DİK DURUŞ ŞEREFLİ BİR İNTİSAPTIR!
Eklenme: 12/29/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili SÖZ okurları. Bugünkü sohbetimizin temel dayanağı ve ana çerçevesi kişinin ve kişilerin olumsuzluklara karşı dik duruşluluk sergilemesi. Bu insanlığın temel gerçeğidir. Yazımıza başlık olarak da kullandığımız ifade bunu anlatıyor. Tarih boyu zulme, zorbalığa, jakobenliğe diktaya karşı dik durmak bize göre kişinin en şerefli görevidir ve mutlak bir cihad-ı manevidir.. Ve tabi ki yürekliliğin ve yiğitliğin de parolasıdır. Bakınız sevgili okurlar. Bu ülkede özellikle yöremizde yıllar yılı siyasi mezalimin, askeri diktanın, üniforma şımarıklığının yoğunlaştığı hengâmede gerek siyaset dünyasında olsun, gerek iş dünyasında olsun, gerekse de kültür ve ahlaki platformlarda olsun, her ne derseniz deyin insanlarımıza çok büyük karanlık ve acımasız badireleri yaşatmıştır. Örneğin; Yıllardır bölgemizde akan kan ve dökülen gözyaşı.. Bu yaşanılanların bir örneğidir. Ama görünen odur ki bununla mücadele etmek, dik durmak, eğilmemek, üzülerek-büzülerek pısırıklaşmamak, çok nadir insanlara nasip olmuştur. İşte bu insanlar her tehlikeyi göz önüne alarak inançlarının gerçek yüzünü göstererek yola çıkmışlar ve hedeflerine de ulaşmışlardır. Bunları ararsanız Türkiyemizin siyaset alanında, iş alanında, medya alanında daha birçok önemli mekânlarda bulabilirsin. Zira ümit varız ki bu ülke de hala da imanlı, yürekli birçok erbab-ı maharet (maharet ve beceri yüce kişiliğe sahip) insanlara rastlayabilirsiniz. Öbür yandan madalyonun ters yüzüne bakıldığında nice siyasi yalakalar, eziklik gösteren, içiyle dışı bir olmayan nice nice erbab-ı rezalete de rastlanır. Ülkemizde yaşanmakta olan böylesine toplumsal duruşlu insanlar daima kendilerini geçici de olsa hep ön planda sahte makyajlı poz vererek geçici de olsa birilerini kandırabilirler ve geçici hedeflerine de ulaşabilirler.

Ama insanlık tarihi şahittir ki, eninde sonunda bu tür münafık tinetli gerçek olmayan yüzler, kendilerini ele vermişler ve daha da ele verecekler. Zira bu insanlık faktörünün vazgeçilmez bir hakikatidir. Bize bu tür kişiliksizlerin gerçek yüzünü ve ana portresini çizen yegâne güç inandığımız Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'dir. Çünkü; bize öğretmiş olduğu bilimsel tarihi gerçeklerin ışığında, bu yüzlerin maskesi düşmektedir. Bakınız burada, En-Nisa suresinin 142 ila 145'inci Ayet-i Kerimelerin arasında yer alan ayetlerin yüce mealini özetleyerek sizinle paylaşmak istiyorum. "Münafıklar Allaha oyun yapmak isterler oysaki Allah da onların oyunlarını başlarına geçirir. O münafıklar iki taraf arasında bocalayan bir sürü kararsızlardır. "Müzebzebine beyne zalike" Yani "ne ona ne buna" iltihak etmekte hep tereddüt ederler. Gerek gördüğü yerde kendilerinin gerçek yüzünü saklarlar, başka kılığa girerler. "Allahın şaşırttığı insanlara Ey Muhammed sen hidayet yolu bulamazsın. Hidayet ancak Allah'tandır." Ey müminler, müminleri bırakıp kâfir tinetli insanları dost edinmeyin. Allah-u Teâlâya kendi aleyhinize aşikâr bir delil kılmak mı isterseniz? Münafıklar cehennemin en aşağı derekelerindedirler. Onlara bir yardımcı bulamazsın." Ayetin yorumu şöyle; "Allahın kelamı ve Resulünün hal ve hareketi hidayet bulamayan, haktan yüz çevirip batıla meyleden Allah tarafından da istediği ve meylettiği istikamete çevrilmiş olan sapıklığa düştüğü için kendisine bütün hidayet, iyilik ve hayır yolları kapatılmış olan bir kişinin doğru yola getirilmesi bir insanın harcı değildir; ancak Allahın işidir." "Dünyada fikir ve hareketin bütün yolları da Allaha inanmaktan geçer. Hiçbir insan Allahın izni ve inayeti dışında hayat yolunu çizemez. Şimdi bir insanın belli bir yolda yürüyebilmesi tamamıyla o insanın irade, istek ve gayretine bağlıdır. Eğer o insan Allaha kavuşmak istiyor, doğruyu arıyor ve içtenlikle Allah yolunda yürümek istiyorsa Cenab-ı Allah bu imkânı ziyadesiyle veriyor ona. Buna karşılık eğer bir insan sapıklığı kafasına koymuş ve durumunu düzeltmek için en ufak çaba harcamıyorsa hep zigzaglı yollardan geçmek istiyorsa Cenab-ı Hak ona bütün hidayet ve başarı yollarını kapatıyor. Böyle bir insanı yanlış ve kötü bir yoldan kurtarmak başka bir insanın harcı değildir. Kendi isteği ve meyili üzerine Allah tarafından hidayet ve itaat gibi faziletlerden mahrum bırakılan bir kişi nimeti hiçbir zaman bulamaz."

