DEVLETLER, ZULÜM VE HAİN PLANLAR! (II)
Eklenme: 6/12/2014 12:00:00 AM

Öncelikle;

Bu akşam idrak edeceğimiz Berat Kandili vesilesiyle, "kandilinizi" tebrik ediyorum.

Ramazan-ı Şerif'in habercisi olan, Kandilimizin tüm İslam alemine, ülkemize ve hemşehrilerimize, hayırlara vesile olsun.

***

Evet, değerli SÖZ okurları.

Dünkü yazımıza DEVLETLER, ZULÜM VE HAİN PLANLAR! başlığıyla başlamıştık.

Bugün de aynı başlıkla yazı serimize devam edeceğiz.

Kimse kusura bakmasın.

Bugün Türkiye, Ortadoğu, Kuzey Afrika, ne yazık ki Ortaçağ dönemindeki "Engizisyon Mahkemelerinin" halini yaşamaktadır.

Ortaçağda dehşet saçan müesseseler haline gelmiş durumdaydı, bu mahkemeler.

Türkiye ve Ortadoğudaki devletçiklerin de karşı karşıya kaldığı uygulamalar, "Ortaçağdaki Engizisyon" halini yaşatıyor ve hatırlatıyor.

Bu ülkelerin milletleri, antidemokratik hukuksuzluklarla karşı karşıya olup, zorbalıklar karşısında inim inim inlemektedirler.

Bugün de antidemokratik keyfiliğe dayalı, hukuk dışı mezalimler yapılıyorsa, ne yazık ki sözüm ona demokratik bir hukuk devleti adı altında yapılmaktadır.

Yargılama müesseseleri, kimse kusura bakmasın tümüyle olmasa dahi ekseriyeti aynı o Engizisyon anlayışının mezalimi paralelinde işlemektedir.

Bilindiği gibi Engizisyon mahkemeleri dörde bölünüyor;

Ortaçağ Engizisyonu

İspanyol Engizisyonu

Roma Engizisyonu

Hırvat Engizisyonu

Bu dört büyük Engizisyon eskiden beri tarih boyu adından çok söz ettirdi, yazılar yazıldı, kitaplar neşredildi.

Kilise ve Papalar tarafından kurulan keyfi mahkemeler, işkence yollarıyla suçu itiraf ettiriyorlardı..

Katolik mezhebine karşı çıkanlar da büyük işkencelere tabi tutuluyordu, itiraf edinceye kadar kol ve bacaklar kırılıyordu.

Türkiyede Yassıada mahkemelerinin yaptıkları da, çağdışı engizisyon mahkemelerinin zorbalığına benziyordu.

Türkiyemiz, ne yazık ki bugün onun acısını çekiyor.

Başbakan muhterem Recep Tayyip Erdoğanın paralel yapıda olduğu gibi Adliye koridorlarından da çeteleri temizleyeceğiz demesi üzerine halk biraz ümitleniyor ise de heyhat gittikçe iş kötüye gidiyor, çırpındıkça batıyor misali.

Bakalım, sonuç ne olacak?

* * *

İmam İbn-i Teymiyenin dediği gibi;

Devletlerin bünyesinde hükümran olan zulüm kurumları var olduğu müddetçe, o devletler yok olmaya mahkumdur

Nasıl ki bir vücudu bulaşıcı hastalık sararsa, o vücudu öldürmeden vazgeçmez. Tıpkı, zulümle kalkıp oturan bir devletin idame etme şansı da ona benzer.

Zira devletlerin varlığı, toplumların varlığına bağlıdır.

Toplumla barışçıl bir hayat yaşamayan devletler, umumi bir barışı elde edemez, elde edemediği takdirde de keyfiliğe dayalı kin ve nefretle hareket eden bazı hukuk çevreleri, devlete ağır faturalar keserler.

Bu edepsizlikleri yapanlar basının dikkatinden kaçmazlar, hangi gün olursa olsun, deşifre edilirler ve ağır faturaları da ödemek zorunda kalırlar.

* * *

Ama bugünkü İslam dünyasının üzerinde oynanan oyunlar da buna bağlıdır.

Türkiyemiz gerçekten çok büyük badireler atmosferine girmiş ve deyim yerindeyse zorla nefes alıp veriyor.

