DİNDARLIK MI DİNSİZLİK Mİ?!
Eklenme: 2/8/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre Türkiyenin gündeminde olan güncel olay Başbakanın partisinin grup toplantısında; Biz ülkemizde dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz diye konuştu..

Vay sen misin bunu diyen?

Deyim yerindeyse muhalefetin, özelliklen de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlunun hedef tahtasına düştü.

Nasıl söylersin diye?

Bir de dinsiz nesil mi var diye Başbakana suçlama getiriyorlar?

Kılıçdaroğlu Başbakanın bu dindar kelimesine itiraz yerine hiçbir demagoji yapmadan, lütfedip bir de güneyimizdeki Suriyenin durumuna baksaydı; "o zaman" anlardı, dindar nesil ile dinsiz neslin, nasıl olduğunu görürdü?

Bakınız;

Alevi, Nusayri, Dürz, sapık bir mezhebe mensup olan Suriye lideri Beşar Esad'a..

Bunca insanın kanına giriyor..

Sünni oldukları için adeta kendi öz be öz ülkesi olmayıp yeniden bir cihan harbine girmiş gibi katliamlar yapıyor.

Müstevli haçlı anlayış ülkelere karşı verilen bir savaşta bile inanın bu kadar, zalim, hain ve kana susamış, olunamaz.

Ama ne var ki;

Esad bu vahşeti, katliamı gözünü kırpmadan yapıyor.

Ama her nedense baasçi olduğu için yani sosyalist Sovyetler Birliğine bağlı mutlak bir Bolşevik komünist, sosyalist bir anlayış taşıdığı için, bir de sapık, Nusayri bir mezhebe mensup olduğundan dolayı; destek görüyor..

Onu taraf tutar gibi, korulup-kolluyorlar..

Dikkat edin;

Bütün dünya bu haydut insanı kınarken tek bir kelime maalesef bizim muhalefetten çıkmıyor.

Ne CHPden, ne liderinden, ne de herhangi bir ferdinden tek bir kınama kelimesi bugüne kadar ağızlarından çıkmadığı gibi biz de duymadık.

Keza BDP ve MHPde de durum aynı.

Muhalefet AK Parti iktidarına karşı büyük bir ittifak içinde yürürken, gözleri o kadar kapanmış, kalpleri mühürlenmiş, kulakları duymaz duruma gelmiş ki; "vahşete ve katliamlara" alkış tutar hale gelmişler..

Bunlar de tıpkı;

Umursamaz tavır içerisinde olan Filin karıncayı ezmesi gibi..

Umursamıyorlar.

Ama unutulmasın ki, fil ne kadar fil ise karınca da o kadar karıncadır..

Bilin ki, "zülmün sonu, bedbahtlıktır"..

İzin verirseniz, burada karıncadan bahsederken fil ile yaşadığı bir öyküyü sizinle özetleyerek paylaşmak istiyorum.

Günün birinde fil, umursamaz bir şekilde karınca yuvasını basar geçer.

Tam de ilkbahar mevsimin!

Karıncanın yumurtlama zamanı ve yavru çıkarma mevsiminde fil yuvayı tar-ü mar ediyor..

Ana karınca gelir bakar ki hiçbir şey kalmamış, fil tüm karıncaları ve yavruları ezmiş geçmiş.

Zoruna gider....

Nasıl olur da, benim gücüm file yetmez diye içerlenir.

Sağa sola komşularından sorar, fil benim yuvamı dağıttı, ocağımı söndürdü, ben ne yapayım, bana nasıl yardımcı olursunuz? der.

Herkes ona ümitsizliği tavsiye eder..

Derler ki; Git yerinde otur, sen fille başa çıkamazsın..

Ama karınca bu..

Hiçbir zaman idealini ve ideolojisini kaybetmeden intikam almak için mücadele eder.

Gider Kargaya der ki:

Karga kardeş; fil bana zulmetmiş, ocağımı söndürmüş, bana yardımcı olur musun?

Karga der ki;

O fil, sen karıncasın.. Sen fil'le nasıl başa çıkarsın? Bana düşen bir görev varsa söyle yardımcı olayım sana

Karınca derki;

Evet.. Sana önemli bir görev düşüyor. Bana bu yardımı yaparsan çok memnun olurum

Karga: Nedir o ? der..

Karınca: Fil istirahatte geçtiği zaman, sen onun başının üzerine kon.. O başını, sallamaya başlarken sen her iki gözünü de gagala. İki gözünü kör et.. Gerisini bana bırak

Karga: Bu ise, benim için kolaydır

Karga gider, filin başına konar her iki gözünü gagalayarak yaralar ve nihayet fil kör olur.