 

* * *

Evet, sevgili dostlar. Bu Yüce Kitabımızın anılan ayetlerde münafık tinetli, tereddütlü, zigzaglı gerçek kimliklerini saklayan kişiliksizlerin portresini böyle çiziyor. Toplumumuzun bu hali nedir? Birilerine bakıyorsun ki günü gelir, görülen lüzum üzerine siyasetin ve siyasilerin gölgesinde zeytinyağı gibi hep su yüzüne çıkıyor ve kendilerini ön plana sokabiliyorlar. Günü geldikçe başka platformda, başka pazarda daha revaçlı bir fiyat bulursa orada rolünü oynuyorr. Bakınız sevgili dostlar. Ziya Paşanın yaklaşık 300 sene evvel yazmış olduğu bazı manalı dizelerini sizinle paylaşmak istiyorum. Kıssadan hisse olarak herkes ibretle okusun ve görsün. "Rahat-u ikbal ile olmak dilersen Kam-yap (isteğine ulaş) Çal becer uydur mücazatından etme içtinap (bu dünyada ne yaparsan yap cezadan korkma!) Ar-u namusu hayâyı eyleme çoklu hesap Cümleden ol fakat bir baba eyle intisap (ne yaparsan yap ar, namus, utanma gibi karakterlerini düşünmüyorsan bir yere sığın)  Çaresiz hükm-i zamana böyle eyler iktiza Tut bu nush-u pendi benden yadigâr olsun sana (Benden bu nasihat sana hediye olsun) Zira derde uğrar kim sadakat etse eyler devlete İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk-u millete (bu millete bu devlete doğru olmak, dürüst olmak deliliğin ta kendisidir)"

 

* * *

İşte bakınız sevgili okurlar. Ziya Paşa bunca yıl önce sanki bugünleri görmüş ve ne ibretli, manalı ifadeleri kullanmış. Diğer bir şiirinde de şöyle diyor: "Kendimi bezl eyleyip ıslah-ı devlet uğruna (Devletin ıslahı uğruna kendimi harcadım) Ben neler çektim neler bu istikamet uğruna Han umanım tarumar oldu hamiyet uğruna Berk-u barım hep perişan oldu bu gayret uğruna Kendime zulmeyledim halk için adalet uğruna Cism-u can ettim feda Bu mülk-u millet uğruna"

 

* * *

Evet, tarihi Ziya Paşa Osmanlı Paşalarından üniformasız birisi.. Ama onun birikimleri, ilmi dehası yetmiş tane üniformayı katlar, çöpe atar. Bir de izin verirseniz fazla başınızı ağrıtmadan 28 Aralık 2010 saat 12.30da sitemize şöyle bir haber düştü. Hani Paşa ve üniforma değerinden (!) bahsettik ya bu haber aklıma geldi, zaten not etmiştim. Haberin başlığı şöyle; "İlker Başbuğ Ergenekonda ifade verecek" "Savcı Öz eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve Tümgeneral Çubukluyu ifadeye çağırmaya hazırlanıyor" Yeni gelişmeler yaşanıyor. "Kara propaganda yapmak ve hükümeti yıpratmak" amacıyla kurulduğu iddia edilen internet siteleriyle ilgili soruşturmada yeni bir gelişme yaşandı." Soruşturma savcısı Zekeriya Öz geçtiğimiz aylarda Genelkurmay Başkanlığına 20 maddelik bir talimat yazısı göndererek "Andıçın hazırlanmasında hangi Genelkurmay yetkilisi emir verdi?" "Albay Dursun Çiçek soruşturmasında ortaya çıktığı gibi benzeri belgeler imha edildi mi?" "İnternet sitelerinin kuruluş amacı nedir?" "Siteler satın alındıktan bir ay sonra neden kapatıldı?" Gibi sorulara cevap istemiş.. Gerçek hukukçu, dik duran, şerefli bir Adalet mensubu olan savcı Zekeriya Öz. İşte başta dedik ya "Dik duruş şerefli bir intisaptır" En derin saygılarımla.