Kulağımızın dibindeki Musula giren Işid örgütü ne idügü belirsiz bir örgüt olmakla beraber, Musulu düşürdü, Kuzey Irak üzerinde yavaş yavaş adım atıyor, ilerliyor.

Ne için, Kuzey Irak Petrolünü ele geçirmek için Maliki, tilkiyle fare misalini yaşıyor.

Diğer bir deyimle tavşana kaç, tazıya tut misali, hele hele arkasına İranı da almışsa ayrı bir ihanet.

İranın gammazlığıyla bu yapılıyorsa, her an için 3. Dünya Savaşı tehlikesi sinyalinin arz etmekte olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Mesela; Maliki Işid örgütüne karşı koymayan ordusuna kızıyor, bağırıyor gibi süs veriyorsa da bize göre bu da balondur.

Aslında İranı arkasına almış, Esedle işbirliği içerisinde Ortadoğu üzerinde Şam merkezli bir Alevi, Rafız, Şia mezhebine bağlı bir orduyu kurma düşüncesindedir.

Akla gelen ilk tehlike bu

Ancak fire vermiyor, kendini göstermiyor, bu da apayrı bir senaryodur.

Yoksa üç beş tane baldırı çıplak gelip Musulu işgal ediyor da işi Türkiyeye havale etmek istiyor.

Biz de o badireye girmek istemiyoruz, kimse kusura bakmasın.

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, her şeyden evvel 1950lerde Natoya girmiş bir devlet.

Maşa varken, bize göre boşuna elini ateşe vuruyor.

Zira Natoyu davet ediyor ve etmelidir.

Yapılan bu oyunlu provokasyon çok büyük tehlike arz ediyor.

Özellikle Türkiye üzerinde oynanan oyunlardır.

Bu oyunları hazırlayan da Türkiyenin en yakın komşularıdır ve bunun başını çeken de zenginliğiyle meşhur olan Kuzey Irak Petrolünün varlığı söz konusudur ve onun üzerine oyunlar oynanıyor.

Ayriyeten mezhepçilik ittifakı da söz konusudur ve bunun perde arkasındaki güç, yine İran gibi geliyor.

Zira Maliki her ne kadar şeklen ordusunu savaşa davet ediyor gibi görünüyor ise de hiç de samimi görünmüyor.

Eğer danışıklı dövüş olmasaydı, Musulu işgal eden, Türk Konsolosunu rehin alan o güç önce gidip Bağdatı almalıydı.

Ama hiç de öyle görünmüyor.

Bağdat, işin içinde müstakil ve harici bir güç olarak görünüyor ve ona dokunulmuyor.

O da ayrıca düşündürücüdür.

Bu dörtlü ittifak; yani Irak, İran, Suriye ve Işid örgütü sanki biri diğerine göz kırparcasına hareket içindedirler.

Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Amma velakin.

Görünen köy kılavuz istemez misali bugün yaşanmakta olan bu hal, zorakiye dönüşmüş bir haldir.

Ve hiç de hayra alamet değildir.

* * *

Bir de on günden beri PKKnın yol kesmeleri, ölen iki tane mensuplarına intikam adı altında yola çıkıp, 2. Taktik Hava Kuvvet komutanlığının duvarından atlayıp, Türk Bayrağının indirilmesi de acaba Türkiyeyi bir yerlere çekme bahanesi olmasın, diye akla soru gelmez değildir.

O zaman Türkiye aleyhinde derinden bir ittifakın varlığı söz konusu olur.

Başbakanın, evvelki günkü konuşmasında, Kimse sabrımızı test etmesin demesi de ayriyeten manidardır.

Bayrağı indireni, indireceksin demesi stres ve kızgınlık hali olabilir.

Hlbuki bize göre Türkiyeyi bir yerlere çekme plan ve projeleridir.

Ama öyle ümit ediyoruz ki Türkiye hükümet olarak bunun idrakindedir.

Temkinli adım atmak, en akıllıca bir seçimdir.

Kardeş, kardeşin kanına girmek istiyor.

Şimdiye kadar dağda, kırsaldaydı.

Allah korusun bu kez şehre inerse, çok tehlikeli olur.

En derin saygı ve sevgilerimle.