ERGENEKONUN DERİN PKK’SI!
Eklenme: 10/28/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Güneydoğuda tarihi JİTEM fitnesi başlıklı üç günlük yazı serimizi tüm kamuoyuna bir nebze de olsa gerçekleri yansıtmaya çalışmak üzere kaleme aldık.

Bu arada 1993 ile 2000 yılı arasında, bu coğrafyada özellikle Diyarbakırda yaşanan karanlık tablolar ve yaşatılan üstün seviyedeki mezalimler artık bir bir deşifre oluyor.

O dönemde bu coğrafyada çalışan devletin üst seviyedeki komutanları olsun, OHAL Valiliklerinin mahiyetinde çalışanlar olsun, tümüyle olmasa dahi genellikle PKKyı kullanarak Ergenekon terör örgütü ile derin ilişki içerisinde oldukları tartışılmazdır.

çünkü bu "kirli ve derin" yapı Balyoz davalarına ait iddianamelerinin önemli bölümlerinde yer almaktadır.

Açıkça vurgulanarak, deşifre edilmektedir.

* * *

Bu durumda Görünen köy kılavuz istemez misaliyle yola çıkarsak, 1993teki Lice olayında Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydının şehit düşürülmesi, nasıl PKKya hayali olarak ihale edilmişse devletin o fıtrat döneminde olup biten olayların yüzde 99u JİTEM kervanı (!) tarafından gerçekleştirildiği tarihi bir gerçektir.

çünkü bu kervan "hayli" zengin ve akçeli işlerle meşguldü.

Büyük rantların temini vardı.

Elimizdeki belge ve bulguların tümü olayların kanıtlayıcı birer delilidir.

Ama ne var ki o süreçte devletin bu bölgede polisiye olaylarından tutun da yargı olaylarına kadar, OHAL Bölge Valiliklerine kadar, olup bitenlerin yüzde 90ı askeri vesayetin hegemonyası altında idi.

Hatırlıyorum.

Devlet Güvenlik Mahkemesindeki önemli simalardan çok değerli hkim ve savcılar vardı.

Gözünü kırpmadan, vicdanına danışarak kararları vermek istiyorlardı.

Ama ne çare ki karşılarında dönemin Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Nihat çakarı görüyorlardı.

Savcıların sicilini bire bir düşürüyordu.

JİTEM tarafında oluşan zorbaca uygulamalar, baskıcı mezalimi, dayanaksız ve delilsiz olarak iddianameler hazırlatıyordu ve önemli kişilerin tutuklamalarını sağlıyordu.

O paralelde karar vermeyen hkimlerin birçoğunu da HSYKya şikyet ediyordu ve müfettiş istiyordu.

Buna rağmen gözünü kırpmadan, vicdanına danışan, hukukun üstünlüğüne inanan, mesleğinin ciddiyetini üst düzeyde tutan hkimler ve savcıların varlığıyla "adalet" kör topal yürüyordu.

***

İnanın, sevgili okurlar.

O dönemdeki DGMde bulunan önemli bazı dosyaların uyduruk şekilde tanzim edilmesi ve keyfiyete ve vesayete göre hazırlanan iddianamelerin suç dosyaları çok kabarıktı.

Burada tümünü ele alamayız.

Ancak günü gelince, kamuoyuna bir bir deşifre edeceğiz.

Etmeye de hazırız.

Hani diyorlar ya Keser döner, sap döner, gün gelir devran döner misali.

Bu minvalde bugünkü yazımızı bir nebzecik de olsa bazı konuları "deşifre" ederek sizinle paylaşma gayreti içinde bulunacağız.

* * *

Evet, 1993teki merhum General Bahtiyar Aydının öldürülme olayı ne kadar gizemli oyunlar içinde oluşmuşsa, 1990 ile 2000'li yıllar arasında olup bitenlerin yüzde 90ı böyleydi.

Ve gerçekten devlet, bölgedeki JİTEMin elindeydi.

JİTEM demek, hukuk dışı bir devletin üstünlüğü demekti.

Halk, dönemin karanlığında yaşıyordu.

çağdaş, medeni bir dünya içerisinde yürüyen insanoğlu bedevilikten medenileşmeye dönüşülmesi gerekirken, devletin bu bölgede çalışmayan mekanizması tam tersine medeniyetten bedeviliğe dönüşerek yol almaktaydı.

O günkü yaşanan tablo medeni ve hukukun üstünlüğüne inanan bir devletin hali perişanlığı işlenmeyen bir sürece devletin fıtrat dönemi demekten başka bir isim bulamıyoruz.

çünkü her şey ters yüz oluyordu.

Deyim yerindeyse Tavşana kaç, tazıya tut deniliyordu.

* * *

Ben, dün akşam o döneme ait bazı dosyaları incelerken, Genç subay yerleştirme planı başlıklı bir belgeyi arşivimde gördüm.

Bu belgede şöyle ifadeler vardı.

Ergenekonun derin PKKsı başlığıyla başlayan bu belge nereden bakarsanız 67 sayfadan ibaret..

Hepsini buraya alamayız.

Ancak özetleyerek bir iki paragrafını sizinle paylaşabilirim.

PKKnın ETÖ ile derin ilişki içinde olduğu açığa çıktı.

Peki, bu bağlantıyı kimler sağladı, derin PKK, neler yaptı?

PKK taraftarları, her yıl belirli günlerde sokaklara dökülüyor.

15 Şubat Öcalanın yakalanışı, 21 Mart Nevruz, 4 Nisan Aponun doğum günü, 15 Ağustos PKKnın Eruh'a ilk baskını, 9 Ekim Öcalanın Suriyeden çıkarılması ve 27 Kasım PKKnın kuruluşu.

