DONALD TRUMP’IN İNCİL ÜZERİNE YEMİNİ (II)
Eklenme: 1/24/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Donald Trump’ın İncil üzerine yemini, Türkiye’miz için "bir ders-i ibret" olmalıdır.

Öyle bir ders-i ibret olmalıdır ki yıllardan beri Türkiye, milletiyle, devletiyle, tüm varlık değerleriyle ne yaptı sorusunu kendinsine sorup-sorgulamalıdır?

Ve bundan sonra da ne yapılabilinir demeli?

Sizce de, bu tür sorularla sorgulamak gerekmiyor mu?

Bu memleketin yüzde 99’u Müslüman olarak bilinmekle beraber, batı dünyasının ne yazık ki kirli emellerine alet olmaktan kendini kurtaramamıştır.

Irkçılığından tutun da, Kemalistliğine kadar…

Ki bu Kemalist anlayış, Jon Türkler’in anlayışının bir uzantısıdır.

Laikçi anlayış, batı dünyasının içimize ihraç edip, içimizdeki hain planların planlayıcılarını satın almalarıyla; ülke bir türlü kendini "bu anlayıştan" kurtaramıyor durumuna girmiştir.

Batı emperyalizminin başta Türkiye olmak üzere İslam ülkeleri arasına sokmuş olduğu "bölücülük fitnesinin" yakılması, Müslümanlarla Hıristiyanlık dünyası arasının açılması, gerçekten bu rasgele bir olay değildir.

Önce Türkiye’ye müdahale ederek azınlıkta bulunan Hıristiyanlar ve dolayısıyla onlar paralelinde demokratik geçinen ulusalcılar ve “hukuk’ul insan” ve “Siyadet’ül Kanun” gibi kavramların geçmesi boşuna değildir.

Yani sözde “İnsan hukuku” ve “Hukukun üstünlüğü” gibi kavramların gölgesine sığınarak, adeta Bolşevizmi Türkiye’ye ve İslam Dünyasına enjekte ettiler..

Ve İslam dünyasına, bu eksende tuzaklar kurdular…

Öylesine bir tuzaktır ki varsayımla birinci dünya savaşında Türkiye tamamıyla işgalci güçlerin eline geçmiş olsaydı.

Müstevli, zorba İngilizler yalnız İstanbul’u değil, birçok illerimizi işgal etmiş olsaydı…

İnanın bu ümmet; imanıyla, izanıyla, Kur’anın bayraktarlığı altında yürüyerek, bunları dilim dilim parçalayacaklardı, yüzlerine tüküreceklerdi, nerden geldiklerini aynı o çığırda, o izde yine geri göndereceklerdi.

Bu ülke topraklarının karış karış şehitlerin kanıyla sulanmış kutsal bir ülke olduğuna hiç kimsenin kuşkusu yoktur.

Ezan-ı Muhammedi’nin nidaları, hafızların camilerde okudukları Aşr-ı Şerif’lerin teremmümleri, yakın tarihimizde değil, bin seneden beri tüm mevcudiyetimizin birer güç kaynağı olmuştur..

Ama ne vakit ki batı emperyalist tuzakçı ve tezgâhçı bazı ülkelerin, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere ve tabi bunların attıkları temel ve inşa ettikleri küfür binalarının besleyici unsurunun da İsrail olduğunu unutmayalım.

Bunlar, içimizdeki hain diktatör ve sahte kurtarıcıları ihdas ettikten sonra hedeflerine ulaşabildiler.

Aslında güzel niyetler besleyen devlet ricalleri, inandıkları tüm mukaddesatın gölgesinde yürüseydiler….

Hiçbir insan kılığındaki şeytanın makyajına aldanmayarak, o makyajın altında bu şeytandır diye tespit edip yola çıkmış bir millet olsaydı, bugün Türkiye bu hale gelmezdi.

Ama heyhat!

Ne yazık ki Türkiye’yi Bolşevizm’e çevirmek isteyen jakoben Bolşevik bir anlayış her an kılık kıyafet değiştirmekle, kendini milletin bireylerinden göstererek, hem de inanmış yetkili devlet adamı olarak gösterip, milleti kandırmakla hedeflerine ulaştılar.

