ERGENEKON, SİYONİST İSRAİL’İN TAŞERONUDUR!!!
Eklenme: 1/12/2009 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar! Bilindiği üzere her zaman olduğu gibi, İslam ülkeleri başta olmak üzere ülkemiz üzerine dönen dolaplar, kirli oyunlar, sahneye konulan entrikalı senaryolar, artık insanımıza pek de yabancı gelmiyor. Siyonist İsrailin 1948lerde Filistinde kurduğu "Siyonist devletin" bugünkü haliyle genişletilmiş "Büyük Ortadoğu Projesi"dir. Ama bu projeyi gerçekleştirmeden önce "Osmanlı Devletinin" bünyesine sızdırılmış Yahudilerin büyük dâhilerinin marifetleriyle (!) özellikle ve öncelikle Müslümanlığı kabul etmiş gibi görünen dönmelerle işbirliği yapmıştır. Ve böylece Osmanlıyı kısa bir süreç içerisinde savaştan savaşa sürüklemiştir. Sıra iç kavgalara gelinceye kadar Plan ve projelerini tatbikata geçirmiş ve maalesef yerli münafık dönmelerin işbirliğiyle devlet çökertilmiş ve bölük pörçük olmuş, böylece diğer milletler kendi kendine devletçikler kurmuşlardır. O devletçiklerin başını çeken de Arap Yarımadasındaki devletlerdir. Siyonist yahudinin hedeflediği devlet kurma politikasının temel amacı da budur. İslam dünyası ise gaflet uykusuna dalmış, büyük bir yanlışlıklarla ne kendini tanıyabilmiş, ne dostunu, ne de düşmanını Bugünkü Filistindeki, Gazzedeki katliam, bu gelişmiş projenin bir ürünüdür. Ve bakalım nereye kadar gidecek? Onu da önümüzdeki günler, aylar ve yıllar gösterecektir. Bunu yaparken, Türkiyenin başına da aynı Filistin gibi yerli mason siyonistleri musallat etmiştir. Vermiş olduğu taşeronluk görevini de ihmal etmemiştir. Derin devletin bünyesine yerleştirilmiş gizli ajanlar, elbette ki aynı patronları gibi rahat durmazlar. Tıpkı Siyonist dünyasının ırkçılık ve faşizan hareketleriyle Türkiyede de aynen o gizli hain planlar güdülmekte. Devleti içten kemirerek unsuriyet, ırkçılık faşizanlığı ile pusuda yatmışlar, gizliden gizliye bir yerlere gelmişlerdir. İşte buna ne denir? Bize göre Türkiyede yıllardan beri oluşa gelen terör odakları ve gerçekleşen faili meçhul cinayetler, bunca dökülen kanlar, taşeronluk görevini üstlenen Marksist, ateist gizli masonlardır. Bunlar ne hazindir ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin, üniversitelerin ve devletin birçok önemli kurum ve kuruluşlarının bünyesine yerleşmişlerdir. Bugün içinden çıkılmaz bir duruma gelinen karanlık tablo, yukarıda anlattığımız entrikalı kirlenmenin neticesidir. Siyonist dünya, Yahudi unsurunun hâkimiyetini ve diktasını yeryüzündeki tüm devletlere ve milletlere kabul ettirmesidir. Bakın Taraf Gazetesinin dünkü onüçüncü sayfasında Rasim Ozan Kütahyalının "Ergenekon ve İsrail" başlıklı yazısından bir iki paragrafı sizinle paylaşalım. Yazı şöyledir: "Bu aralar bir yandan Ergenekon sürecinde son yaşanan operasyonları, gözaltına alınan devletin saygın adamlarını ve bombaların istiflendiği tarlaları konuşuyoruz. Öbür yandan da Gazze kıyımını, İsrail Devletinin hunharlığını ve acımasızlığını tartışıyoruz. Aslında birbirine çok bağlı iki mevzu bunlar. Ergenekon meselesi ile İsrail meselesi arasında çok kritik bir bağ var. Bunu çok çok önemsiyorum. İzah etmeye çalışalım. Öncelikle Ergenekon denilen derin yapılanma esasen Türk devletinin yeraltı örgütlenmesidir Derin devlet denilen şey, bizatihi devlettir bu ülkede, devlet de özü itibariyle askerdir 70ler, 80ler, 90larda da bu yapı aynı yapıydı Aynı