Bu tarihler onlar için çatışma günleri demekti.

Bunlara son üç yılda yenileri de eklendi.

12 Haziran 2007de başlayan Ergenekon soruşturması örgüt sempatizanları için adeta yeni bir eylem dönemi oldu.

Emniyet verilerine göre Ergenekon terör örgütü soruşturmasının başladığı tarihten sonra, PKK taraftarları da korsan gösterileri yoğunlaştırdı.

Her ETÖ operasyonundan sonra onlar da araç yakma eylemleri için sokaklara döküldü.

Örneğin; 22 Ocak 2008deki ETÖ soruşturmasının 3. dalgasından sonra İstanbulun 6 ilçesinde 26 araç yakıldı.

22 Şubattaki 4. dalga sonrası 32, 1 Temmuzdaki 6. dalga sonrası 4, 26 Ekimdeki 9. dalga sonrası 37, 7 Ocak 2009daki sonuncu dalga sonrası

Böyle devam etti.

Fazla uzatmadan özetlenmesi gerekiyorsa, neticede bunu elde ediyoruz.

Emniyete göre ETÖ soruşturmasıyla PKKnın yaptırdığı eylemler arasındaki paralellik hiç de tesadüf değil.

ETÖ iddianamesinin ek klasörleri içinde yer alan ve 273 sayfalık bir rapor PKK-Ergenekon arasındaki derin bağlantıları gözler önüne seriyor.

Raporda geçen gizli tanık itirafçı ve sanıkların ifadeleri ile şüphelilerde ele geçirilen belgeler, Ergenekonun PKKyı nasıl kullandığını ortaya koyuyor.

Raporda yazılan, örgütün başı Öcalan ve üst düzey örgüt mensuplarının Ergenekonla bağlantıları da irdeleniyor.

Genç subay yerleştirme planı

PKKnın Ergenekon tarafından yönlendirildiğini gösteren en önemli delil, tutuklu sanıklardan Veli Küçük ve Ümit Oğuztanın evinde ele geçirilen Panzehir isimli belgeye göre ETÖ, Öcalanın tutukluluk halinden faydalanarak örgütü AB ve ABD hamiliğinden kurtarıp, kendi emri altına sokmayı planlıyor.

Bunun için Örgüt liderinin vereceği mesajların özel kuryelerle Kandile iletilmesi gerektiği belirtiliyor.

PKKyı tamamen tasfiye etmek yerine, Başkanlık konseyine Genç subayların yerleştirilmesi uygun görülüyor.

Eski terörist Selim çürükkaya, son on yıldır Aponun iki asker tarafından kullanıldığını söylüyor.

Bu isimlerin tutuklu sanıklardan Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur olduğunu iddia ediyor.

Ersöz, İmralı Cezaevinin inşaatından sorumluydu, Uğur ise Öcalanın ifadesini alan komutanlar arasındaydı.

çürükkaya, Öcalanın bu iki isimden aldığı talimatla hücresinden hem örgütü hem de sempatizanları yönlendirdiğini öne sürüyor.

Bu kapsamda Türk-Kürt halkını karşı karşıya getirmek ve Kürt gençlerinin dağa çıkmasını kolaylaştırmak için 20022008 arasında Öcalanın isteği doğrultusunda toplam 525 korsan gösteri ve Molotof kokteylli saldırı düzenlenmiş.

2002de Önderliği sahiplenme ve demokratik Serhildanı (Başkaldırma) geliştirme kampanyasıyla başlayan gösteriler serisi devam ediyordu.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Tüm bu bilgi ve belgelerle beraber, Jandarma Albay Eşref Hatipoğlunun 1993 ile 1995 yılları arasında bu bölgede yaptığı faaliyet, çok gizemli faili meçhul olayları kapsamaktadır.

Zira o gittikten sonra yerine halef olarak Albay Mecit Korkut geldi.

Korkut'un gelişiyle, değişen bir şey olmadı.

Aynen ve kesintisiz olarak, Hatipoğlu'nun projelerini bir bir uyguluyor ve fazlasıyla aktiflik kazandırıyordu.

çünkü iyi çocuk denilen Ali Kaya ve Cemal Temizöz, JİTEMin Şube Müdürü Ali Osman Calasın, daha isimlerini hatırlayamadığım ekip, yanına üç beş tane itirafçı alarak birçok faili meçhul cinayetleri gerçekleştiriyordu.

Ne yazık ki 7. Kolordu Komutanlığı ile Asayiş Bölge Komutanlığını da ele geçirerek yasa dışı, hukuk dışı olayları onların onayından geçirerek meşrulaştırıyorlardı.

Elimizdeki resmi donelere göre dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ile Asayiş Bölge Komutanı çetin Doğan ve daha önce de Hasan Kundakçı gibi Paşaların onayını alarak yola çıkıyorlardı.

Hele hele olayın en çarpıcı ve kirli yüzü de dönemin yargı mekanizmasını da keza Valileri de ele almışlardı.

Bunları önümüzdeki günlerde Türkiye kamuoyuna kesinlikle deşifre edeceğiz ve bunları da el altından nemalandıran para, pul, kadın ve gece hayatıyla hayatlarını besleyen ve Eşref Hatipoğluna da Eşref Amca diyen bazı iş çevreleri de olayların içinde rol oynadıklarından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Zira resmi belgeler konuşuyor.

Bu memlekette ve bu yörede böylesi çift yüzlü insanlardan daha fazlasıyla yedi yüzlü insanları bile gördük.

Ne yazık ki, bölge insanı hep bu "çok yüzlü" vampirlerce sömürülmüştür.

Onun için, konuşacağız, yazacağı ve maskeleri düşüreceğiz.

En derin sevgi ve saygılarımla.