ERZİNCAN’DA YAŞANAN GARİP VE HUKUK DIŞI UYGULAMALAR!
Eklenme: 3/9/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Bilindiği üzere ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğuda oluşagelen olaylar hem de devletin can damarı durumunda olan önemli iki kurumun bünyesinde gerçekten çok büyük gariplikler, hukuk dışı uygulamalar her zaman ve her an için güncelliğini koruyan olaylardır. Unutulmaması gerekir. Bu olaylar tek başına değildir. Gizli bir zincirleme silsileli, organizeli Ergenekona dayalı olaylar olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmaz. Ama ne hazindir ki bu ibret-engiz olayların insanları hayrete düşüren bölümü de gerçekten çok endişe vericidir. Devletin kilit noktasında, can damarı durumunda olan önemli zevat devleti yıllardan beri nasıl istismar etmiş, nasıl kendi kirli ideolojyasına alet etmiş ve nasıl ülkeyi içten vurmaya çalışmış? Her şey ulu orta yerde. Net ve açıktır. Ne var ki bu netliğe, bu açıklığa, bu kirlenmiş oluşuma her nedense yasaların bugüne kadar ya kısıtlı veya hiç olarak üzerine gidilmemiş olması da madalyonun diğer yüzüdür. Yıllardan beri vurgulaya vurgulaya derin devlet macerasının basında geçmesi ancak ve ancak Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın dönemine rastlanmıştır. AK Parti gerçekten son iki yıldan beri elinden geleni yapıyor. Başbakan'ın bu olayların üzerine gitmesi çok samimidir. Ve bunu milletçe desteklemeliyiz.. Ülkenin bütünlüğünün korunması için milli vahdetin (birlik ve beraberliğin) pekiştirilmesi için Başbakanı desteklemeliyiz, yanında yer almalıyız. Sayın Erdoğan dik durduğu müddetçe inanıyoruz ki bu halk da aynı şekilde onun yanında dik duracaktır. Kendi kanaatimi söylüyorum ve tüm samimiyetimle bunu ifade etmek istiyorum ki Sayın Başbakan bu memleket için bir şanstır.

* * *

Zira onun dönemine rastlanan olaylar az-buz değildir. Her ne kadar geçmişe yönelik bazı Başbakanlar Demirel gibi, "Derin devlet vardır, derin devlet askerdir. Ama kimse üzerine gidemiyor" dediyse de itiraftan öteye gidilmedi. İtiraf etmesine rağmen darbecilerin, cuntacıların yanlarında yer alıyordu. Onların yaptıklarına destek sağlıyordu. Tıpkı 28 Şubat Refah Yol hükümetinin devrilmesi gibi. Düşünün, bu ülke öylesine badireler geçirmiş ki, dönemin Başbakanı Erbakana Sarıkamıştan ta, Suudi Arabistana kadar küfür saydıran.. Erbakana küfür yağdırarak devletin Başbakanına, hükümetine ve hatta inanan Türkiyenin seçmenlerine acımasızca hakaretler eden dönemin Tuğgenerali Osman Özbek'e dokunulmadı. Aradan 10 yıl geçti.  Şimdi emeklilik zevkini Almanyada geçiriyor. Bu kez hiçbir şey olmamış gibi "Merdi Kıpti" gibi arzı endam ederek Almanyadan Türkiyeye göndermelerde bulunuyor. Özbek, Ergenekon terör örgütü sanıklarını vatansever, iktidar hükümetini de vatan haini ilan ederek "Benim için Silivri, Sakarya, Dumlupınar, Çanakkaledir" diyor. Neden hep AK Partiye yükleniyorsunuz, subayların hiç mi suçu yok? Ortaya çıkan bunca belgeyi neden görmezden geliyorsunuz? Şeklindeki sorulara sinirlenen Özbek görevlilere adeta terör estiriyor. Bir muhabirin kamerası paramparça ediliyor. Özbeke soru soran iki vatandaşımıza yanlıları saldırıp darp ediyor. Olayı görüntülemek isteyen gazetelerin görüntü kameraları paramparça ediliyor. Aslında böylesine görülmemiş şımarıklık bundan yaklaşık 13 yıl öncesine dayanıyor. Özbekin o günkü yaptığı yanına kâr kaldığı için bugün değişik versiyonlarla bu kez Türkiyede değil Almanyada yapıyor. Sevgili okurlar. Diyorlar ya "Tarih tekerrürdür" Geçmişten ibret almayan bir toplum hiçbir zaman geleceğini göremez. Başından badireler geçer.. Her olay görmezlikten gelindiği için o toplum yok olup gitmeye mahkûm olur. Ki tarih sayfalarında bir çok ülke ve millet örnektir.

