EĞİTİM SİSTEMİMİZİN BÜNYESİNDE LGBT’NİN FAALİYETLERİ!? (II)
Eklenme: 2/3/2021 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

İki günden beri başlık olarak kullandığımız EĞİTİM SİSTEMİMİZİN BÜNYESİNDE LGBTNİN FAALİYETLERİ!? ifadesi, rastgele kullanılmış bir cümle olmayıp mesnetli, dayanaklı tarihi gerçeklere uygun bir beyandır...

Pek tabi ki, kapsamı derin ve çok geniştir...

Zira Görünen köy kılavuz istemez...

Bugün Türkiyedeki mevcut eğitim sistemi maceradan başka bir eğitim ve öğretim içermemektedir...

Gerçek manada kalıcı, sistematik herhangi bir eğitim-öğretim gerçeğimiz de zaten yok!...

Sadece taklide dayalı bir eğitim söz konusu..

Ki o da batı dünyasını taklit ediyor..

Ne yerlidir, ne de millidir.

Topyekn şeklidir...

Batıdan ithal edilmiş eğitim sistemi ve müfredatımız; milletin dokusuyla uyuşmadığı gibi tarihiyle de bağdaşmıyor..

Hep ifade ediyoruz...

Eğitim sistemine, tez elden mutlaka bir neşter vurulmalıdır...

İrin akıtılmalıdır...

çünkü illetli, hastalıklı bir bünyede kangrenleşmiş bir yaranın o vücuda sıhhat verebileceği düşünülemez, beklenilemez de..

Hal-i hazırdaki durum da böyle..

Kokuşmuş yaraya neşter derinden derine vurulmalıdır..

Ki bünyede biriken irin, kan, pislikler aksın gitsin...

Vücut rahatlasın...

Öyle inanıyoruz ki böylesi cerrahi bir müdahaleyle bir daha da yeniden bakteriyel pislikler, ülkenin ve milletin, eğitim sisteminin içerisinde vücut bulmaz, üreme göstermez!

Ülke sıhhat bulur..

Millet sağlıklı bir zihne ve vücuda sahip olur...

Özellikle ülkesiyle, milletiyle, devletiyle, kendiyle barışık bir nesil yetişir...

Onun için diyorum ki...

Mevcut sistemi ayakta tutan bu kokuşmuşluğa artık son verilmelidir.

çünkü elini nereye atarsan at, dökülüyor..

Yaşanan hal-i durum karşısında der demez insan şaşırıyor..

Devlet büyüklerimiz ne yapıyorlar?

Siyaset dünyası nereden geliyor?

Bu halk...

Ki asaletine dayalı düşünen bir halk, nasıl olur da asaletini, kökenini kaybedip, başıboş dolaşan serseri mayın gibi!..

Nereye çarpacağı, nerede patlayacağı belli değil..

Bakınız, Yusuf Kaplan bir önceki yazısında neler yazıyor?

Bir ülke düşünün...

çocukları, hem de en parlak çocukları, masonik baronik çetelerin elinde yetişiyor! Bunlar çağdaş misyonerler oysa! Seküler misyonerler! Hıristiyan misyoner okulları açıktan misyonerlik eğitimi veriyordu, o yüzden ondan korunmamız mümkün olabilirdi.

Önümüzü açacak öncü kuşakların, geleceğimizin Gazllerinin, İbn Haldunlarının, İbn Arablerinin, Sinanlarının, Itrlerinin tohumlarını ekemezsek, yok oluruz.

Sayın Kaplan Hocanın tespitlerine katılmamak mümkün değil..

Zaten her zaman yazıyoruz, çiziyoruz.

Kaplan Hocanın YOK OLURUZ demesi, gerçekten manen çok büyük bir ihtardır.

Hatırlamaktır, hatırlatmaktır.

Maneviyatsız kalan bir toplumun gençliği nereye dayandırıyor kendisini..?

Ki dayanacağı yer yok.

Zira maneviyat yok.

Eğer benim gençliğim, ezanını dinleyip namaza gitmiyorsa

Cemaatle saf tutmuyorsa...

Eğer medreselerimiz Kuran kurslarında gençliği yetiştirip büyütmüyorsa...

Eğitim sistemi gençliğe hep seküler laiklik enjekte ediyorsa

Vay ki vay o gençliğin haline..

Ki bugünkü hal-i perişanlık da bunun itirafıdır..

Yetişen gençlik tüm asaletini kaybetmiş bir durumda!.

Nereden nereye geldik?

Bugün kimlere hizmet ediyoruz?

Bundan yüz yıl öncesinde Fransa Anadoluyu işgal ederken, onlara direnenlerin başında kahraman din adamlarımız vardı...

Cübbeli-sarıklı-sakallı din adamlarımızın öncülüğünde, asaletinden gelen kültürle ayaklanıp, milletiyle yekvücut olup, ülkeyi bu keferelerden kurtarabildi..

O asalet olmasaydı, bugün gibi hükmen de olsa gavur gelip içimize oturur ve bizimle alay ediyor olurdu?

Bu itibarla diyoruz ki zaten Cumhurbaşkanımızın da iki gün önce açıkladığı beyanatları doğrultusunda Anayasa değişikliğini artık gündemimize almamız gerekiyor. Böyle bir anayasanın varlığı her şeyi engelliyor...

Zira darbecilerin, yalan söyleyen ve yalan yazan bir tarihin eseridir.

Bu itibarla bu sisteme de hiç itibar edilmez.

Zaten milletçe de itibar görmüyor.

Ama ne yapacaksın elde bir şey yok?

Yapabileceğimiz, söyleyeceklerimizi büyüklerimizin kulağına yetiştirebilirsek ne mutlu bize?

Ancak, karma eğitimle yetişen, erkeklerle kadınlar üniversite koridorlarında, dershanelerde veyahut sınıflarda kapıları kapatıp gençlere neleri öğreteceğinin farkında olmayan toplum, netice itibarıyla o gençlikten ne alabilir ki?

Alabildiği tek bir kavram var.

O da koskocaman hayırsız bir evlat sözü!

Neden hayırsız evlat diyorsun?

çünkü annesine, babasına hayırlı bir şey getirmemiş ki.

Hep annesine, babasına karşı şerir bir evlat olmaktadır...

Hal bu iken o memleketten ve gençliğinden ne beklenebilir?

Hele ki baş belası konumunda olan, Türkiyedeki sosyal medya..

Bunun yegne çaresi yekvücut olarak toplumun yeniden Kurana sarılıp, aba ecdadının kültürünü yaşatması gerekir.

O olmazsa, geleceğimiz hayra alamet değildir.

Yine Yusuf Kaplan Hocanın dediği gibi;

Biz kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.