derin yapılanmadan bahsediyoruz. Sadece Türk devlet zihniyeti kendini yaşanan çağa adapte ettikçe, bu derin yapılanmanın ismi ve hedefleri değişiyor Bu hedefler bazen devlet-dışı kimi ideolojik gruplarla benzeşiyor. Devlet, o gruplarla geçici ittifaklar kuruyor, onları içine alıyor, bir kaos ve darbe ortamının yaratılması için onları destekliyor. Yeri geldiğinde de bu grupları bozuk para gibi harcıyor, atıyor Bu hep böyle oldu İsrail meselesinde de, Ergenekon zihniyeti iki yönlü strateji izliyor Bir yandan içeride sistematik olarak Yahudi düşmanlığını pompalıyor Dışarıda ise tam anlamıyla İsrail yandaşı bir rota izliyor Bir yandan askeri istihbarat marifetiyle yürütülen projelerle Yahudi düşmanı kitaplar yazdırılıyor. Kimi televizyon dizilerine lojistik destekle bu ırkçı düşmanlık körükleniyor Öte yandan İsrail ile savunma işbirliği antlaşmaları, 2 milyar doları bulan silah ticareti anlaşmaları, İsrailin Gazze katliamını yaptığı uçakların deneme uçuşları için İsrail devletine tahsis edilen alanlar, hem hava hem deniz kuvvetleri bağlamında birlikte yapılan tatbikatlar Bunları yapan da Türk devleti, Türk Silahlı Kuvvetleri İsrailin Gazze kıyımı gibi icraatları için gönüllü antrenman sahası niteliğinde bir ülke Türkiye Fakat aynı Türkiyede aynı devlet anti sempatik politikalarla kendi Yahudi yurttaşlarını ülkeden kaçırtmak için elinden geleni yapıyor." Evet, sevgili dostlar! Demişler ya! "Görünen köy kılavuz istemez!" İşte yukarıda belirttiğimiz gibi gerçekler tüm çıplaklığıyla orta yerde Yani derin devletin politikası ne ise, milli irade ile iktidara gelen hükümetlerin politikası da aynı yönde gerçekleşiyor. Yani deyim yerindeyse "Tavşana kaç, tazıya tut" misali Bizim aklımıza gelen soru da şu: Demezler mi "Allah aşkına yav, bu ne turşu, bu ne lahana, bu ne perhiz" Bu, artık iktidarın ve yetkili bazı çevrelerinin döktüğü gözyaşları acaba timsahın gözyaşları değil midir? Yoksa oyalama taktiği midir? Veyahut gerçek bir çaba ve cihat ruhu mudur? Keşke bu sonuncu cümle olsa da göğsümüz kabaraydı. Ama ne çare ki hali alem hiç de böyle bir görüntü vermiyor. Abdurrahman Dilipak "Her Şey Sil baştan" başlığı altında yazısında şöyle diyor: "Ya Erdoğan bu işi bitirir ya da bu iş Erdoğanı. Ergenekon derinleştikçe derinleşiyor TSKda durum hiç de iç açıcı değil. İş geldi muvazzaflara dayandı. Generallerin bu kirli yapıdan bilgisi olmadığını düşünüyorum. Peki, o zaman niye kimse bu işin üzerine gidemedi Korku mu, yoksa bilmediğimiz başka bir şey mi vardı? Bu iş bu şekilde daha fazla devam edemez ABDden sonra ABden gelen mesaj da bu işin bitirilmesi gerektiği yönünde Biliyorum, başka çözüm yolu yok, ama artık bu bitirilmeli. Terör, yolsuzluklar, yoksulluk, hepsi bu derin çetenin işi Hâlâ darbe yapma ümitlerini koruyorlar. Hâlâ hesap soracaklarının, yeniden ipleri ellerine geçireceklerini sanıyorlar. Oysa artık geri dönüş mümkün değil. Dökülmeye başladılar. Artık arkası arkasına itiraflar geliyor. Bunun son örneğinin ayrıntıları şu haberin satır aralarında gizli1997 yılında başlayan ve sadece 5 ay süren Köstebek davasında, Bülent Orakoğlu ile Onbaşı Kadir Sarmusak yargılamanın ardından serbest kalmışlardı. 