EMPERYALİST KİRLİ İTTİFAK!? (II)
Eklenme: 1/25/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü yazımız, Cuma günkü sohbet yazımızın bir nevi devamı durumundadır.

Zira “Yıllardır emperyalist Siyonist İsrail’in hayal ettiği “Büyük Ortadoğu Projesi” adım adım ilerlerken ve bunun arkasında gizliden yürüyen ve hiç taktik belirtmeden emperyalist Haçlı ABD ile Bolşevik Rus Emperyalizminin ittifakı her gün biraz daha gün yüzüne çıkmaktadır” demiştik.

Olayın bir Kürt sorunu olmaktan çıkmış, Ermeni dünyasının bir intikamı durumunda olduğunu da vurgulamıştık.

Zira Suriçi’nde taş üstünde taş kalmadı.

Hedef; camiler, minareler, mabetler olup oradaki bulunan Katolik ve Meryemana Kilisesine tek bir kurşun dahi atılmamış olduğunu söylemiştik.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız.

İki gün önce ABD Başkan Yardımcısı Biden’in Ankara’ya gelmesiyle, terör örgütleri arasında kurnazca fark göstererek, PYD terör örgütünü terör örgütü olarak saymaması, PKK’nın kıyısından kenarından geçmesi, Esad’ın mezaliminden hiç bahsetmemesi, elbette ki tüm dünyanın dikkatini çektiği gibi Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da dikkatlerini çekmiştir.

Kendisine bir devlet adamının taşıması gereken sorumluluğu hatırlatmıştır.

Müttefikimiz (!) ABD’nin Başkan Yardımcısı Biden’e şöyle dediler;

“PKK neyse PYD de odur, DAEŞ de ve Esad da bizim için tehlikeli birer düşman olarak görüyoruz, siz ABD olarak gerçekleri yanıltmaya çalışıyorsunuz” diye çıkışmaları elbette ki sevindiricidir.

Zaten yakışan da buydu.

Fakat 13 sene gibi uzun bir süreç Ak Parti, Cumhurbaşkanımız muhterem Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla yönettiği ve nerdeyse bir seneden beri Ahmet Davutoğlu’nun da Başbakanlığında yönetilen ülke, inanın 90 yıllık gelen giden yöneticilerin ve anlayışların hemen hemen hepsine bedeldir.

O geçmiş olan yönetimler ne kadar içi boş olarak sadece kendilerine görüntü vermişler, ama arpa boyu kadar devletin ayağını batı emperyalist, üstüne üstlük müttefik görünen haçlıların güdümünden bir türlü kurtaramamışlardır.

Haçlıların ve prangacı Kemalist anlayışın hegemonyasından kendilerini kurtaramamışlardır.

14 seneden beri Türkiye, yeniden yavaş yavaş uyanmış, o prangalı anlayışların hegemonyasından kurtarmaya çalışıyorlarsa da ancak bu kadar olabilir.

Cumhura rağmen kurulan güdümlü ve kumandalı bir cumhuriyet rejimi…

Türkiye’nin geçirdiği 90 yıllık bir süreç ki maalesef “Ke en lem yekûn” durumuna girmişti.

Kendilerini Türkiye’ye müttefik olarak gösteren NATO, ABD ve diğer batı ülkelerinin hep himayesinde kendini gören sözde kurtarıcı sistem, ne yazık ki çırpındıkça batmış ve ülkeyi de bir yere getirememiştir.

Gerçekten, bugünkü karşı karşıya kalmış olduğumuz terör odakları, ta Diyarbakır’a kadar girmiş, baş belası saldırgan bir PKK terörünü PYD’den ayıran sözde müttefikimiz ABD’ye kimse şimdiye kadar bir şey söyleyememişti.

Ama bugün artık devletin zirvesi rahatlıkla ABD Başkan yardımcısını yanına çağırıyor ve “Siz iki yüzlülük yapıyorsunuz” dercesine çok manalı ifadeler kullanarak, Amerika’ya “sen dürüst bir müttefik değilsin” tavrını takınmışlardır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

İnandığımız yüce İslam dinimizin kitabı Kur’an-ı Kerim’in “Tevbe” suresinin 7. ayetinin yüce meali şöyledir;

“Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever”

Bediüzzaman Hazretleri de eski Sait diliyle bize tarihi gerçekleri hatırlatıyor ve diyor ki;

“Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”

Yani eski siyaset, devletin ayağına pranga takan Kemalizm’e artık yeter, o pranga çözülsün ve yeni bir hale girilsin ki devlet artık güçlenmelidir ve gerçekten böyle kahraman yeni TSK ile Polisimizin önü açılsın ki güzel şeyler yapılabilsin.

Öyle inanıyoruz ki devlet zirvesinde bulunan Cumhurbaşkanı ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu keskin dehaları paralelinde bu iş artık toparlanacaktır ve toparlanmalıdır.

Gerçekten geçmişe yönelik devletin ayaklarına atılan Kemalist CHP’nin prangalı anlayışı, batıl bir cumhuriyetin, devleti ne kadar duraklatmış olduğunu artık herkes anlamalıdır.

