DÜŞÜNDÜREN OYUNLAR ve TÜRKİYE!?
Eklenme: 3/22/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili dostlar ve değerli Söz okurları.

Bugün başlık olarak kullandığımız ifade;

Gerçekten çok önemli, önemli olduğu kadar da düşündürücüdür.

çünkü, hali pür melalimiz küçümsenmeyecek kadar tehlikededir.

Sohbete dahil olmadan önce;

Afganistan'ta helikopter kazasında şehit olan 12 Asker'in acısı dinmezken,

Dün Şırnak'ın Cudi dağından gelen, 5 Özel Harekatçı'nın şehit haberi, yürek dağladı..

Dikkat edin;

Ülke ve millet üzüntü üzerine üzüntü ve acılar yaşamaktadır.

Şehitlere;

Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar ve ailelerine de sabr-ı cemil diliyorum.

Evet,

çağdaş dünyamızın bünyesinde yaşamakta olan beşeriyet, genelleme olarak baktığımızda insanlık karakterinden öte adeta maymunlaşma, vahşi, saldırgan, sömürücü bir dünyayla karşı karşıya kalmaktadır.

Bu dünya bütünlüğünün içinde görünen bazı bölgeler, coğrafyalar ve kavimler özellikle Ortadoğu İslam ülkeleri ve bunların da bünyesine taşıdığı Türkiye ve Güneydoğu coğrafyası gerçekten dumanlı bir hava içerisinde kol gezen insan kılığındaki kurtların hegemonyası altındadır.

Ve sürekli pazarlıyorlar.

Gerek Ortadoğunun Osmanlıdan ayrılmış, bölünmüş devletçikleri olsun..

Gerek bugünkü büyük Türkiye olsun...

Emperyalist haçlıların ve Siyonist vahşi maymunların tasallutundan hiçbir zaman kendini kurtaramıyor ve kurtarma şansını da üzülerek söyleyeyim; pek yakalamıyor veya da yakalamaya niyeti yok.

çünkü bu coğrafyayı istila eden ve her köşesinde, siyasetinde, hatta kamunun bünyesinde, medyasında iş çevresinde kol gezen ajanların varlığı söz konusudur.

***

Acaba;

Başbakan Sayın Erdoğan olsun,

Partisi olan Ak Parti olsun

Veya daha doğrusu Cumhurbaşkanı Sayın Gül olsun, bu tür saldırgan, vahşi emperyalist dünyanın oyunlarından ülkeyi ve milleti kurtarabilecek şansını yakalayabiliyorlar mı?

Hele hele siyasetiyle, politikasıyla, hal ve davranışlarıyla çok beğendiğim ağır başlı Dışişleri Bakanımız muhterem Davutoğlu; ne kadar didiniyor, çaba gösteriyor fakat heyhat bir türlü hedefine, stratejisine ulaşamıyor.

Neden mi?

Zira orta yerde yüzyıldan beri bir dayatmadan ibaret darbecilerin değişik versiyonlarla devleti eline geçiren darbecilerin cuntaların, andıçların, askeri vesayetinin gölgesinde oluşan bir anayasanın varlığı söz konusudur.

Bu anayasanın hemen hemen diyebiliriz ki, tüm maddelerinden biri diğeriyle çelişmekte olup ayrıntılı, demokratik bir hukuk anlayışından çok uzak olması nedeniyle bize bir türlü rahat nefes aldırtmıyor.

İşte bu vaziyet, bugünkü bu hal, çizilen bu portre İslam coğrafyasını ve Türkiyeyi büyük endişelerden kurtaramıyor.

* * *

Bakınız, bugünlerde yine sahneye konulan çeşitli versiyonlardan ibaret olan newroz kutlaması Türkiyenin başına ne kadar badireler getirdi...

Yine kan, yine gözyaşları.

Kimin umurunda?

Şehit düşen polis, asker veya sivil her neyse görünen örnek ortada; kanla kan temizlenmez.