28 Şubat sürecinde yaşanan köstebek davasında beraat kararı veren askeri hakim Binbaşı Mesut Kurşun, şok açıklamalarda bulundu. Hakim Binbaşı Kurşun, mahkumiyet kararı için baskıya maruz kaldıklarını ve Tuğgeneral Şenelden fırça yediğini söyledi" Güneydoğuda faili meçhullerin asit kuyularına atıldığı iddiası araştırılıyor, Ankarada gizli silah deposu aranıyor" Evet! Sevgili Dilipakın net bir biçimde dile getirdiği tarihi konuya katılmamak mümkün değil. Güneydoğuda geçmişe yönelik, bundan on veya oniki yıl öncesine gidilirse ve gerçekten iktidar radikal bir biçimde olayı ele alırsa, inanın Türkiyede hiçbir şey karanlıkta kalmaz. Tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar. Devletin buraya da bir neşter vurması ile bağırsaklar tamamıyla temizlenir. Ama nerede? Hani o çaba, hani o yürek? Evet, kesin olarak söylüyor ve dünyaya haykırıyoruz. Bugünkü dışarıya kaçan General Levent Ersöz, Şırnakta Jandarma Komutanı iken o günkü binbaşı rütbesini taşıyan bugünkü Albay rütbesinde görev yapan Cemal Temizözle neler yaptıklarını ve ne gibi faili meçhul cinayetler işlediklerini ve ne kadar rant temin ettiklerinin haddi hesabı yoktur Bunlar Şırnaklılardan sorulursa "Barikai hakikat" tüm berraklığıyla ortaya çıkacaktır. Keza Diyarbakırda Jandarma Alay Komutanlığını yürütürken yaptığı usulsüzlükleri ayyuka çıkan Eşref Hatipoğlunun da Generallik rütbesini taşımak üzereyken bütün yanlışlıkları ortaya çıkmış ve o rütbeye yüceltilmemiştir, emekli olmak zorunda kalmıştır Emekli olduktan sonra Diyarbakırda birçok bazı feodal ailelerle işbirliği yaparak çıkar sağlamak için karşıtları olan insanları ispiyonlamış ve Jandarma Genel Komutanlığından tut, 7.Kolordu Komutanlığına kadar yalan dolan iftiralarla bu yöre insanlarını fişlemiştir. Ve maalesef yaptığı yanına kar kalmıştır Daha neler diyelim. Sıkıyönetim zamanında ehliyetsiz olan kimselere yetki verilmiş, yöreyi terörle mücadele adı altında kan gölüne çevirmişlerdir. Adeta birer fesat, fitne ve bozgunculuk unsuru haline gelmişlerdi. Böylelikle Türk Silahlı Kuvvetlerini de milletin gözünde düşürmeye neden olmuşlar ve ordumuzu yıpratma söz konusuysa buda tümüyle böylesi insanlar tarafından olmuştur. Açın lütfen Abdulkadir Ayganın "Bir JİTEM cinin itirafları" adlı kitabını okuyun. Abdülhakim Güven nerede? Astsubay Mutkili Ali Kaya nerede? Ferdi Özgen nerede? Hebun kod adlı terörist nerede? Mehmet Yazar nerede? İtirafçı Nafiz Çapanın kimlerle mülakat yaptığını ve ne söyledikleri elimizdeki arşivlerde dopdolu Ama devletin yıllardan beri seçtiği hedef yanlış. Yapılan mücadele ve gösterilen çaba tümüyle başarısız olmuştur. Ergenekonun Siyonist Yahudi dünyasının taşeronluğu adına tetiklediği cinayetler gerçekten bu coğrafyanın üzerine kabus gibi çökmüştür. Halkın üzerine günlük konuşma dilinde "Büyük korku, dehşet, tedhiş" anlamında kullanılan terör, 60lı yıllardan bugüne dek ihtilal ve darbelerin sonucunda gerçekleşmiş ve pislikleri ortaya çıkmıştır. Yapılan suikastlar, seçilmiş terör operasyonları, geride pek çok cevapsız soru bırakmıştır Tarihteki yerlerini almamışlardır. İlk bakışta lokal seviyede, yani yerel olarak görünen bu hadiseler, kendi ülke sınırlarını aşan ve uluslararası toplumu etkileyen eylemler haline gelmiştir Yani, tek kelimeyle sonuç olarak şunu belirtmek istiyorum ki, devlet tarafından milletin alın teriyle, vergileriyle harcanan çabalar, adeta yerine oturtulmamıştır. Terör gittikçe azgınlaşmıştır ve bugünkü meydana gelen krizler, işsizlik ve aşsızlık tümüyle harcanan o bütçelerin sonucudur. En derin saygılarımla.