle

‘’’Sayın bölge valim dedim.

Benim kişisel olarak size bir önerim vardır.

Bakınız her Allahın akşamında ortalık kararır karamaz mutlaka bir semtte veya bir resmi mekâna bomba atılıyor veya ateş ediliyor. Ama bundan önce elektrikler kesiliyor ortalık kararıyor. Sonrasında eylemler başlıyor; bunun sebebi nedir acaba? diye sorarken…

Sayın valim ‘’Vallahi bilmiyorum sizce niye ?’’ diye cevap verdi.

Bunu üzerine ben de tekrar Sayın Valim;

Burada PKK yakınlığıyla bilinen TEDAŞ’ın başında ‘’S.P’’ isimli bir müdür var.

Bu müdür kamuoyu nezdinde PKK militanlarıyla gizliden gizliye, iç içe anlaşmalar yapıyor.

Yetkiniz var, siz bu müdürü alın, bir müddet il dışına gönderin.. Bir yerde görevlendirin veya açığa alın.

Eğer bu zat buradan gittikten sonra böylesine eylemler gerçekleşirse; suçluyu bundan sonra hiç uzaklarda aramayın gelin Mehmet Ali Altındağ’ı alın deyin ki bunları siz yaptınız. Ben bu sorumluluğu alırım.

Bunun üzerine Sayın Erkan afallandı. Bunda ciddi misiniz diye sordu, evet dedim. Samimi ve inandırıcı sohbet sonunda gerçekten çok kısa bir süre sonra yani 3–4 gün içinde bu müdür ordan alındı ve başka yere gönderildi.

Bakınız kader tecellisi devletin arşivinde mevcuttur.

O olayın tarihi de arşivlerdedir daha.

Ondan sonra çok uzun bir süre ne elektrik kesintileri meydana geldi ne de kesintilerden sonra herhangi bir eylem gerçekleşti. Bunun sonucunda sayın vali Erkan bize teşekkür etti ve her zaman Diyarbakır Söz gazetesinin bürosuna teşrif ederlerdi. Çay kahve içerdik ve bölgeyle ilgili gazetemizin arşivlerinden faydalanıyordu.

Bu olayı burada anlatmamın sebebi şudur ki

Diyoruz ki ey iktidar ey parlamento ey devlet siz devletin tüm imkânlarını HDP’nin yerel yönetimlerine vermişsiniz ve bu yerel yönetimlerin başında bulunanlar bunu kötüye kullanıyorlar...

Memleketin başını belaya sokuyorlar...

Terör odaklarını arka bahçe olarak kullanıyor..

Evet, tüm bunlardan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Gerçekten samimi ise zaman kaybetmeden her ne pahasına olursa olsun yerel yönetimlerine verdiğiniz imkânları hemen geri alın ve bu coğrafya biraz nefes alsın.

En derin saygılarımla...