Bu güdümlü ve hayali müttefik görünen haçlı emperyalist AB’nin ve ABD’nin güdümünden devlet kurtulmalıdır.

Gerçekten dik durmak lazım.

Bu milletin geçmişe yönelik aba ve ecdadın tarihi kahramanlıkları söz konusudur.

Onu yeniden dirilişe geçirmek lazım…

Aksi halde ABD’nin, bilmem NATO’nun, bilmem şunun bunun müttefikliği bize göre hayaldir ve gölge görüntüsüdür.

* * *

Bakınız.

İran’ın dini lideri olan Ali Hamaney iki gün önce Çin Devlet Başkanı ile görüştü.

ABD öncülüğünde terörizmle mücadele gerekçesiyle kurulan koalisyonu “aldatmaca” diye nitelendiren Hamaney, “ABD tüm konularda böyledir ve asla dürüst değil” eleştirisinde bulundu.

Ali Hamaney’in bu sözleri gerçekten şayan-ı dikkattir.

İran’ın Sünni İslam dünyasına karşı hiçbir zaman dürüst davranmadığı halde, Humeyni’nin yapmış olduğu İslam devriminden sonra Ali Hamaney zaman zaman ABD’ye karşı böyle güzel çıkışlarını şahsen ben çok takdir ettim ve gerçekten de şayan-ı takdirdir.

Keşke Türkiye’nin zirvesinde bulunan devlet büyükleri de hep böyle Hamaney gibi ABD emperyalizmine karşı çıkışlar yapmış olsaydı.

Bu çıkışlar yapılmış olsaydı, bugün ABD, PYD’yi PKK’dan ayırarak masum gösteremezdi.

Gerçekten terörizme karşı oluşturduğu koalisyon sadece lafta kalıyor, aldatmacadır, kandırmacadır ve sahteciliktir.

Suriçinde öldürülen bazı teröristlerin üzerinde ABD üniforması çıkıyor iddiası, tüm söylediklerimizi onaylıyor demektir ve ABD’nin gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

Bize göre “Görünen köy kılavuz istemez”

Bugün ABD dahil olmak üzere dünya, kendi sahte yüzünü Türkiye ve İslam’a karşı göstermektedir.

Kendini suçüstü yakalatıyor.

ABD oyun üstüne oyun yapıyor.

35 sene gibi bir süreç İran’a karşı ambargo uyguladı ve nihayetinde bir hafta önce o ambargoyu kaldırmak zorunda kaldı.

Zira İran, kendine güvendi, petrolüne güvendi, yeraltı zengin kaynaklarına güvendi ve ABD’ye dost elini bir türlü uzatmadı.

* * *

Hele hele geçen Cuma günü Rusya Devlet Başkanı Putin, Sovyetler Birliği’nin kurucu lideri Vladimir Lenin hakkında ilginç bir çıkışa imza attı.

Putin, politikalarını eleştirdiği Lenin'i Rusya'nın altına atom bombası koymakla suçladı.

Putin; “Düşünce akımını yönetmek doğru bir şey ancak bu düşüncenin (Lenin) yaptığının aksine bizi doğru sonuçlara yol açması gerekir. Çünkü en nihayetinde bu düşünce Sovyetler Birliği'nin çöküşüne sebep oldu, yol açtığı şey bu. O dönemde otonomi ve birçok farklı fikir vardı. Rusya denilen binanın altına bir atom bombası yerleştirdiler ve daha sonra onu patlattılar. Bizim küresel bir devrime ihtiyacımız da yoktu. Ama o dönemde bu düşünce de vardı” diye konuştu.

İşte Putin’in, Lenin’e getirmiş olduğu suçlama bize göre çok çarpıcı ve dikkat çekici bir çıkıştır.

Lenin’in komünist, Bolşevik rejimini bir nevi eleştiren sıradan bir adam değil, Rusya’nın devlet başkanı bunu söylüyor.

Demek ki geçmişe yönelik Lenin’in komünist rejimini o da beğenmiyor.

Peki, bizim yerli Marksist, Leninist kefereler ne diyecekler şimdi?

Cumhursuz bir cumhuriyet rejiminin devletin ve milletin ayağına ne kadar pranga takmış olması ve bugünkü bölücülük, faşizme dayalı ırkçılık sistemlerinin ana temelinin gerçekten İttihat Terakki Cemiyetinin bir nevi uzantısı durumunda olan CHP’nin Kemalist ve laikçi anlayışı değil de nedir?

Eğer gerçekten Türkiye çağdaş, demokrat, muasır bir medeniyete yürümek istiyorsa, bizim devlet adamlarımızın da çıkıp net olarak “Artık yeter” demeleri lazım.

“Bu prangalı sistem artık bizim işimize gelmiyor” demeleri lazım.

Bakın ülke kan ağlıyor, nerdeyse kan gövdeyi götürüyor durumuna geldik, iki aydan beri Diyarbakır ve Suriçinde olup bitenler bu söylediklerimizin kanıtlayıcı delilidir.

En derin saygı ve sevgilerimle.