DEVLETLER, ZULÜM VE HAİN PLANLAR! (III)
Eklenme: 6/17/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Devletler, Zulüm ve Hain Planlar başlığını taşıyan yazı serimize devam ediyoruz.

Bilindiği üzre Ortadoğu ülkeleri kaynıyor?

Tabiri caizse, kan gövdeyi götürüyor Hem de kardeş kanı, hem de aynı davaya, aynı medeniyete, aynı dine inanan kesimin kanı..

"Birbirini yok etme" planı içerisinde, kan dökülüyor.

Bu oyun, az-öz bir oyun değil.

Bu tezgh; haçlı, Siyonist, emperyalist, çağdaş, ırkçı bir küfür dünyasının projesidir.

İngilizler 1918de İstanbulu işgal ederken, orada sahneye konulan ve sergilenen çok değişik yöntemli bir oyun söz konusuydu.

Hedef, "İslamiyeti yok etme" planıydı.

Hilafet-i İslamiyeyi, tarihi bir İslam birlikteliğini yani "İttihad-ı İslamı, tevhit inancını ortadan kaldırmak için" haçlı egosunu yürürlüğe sokmuşlardı.

Kaleyi içten yıkmaya çalışan bu gaddar devlet, nerede ise yüzyıldan beri geri çekilmişse de aynı siyasi hkimiyetini sürdürmüktedir.

Üç seneden beri Suriyenin kendi milletiyle çatışması ve kendi milletine çok büyük kayıp verdirmesi, aynı projenin bir uzantısı olduğu kuşku götürmez gerçeklerdendir.

Keza Irak, Afganistan, Pakistan, Kuzey Afrika, Mısır.

Yani Ortadoğudaki Hilafet-i İslamiyenin dağılışından sonra oluşan devletçiklerin bugünkü düşüş manzarası, kargaşa ve kavgalarla boğuşan bu devletçiklerin hali, anılan "Britanyanın hain planlı projesinin" bir neticesidir.

Üstat Bediüzzaman, Rusyaya esir düşerken Gürcistanın başkenti Tiflise giderken Yuşa tepesinde oturup İslam dünyasının geleceğini tasarlamak üzere eline çubuk alır ve Türkiyedeki İslam Medresesinin haritasını çizer.

Arkasında onu seyreden bir Gürcistan Polisi Sen ne yapıyorsun diye sorar.

Bediüzzaman Ben medresemin haritasını çiziyorum diye cevap verir.

Polis; Sen nerelisin?

Bediüzzaman Ben Bitlisliyim

Polis; Burası Tiflis

Bediüzzaman Biliyorum Tiflis olduğunu ama Tiflis ile Bitlis birbirinin kardeşidirler

Polis; Sen hayal kuruyorsun, İslam dünyası yok oldu gitti, hilafet yıkıldı, sen daha ne düşünüyorsun der.

Bediüzzaman; İslam dünyası her ne kadar dağılmışsa da fakat kendini çok yakın bir gelecekte toparlayacaktır.

İngilizlerin İdadiye okulundan mezun olacak Hindistan Müslümanları, aynı o teknolojisiyle küfür dünyasına dönüp mücadelesini, cihadını gerçekleştirecektir.

Keza diğer Müslümanların da Batı dünyasından aldıkları teknolojik diplomalarıyla büyük bir maharetle kendi ülkelerine dönecekler ve İslamiyete hizmet edeceklerinden kuşkumuz yoktur

Polis; Ben senin hayaline şaşarım derken, Bediüzzaman da Ben de senin aklına şaşarım diye cevap verir.

* * *

Böylece Türkiye; bugün demokrasi putu karşısında inim inim inlerken, görünen odur ki yavaş yavaş İslami bir hareketin ve dirilişin varlığı söz konusudur.

Fakat tabulaştırılmış demokrasi putuna karşı büyük bir canlılık görüyoruz.

Bugünkü siyaset dünyasından ümidini kesen canhiraşane çalışan birçok insan söz konusu.

İşte bu kahramanların çalışma stili ortadadır.

Suriyede birkaç devletin gençlik tabakası birleşerek, ittifak etmeyle, canhiraşane çalışmaları ve çarpışmaları göz doyurucudur.