Devlet ne kadar terör örgütüne karşı barışçıl yaklaşım gösteriyorsa da; ama Irak olsun, Suriye olsun diğer Arap ülkeleri olsun yıllardan beri terörle beslenen bu ülkelerin dayatmacı yönetimleri elbette ki Türkiyenin geleceğini de kendi anlayışlarına bağlamak üzere PKK, Ergenekon, Hizbultahrirler gibi çeşitli terör odaklarını besleyip kendilerine büyük bir silah olarak kullanmaktadırlar.

Aslında anılan bu ülkeler de kendi başlarına değil, arkalarında patronları olan güçlü Siyonist ve haçlı dünyanın varlığı söz konusudur.

İşte Türkiyenin siyaseti bu çelişkili ve vesayetçi anayasanın gölgesinde ne kadar zorluklar çektiğini görüyoruz?

En büyük zorlukları çeken de iktidar partisidir ve Başbakandır.

çünkü tüm sorumluluklar onların sırtında.

Hele hele ana muhalefet partisi olan CHP zaten tarihi belli, davranışı belli, kışkırtıcı oyunlarıyla devleti ve ülkeyi rahat bırakmamaktan zevk alıyor.

Bize göre BDP ise onun rahle-i tedrisatından yetişmiş maşa ve figüran bir parti olduğunu sağır sultan bile bunu bilmektedir.

Hlbuki bugün günümüzde batı dünyası olsun, Amerika olsun, Japonya olsun, teknolojik olarak medenileşmiş, ilerlemiş bir dünya siyaseti deniliyorsa da hiç de öyle değildir.

Büyük ekseriyetle iktidara gelen parti her ne anlayış taşırsa taşısın, ister cumhuriyetçi olsun, ister demokrat olsun, çoğunlukla iktidara gelen partinin uygulamalarına hiçbir zaman karışmazlar, ses çıkarmazlar, kargaşa dumanlı hava yaratmazlar.

Beklerler, tekrar seçimler gelinceye kadar..

O zaman ki seçim sathı mailinde gereken propagandalarını yaparlar, kazanan kazanır, kazanmayan muhalefete kalır, muhalefete kalan dahi kazanan partinin liderini ister istemez büyük bir teslimiyet içerisinde kabullenirler.

Ama mecliste kavga, kanunlara yasalara engel çıkarmazlar, alet de olmazlar, kendi usul ve geleneklerine göre de kendi milletlerinin taşıdığı siyasi karaktere göre de kendilerine de yakıştırmazlar.

Ama bizdeki muhalefet hiç de öyle değil, adeta kışkırtıcı ajan olarak görev yapmaktan zevk duyuyor.

Bu nedenle ülke kargaşadan, kandan, gözyaşlarından kendini kurtaramıyor.

***

Oyunu Ak Partiye vermeyen birçok insanın ağzını açtığınızda kin başka, din başka, Sezarı öldür, ama hakkını inkr etme, Ben Ak Partiye oyumu vermediysem de Erdoğanın hatırı için kesinlikle oyumu vereceğim diyorlar..

Millete rağmen Türkiyedeki muhalefetin ne kadar bozguncu bir tavır içinde olduğu zaten kamuoyundan kaçmamaktadır.

Öylesine insanlar var ki, yüzüne tükürsen, utanmaz desen hiç de yadırgamıyor, kılı da kıpırdamıyor, yüzüne ulaşan tükürükten huylanmıyor..

"Oh yağmur yağdı dercesine pozisyon alıyor..

Masum insanların dökülen kanı, ailelerin söndürülen ocakları, gencecik hanımefendilerin dul kalmaları, henüz ilkokul çağına gelmeyen küçücük çocukların yetim kalmaları, bunlar için bir hiçtir.

Üzülmezler, belki zaman zaman da bıyık altında gülüyorlar.

Zira onlar için bu tür haller gelecekleri için bir figüre malzemesi olabilir, düşüncesinden kendilerini de kurtaramıyorlar.