Karınca bir de kurbağalara gider..

Kurbağalara der ki;

Fil bana zulmetmiş, benim yuvamı dağıtmış. Ben intikam almak istiyorum gücüm yetmiyor, bana yardımcı olun

Kurbağalar; Biz ne yapabiliriz ki file.....

Karınca: Fil görmüyor. İki gözü de kör. Bir süre sonra susar.. Siz uzaktan koro halinde vak vak vak diye ses çıkartırsanız, o sizin sesinize doğru gelir. Bu uçurumdan yuvarlanıp, bataklığa düşer.. Siz bunu yapın gerisini bana bırakın

Kurbağalar memnuniyetle kabul eder; Yardımcı oluruz der.

Filin gözünü çıkaran karga uçar, yerine geçer.

ma durumuna giren fil susar.

Su arayışı içine girerken duyar ki uzaktan koro halinde kurbağaların sesi geliyor..

Sese doğru ilerlemeye başlar.

Fil birden derin uçurumdan yuvarlanıp, batağa saplanır.

Fil'in ağır ve devasa vücudu, batmaya başlar..

Onun takibinde olan karınca; gördüğü manzara karşısında İşte tam intikam alma zamanı der.

Gider Ordusunu çağırır..

Filin başı üzerine konar ve ordusu gözlerine girer, gözünü oyar, gözünün içinden beynine girer ve o bataklığın içinde fili cansız bırakır.

Karınca Ey fil zulmün sonu da budur.

Sen fil olsan ben de karınca olsam dahi sonunda senin yerin bataklıktır, benim yerim de senin beynini içidir

Demek ki;

Zulüm ile abad olanın sonu berbattır diyenlerin bu sözleri tarihi sözlerdir inkr edilemez.

Beşar Esad yüreksiz ve korkak bir insan olması hasebiyle Golan tepesini İsraile teslim etmiştir.

İsrailden korktuğu için daha doğrusu babasından kalan bu korkaklık ona da sirayet etmiştir.

Zayıfın üzerine giden, zulümden zevk alan insanlık karakterini taşıyan bir insan düşünülemez.

İnsanlıktan soyutlanmış bir canavar olabilir ki bu tür canavarların tabiatında da öylesine korkaklık vardır ki düşmanın gölgesinden bile korkuyorlar.

İşte bakınız, Başbakan Ben dindar nesil yetiştireyim derken dünya zulmünü görmeyen, Türkiyenin ekonomik ve kültürel olarak gereken bir gerçek olduğunu göremeyen baasçi yanlısı CHP; adeta gözünü kapar, gerçeği görmez durumda.

Biz de burada diyoruz ki, siz ne yaparsanız yapın bu millet hiçbir zaman hedefinden şaşmaz ve hangi gün olursa olsun hak yolunda olduğu için hedefine ulaşacaktır..

Bakınız, Mehmet Akif Ersoy haykırarak şöyle söylüyor;

O nuru gönder ilahi asırlar oldu yeter

Bunaldı milletin afakı bir sabah ister ya Rab

Dinim İslam, kitabım Kuran, imanım Haktır

Bu uğurda can vermek ebedi yaşamaktır

Bu slogan elbette ki yalnız masum Suriyelilerin sloganı değil, yeryüzünde tüm İslam şehitlerinin sloganıdır.

Kurandan nasibini almış, Kuranla kalkıp oturmak isteyen bir nesil Türkiyeye lazım.

Onun için Akifin yine dediği gibi;

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!...

-Boğamazsın ki!

-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.

Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam,,"

Evet, büyük İslam düşünürü Bediüzzaman Hazretleri de bundan seksen yıl önce ülke insanına haykırarak şöyle demiştir.

Birtek gayem vardır:

O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, lem-i İslmın İmn esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dvet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun.

Bu İmn düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim..."

El hak..

Biz de burada diyoruz ki;

Ey büyük Üstat!

Saddakte, sen çok doğru söyledin; ama bu imansız kitleyi Allahın o masum kuşu olan baykuşa bunlar yetişemezler çünkü masumdur, mükellef değildir, hiç günah işlememiş.

Ama ne var ki buna rağmen uğursuzlukla hep suçlanmış durumda.

Bu tür İslam düşmanları olan birkaç beyinsiz baykuştan daha tehlikeli ve uğursuzdurlar.

Zaten memlekete hiçbir zaman uğur getirmemişler ki.

Bu nedenle diyoruz ki, Yaşasın İslam, yaşasın dindarlık, yaşasın Başbakanın bu açık yüreklilik ve düşüncesi!

En derin saygılarımla.