Ne yapacaksın?

Ülke başkasının hegemonyasına böyle peşkeş edildi.

Laikçilik, Atatürkçülük, Demokrasi gibi içi boş ve makyajlı kavramlarla yola çıkarak, insanları kandırarak hedeflerine ulaşabilme şansı ise apayrı bir ihanettir, kandırmacadır.

* * *

Bakınız, dün de aynı bu köşede sizinle paylaşmak üzere bazı tarihi gerçekleri kaleme almıştık.

Bugün de yine aynı tarzda yola çıkarak daha bariz bir şekilde kirli olayların üzerine çekilen karanlık şalları kaldırırsak…

İnanın ki; tüm çıplaklığıyla bu tarihi ihanet zenciri ortaya çıkacaktır…

Kendilerini kurtarıcı kahraman olarak gösterip, dokunulmazlık zırhına bürünenler "vahşi" bir yönetim anlayışıyla, hüküm sürmüşlerdir.

Gerçekleri yazan, millete anlatan ulema kesiminin ayaklarına pranga atmışlardır, dillerine bant çekilmiş, elleri kelepçelenmiş duruma sokmuşlardı…

Hiç kimse bir şey diyemiyor ve söyleyemiyor…

İşte bu hakikatin penceresinden, diyoruz ki…

Donald Trump’ın Amerika Devlet Başkanlığına seçildikten sonra yemin merasiminde İncil’in üzerine el basarak yemin etmesi, bizi derinden derine düşündürmelidir.

Peki, biz Müslüman’ız.

Uyduruk bir tezgahla kurulan bir anayasanın, insan temel hak ve özgürlüğüyle hiç alakası olmamakla beraber, onun 81. maddesini kutsallaştırarak, inandığımız yüce Kur’an kadar ve daha fazla önem vererek, o maddenin üzerine yemin ettirmek bize göre iyi düşünen insanların akıllarına zait gelir.

Buna bir türlü mana verilemiyor.

Evet, Kemalist, laikçi ve sözde demokrat geçinen unsurların bu memlekette birer fitne unsuru olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Kemalizm anlayışına sarıldığı müddetçe, Turancılık ırkına sarılan bir toplum, hiçbir zaman hedefine ulaşamaz.

Ulaşamamakla beraber, “Kaş yapayım derken göz çıkarır” ve toplumu daha fazla karanlıklara gömülür.

Bakın, Hürriyet gazetesinin yazarlarından Abdulkadir Selvi dünkü yazısında şöyle bir ifade kullanmıştır..

Çok ibretli ve uyarıcı bir ifadedir.

Burada sizinle paylaşmadan geçmek istemiyoruz.

“Atatürkçülük geriledi, ortak değerler arttı.

Araştırma sonuçlarının ön kabullerimizi alt üst edecek cinsten bu olay.

Türkiye’de yapılan son araştırmada kendini Atatürkçü olarak tanımlayanların oranının düştüğü belirlendi” diyen Abdulkadir Selvi devamla şöyle diyor;

“Aynı araştırmada kutuplaşmanın değil, tam aksine ortak değerlerin ön plana çıktığı görülmektedir”

Sayın Selvi GENAR tarafından yapılan kutuplaşma ve uzlaşma araştırmasını yayınladı.

Anayasa değişikliğinin meclisten geçtiğini ve sözün millette olduğunu belirten Selvi, Kutuplaşma olup olmadığını araştırma sonucuna göre değerlendirdi.

Ekim ayında tamamlanan araştırma 27 ilde 3 bin 650 kişi üzerinde yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılmış, toplum iki küme olarak ele alınmış.

1. küme milliyetçi, muhafazakâr, dindar, eğitim düzeyi daha düşük, daha genç.

2. küme Atatürkçü, demokrat, milliyetçi, eğitim düzeyi daha yüksek, daha yaşlı.