O kadar ki ruhen Allahtan korkmaz, vahşet derelerinde ruhen yuvarlanıp giden hıyanet erbapları durumundadırlar.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim her alanda toplumsal günlük hayat akışlarını dengelemek üzere mutlak bir barış sağlamak için insanları ve milletleri sıhhatli bir barış konvektöründe bulundurmak için insanları katledip kan dökmesini kesinlikle yasaklamıştır.

Bir toplumun içinde bir insan haksız yere katledilirse ve katilin yaptığı yanına kar kalırsa işte kıyamet o zaman kopar.

Ve nitekim Türkiyemizin kıyameti de böylece ya kopmuş ya da kopmak üzeredir.

Bakınız, sevgili dostlar.

Kurandaki Maide Suresinin 32. ayeti bir yandan bizi şu şekilde uyarırken, öbür yandan anılan surenin 78. ayetiyle kötülükleri içinden yasaklamayan ve toplumsal olarak kendilerini acımasızlıktan ve pisliklerden kurtaramayan milletleri de iki peygamberin dili üzerine lanetlenmiş İsrailoğullarına benzetmektedir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Maide Suresinin 32. ayeti mealen bizi şu şekilde uyarmaktadır;

Bundan dolayı İsrailoğullarına şu hakikati hükmettik. Kim bir canı, bir nefsi karşılığı olmaksızın (meşru zeminde) hak etmediği halde öldürüp, kanının dökerse veya aynı paralelde insanları katle ve cinayete sürükleyen fesat ve bozgunculuğu çıkarırsa sanki yeryüzündeki tüm insanları öldürmüş gibidir

Ayet şöyle devam ediyor;

Bir kimse ki insanları ahlaken, kültürel ve bilimsel olarak bir insanı ihya ederse, donatıp yetiştirirse, topluma kazandırırsa, sanki tüm insanlığı ihya etmiş durumdadır

Evet, aynı surenin 78. ayeti ise mealen şunu hatırlatıp, şu şekilde bizi uyarmaktadır, hem de lanetlenmiş İsrailoğullarına benzetmek suretiyle.

78. ayet mealen şöyle buyuruyor;

İsrailoğullarından küfür edenler, hem Davudun, hem de Meryemin oğlu İsanın dili ile lanetlenmişlerdir

Bu lanetlenme nedeni ise onlar hep Allaha karşı, birbirine karşı isyankr tavır sergilemişler ve kötülükte aşırı derecede sınır aşmışlar ve kendi aralarında kötülükleri yasaklamamışlar.

Bilakis kötü olan her şeyi meşrulaştırmaya çalışmışlar, güzel olan her şeyi de kendi aralarında ayıplayıp yasaklama getirmişler.

Tıpkı bizdeki muhalefet olsun, medya olsun, diğer bazı çevreler olsun, darbecilerin vesayeti gölgesinde İslamiyeti kötülemişler, yasaklamışlar, irtica gibi pis yaftaları yapıştırmışlar; ama sarhoşluğu, kumarbazlığı, fuhuş, uyuşturucu, zina gibi her şeyi de meşru kılarak yasaların koruması altına almışlar.

İşte toplumları İsrailoğullarına benzeten Kuranın bu bilimsel ve tarihsel benzetmesi kıyamete dek evrenseldir, gerçektir ve gözden kaçmamaktadır.

Türkiye olarak İslam dünyası olan Ortadoğu olarak artık herkes haddini bilmeli, kendine çekidüzen vermeli ve muhalefet de artık susmalıdır.

BDP milletvekillerinin meydanlarda newroz adı altında PKKnın avukatlığını yapmamalıdır.

Aksi takdirde bu kan devam edecektir ve ülke her an için Irak, Suriye, Mısır, Tunus ve Libya gibi kan gölü olmaktan kurtaramayacaktır Allah korusun.

Allah Tel bu Başbakanı da, Cumhurbaşkanını da, Dışişleri Bakanını da bu millete bağışlasın diye dua edelim.

En derin saygılarımla.