Keza o muhalifler gibi, Irakın aşırı Şia mezhepçilik anlayışına karşı da yine direnişe geçen bu Işid, bize göre hiçbir zaman terörist olarak nitelendirilemez.

Zira tarihi Haçlı ve Siyonist Emperyalizminin Hilafet-i İslamiyeyi ilgasıyla Ortadoğu Coğrafyası İslamın elinden alınmış durumda, o hakkını geri almak için elbette ki böylesine örgütler der demez bu coğrafyanın içinden fışkıracaktır ve İslam ülkelerinin demokratik hakkını geri almak için elbette değişik yöntemler kullanarak, mücadelesini verecektir ve vermelidir de.

çünkü bu coğrafyada Amerika, İngiltere ve diğer vs. haçlı anlayışlar bu İslam ülkelerini işgal etmeleri neticesinde kurdukları devletçiklerin başına kendilerinin eğittiği, yetiştirdiği, piyon yavruları birer devlet başkanları olarak İslam dünyasının başına bela etmişlerdir.

Bunlar her ne pahasına mal olursa olsun, ellerinden alınmış o haklarını almak için elbette ki mücadelesini sürdüreceklerdir.

Zira bu mücadele beklenen bir mücadeledir.

Hem de Afganistanda, Pakistanda, Hindistanda, Keşmirde, çeçenistanda, Bosna Hersekte, Mısırda, Libyada ve diğer İslam ülkelerinin tümünde tıpkı Suriyedeki oluşan olgu gibi.

Bu ülkeler mutlaka elinden alınan hükmi, zımni ve fiili malını geri alacak düşüncesindedirler.

* * *

Yıllardan beri Suriyede baas partisi büyük katliamlar yapmakta ise de sözde demokratik dünyanın duayen devletlerinden ses çıkmıyor.

Filistin yıllardan beri İsrailin hegemonyası altında inim inim inliyor.

Irakta sosyalist baas partisinin Saddamı dahil olmak üzere, ondan sonra da bu sefer batıl ve yanlış bir Şia mezhebine bağlı olan Nuri El Malikinin de fazlasıyla Sünni ve Alevi mezhepçilik adı altında çok büyük tahribat yaptığını biliyoruz.

Bu İslam coğrafyası daha ne zamana kadar mağdur ve mağlup olarak dünyaya kendini tanıtacak.

Hayır, hayır, hayır.

Gerçekten insanların kanına dokunuyor.

Bize göre bu çatışma bir barış çatışmasıdır, hakla batılın çatışmasıdır.

Hakkaniyetin çatışmasıdır..

Nasıl ki, bir çuval buğday su dolu kazanın içine döküldüğü zaman "çürük taneler" su yüzüne çıkıyorsa, iri ve diri sağlam buğday taneleri kazanın dibinde tabiatıyla kalıyorsa bu haklı mücadelenin sonucu da öyle olacaktır.

Tıpkı, hak ile batılın çatışması gibi. çürük insanlarla fikri sağlam insanların varlığı gibi.

Hak daima tecelli edecektir.

Tabiri caizse ağır taş yerinde kalacaktır.

Ortada bir gerçek vardır.

Bu gerçek de hakla batılın çarpışma gerçeğidir ve hak daima galip gelecektir, batıl mağlup olmaya mahkum olacaktır.

İslamın yüce kitabı olan Kuran-ı Azmüşşnın direktifleri altında küfür sistemine sımsıkı bağlanmayan hiçbir Müslümana karışılmaz.

Bu yüce ittifak içerisinde hareket eden gençler, hangi memlekete geliyorlarsa gelsinler, bugüne kadar hiçbirisine zarar vermemişler, ancak duyumlarımıza göre onları gerçeğe davet ediyorlar.

Nitekim yüce kitabımız Kuran-ı Azmüşşn li İmrn suresinin 105. ayetinde aynen şöyle diyor;

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır

İşte bu ayetin muhtevası altında yürümek gerekir ve ayetin bünyesine neyi taşıdığını ve İslam dünyasına ne mesaj vermekte olduğunu artık anlamalıyız.

Aksi takdirde dayanaksız atmasyonlarla hiçbir millet payidar olmamıştır ve olamaz da.

En derin saygı ve sevgilerimle.