Ortak değerlerle ilgili araştırmada çıkan bir sonuç, Atatürkçülük tartışmalarına farklı bir boyut getirecek cinsten.

Deneklerin yüzde 24.5’i kendini milliyetçi, yüzde 20.1’i muhafazakâr olarak tanımlarken, Atatürkçü olarak tanımlayanların oranı yüzde 20.0 çıkıyor”

Demek bu millet artık uyanmıştır.

Bu milletin başını dertten dertlere sokan, terör sıkıntılarıyla karşı karşıya getiren temel unsur, boş ve aldatıcı kavramlarla bu milleti nerdeyse yüzyıla yakın bir geçmişle adeta kandırarak boşa meşgul etmişlerdir, boşa zaman geçirmiştir.

Geçenlerde de yine değindiğimiz gibi İngiltere, Fransa projesi durumunda olan Kemalizm ve Laikçilik, batı emperyalizminin projesi olmakla beraber, Yahudi’nin bu her iki devlet yanındaki besleyici bir güç olduğunu da kimse unutmasın.

Şu halde, artık kendi kendimizi sorgulamalıyız.

CHP’nin bu memlekette ne kadar tehlikeli bir unsur olduğunu artık dosta düşmana bildirmeliyiz.

Akif’in dediği gibi;

“Artık; Ey millet-i merhume sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?

Ne Kürtlük, ne de Türklük kalacak, aç gözünü!

Dinle Peygamber-i Zişan’ın İlahi sözünü.

Veriniz baş başa; zira sonu hüsran-ı mübin,

Ne hükûmet kalıyor ortada, billahi ne din !

‘Medeniyet !’ size çoktan beridir diş biliyor;

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

Ne bu şuride siyaset, ne bu fasid dava?

Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz...

Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!

Bunu benden duydunuz, ben ki evet, Arnavud'um...

Başka bir şey diyemem ... İşte, perişan yurdum!"

**

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, geçmişimizdeki müteyakkız uyanık büyük İslam ulemaları, milletini böylesine uyarmıştır.

Trump’lar, Haço’lar, Maço’lar…

Kutsal olmadıkları muharref kitaplarını yapay kutsallaştırmakla yemin ediyorlar.

Neden mi?

Zira onlara oy veren milletin inancı o paralelde olduğu için.

Velev ki batıl ve hurafeden ibaret olsa bile.

Ama gel gelelim bizim Türkiye’mize (!)

Güzel Türkiye’mizin güzel parlamentosuna (!)…

Bizlere ne oluyor da kutsal olan 1400 küsur yıldan beri ümmetin kıblegâhı durumunda olan kitab-ı mübin, ilahi nur üzerine yemin etmeyerek, eski putperest yunan felsefesi üzerine kurgulanan Anayasanın 81. maddesinin birer hurafeden ibaret olan cümleleri üzerine yemin ettiriliyoruz.

Acaba bu bir aldatmaca değil mi?

Kandırmaca değil mi?

Milleti küçük düşürmek değil mi?

Böylesine badireli bir rezalet daha yeryüzünde nerde bulunur acaba?

Artık uyanalım, aklımızı başımıza alalım!

Hepimiz kendi kulvarımızı belirtelim.

Ama nerde olduğumuzu bilelim, ondan sonra siyasetçilere oy verelim.

Bakınız, son günlerde Anayasanın 18 maddesinin değiştirilmesi Meclis tarafından geçtiği halde…

Ki bu 18 madde çok yetersiz olmakla beraber, altı okçu CHP’nin eteğine ateş düşürmüştür…

Ki ondandır, CHP Meclisi adeta çalıştırmama gayreti peşindedirler.

Ümitleri her şeyden kesildikten sonra bu kez Kılıçdaroğlu diyor ki;

“Halkı sokaklara dökelim, yeniden büyük bir eylem yapalım ve alanları dolduralım ve halka ifadelerimizi kağıt üzerinde verelim...”

Gerekirse Anayasa mahkemesine gitmeyi düşünmekten çekinmeyen gafil bir partinin gafil lideri.

En derin saygı ve sevgilerimle.