* * *

Bugün Erzincanda olup bitenler neyse 12 yıl önce Diyarbakırda olup bitenlerin aynısıdır. Erzincan 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ve Başsavcı İlhan Cihaner ne yapmışlarsa 12 yıl önce 7. Kolordu Komutanlığı ile DGM Cumhuriyet Başsavcılığı vatandaşları, devletin bürokratlarını, Hakim ve Savcıları, Vali Yardımcılarını aynı biçimde fişlemişlerdir.  Geçenlerde de aynı konuya değinmiştim. Koalisyon hükümetinin Başbakanı olan Ecevit, Başbakan Yardımcıları ANAP Lideri Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli üçlüsünün olaylara yenik düştüklerini veya işlerine böyle gelmiş olması devlet arşivlerine yerleşmiş olması gerekir. Türkiye genelinde özellikle Diyarbakırda halkın belirli bir kesimine yapay suçlamalar getirilmiş.. Olmadık işler ihdâs edilmiş, inanan birçok vatandaşları ya Hizbullah veya da PKK örgütlerinin mensubu olmakla suçlamış. Devlet haini oldukları(!) iddiasıyla fişlemişlerdir. Ansızın gece yarısı üst mercilere yani Adalet Bakanlığına bildirilmeden hemen danışıklı dövüş olarak gözaltına almışlardır. Ki o dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar idi.. Arama tarama izni alınmadan, apar-topar vatandaşlar vakitli-vakitsiz işyerinden evlerinden alınarak, götürülmüşler. Hatırlarsanız o dönemde duruma göre birçok suçsuz, masum vatandaşlar 'kayıplara' karışmıştı.. Domuz bağı ile bağlanarak işkence neticesinde öldürülmüşlerdi.. Hatta öldürdükten sonra aynı o vaziyette kireçleyerek yakmışlar, bilinmeyen yerlere gömmüşlerdi. Bu işkence türünü de sözde şeriatı getiren Hizbullah örgütü icra etmiş. Bu tür acımasızlığı ve insanlık dışı işkence senaryosunu Hizbullah örgütünün yaptığına dair video çekimleriyle görüntülerini üçlü koalisyon liderlerine MİT ve JİTEM vasıtasıyla izletmişlerdir. Hatta o gün Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ile Ecevitin bunca acımasızlığı izlemeye dayanamadıklarını itiraf etmişlerdir.

* * *

İşte Türkiyedeki olup biten kirlenmeler ve maceracı, sözde kurtarıcı unsurların bu ülke insanının başına getirdiklerinin acımasızlığıdir bunlar. Dünkü Bugün Gazetesinde yayınlanan habere göre "Gaffar Okkanı statta öldüreceklerdi." Haber aynen şöyle. "Şehit Emniyet Müdürü Gaffar Okkanın koruması Veli Göztepe Diyarbakırsporun bir maçında Okkana suikast hazırlığında olan bir kişinin statta yakalandığını açıkladı. Diyarbakırspor ile Bursaspor arasında oynanan maçta yaşanan tribün terörü dikkatleri yeniden Diyarbakıra çevirmiştir. Kentte futbolu kullanarak devletle halkı barıştıran Okkanın Şehit düşürülmesiyle ilgili Kanal Türk habere konuşan Gazeteci, Okkanın bir maçta öldürülmek istendiğini anlattı. Göztepe, statta Hizbullah terör örgütü üyesi Okkanı silahla öldüreceğini ama gol sonrası yaşanan sevinç gösterisi nedeniyle amacına ulaşamadığını söyledi. JİTEMCİLER SAHADA CİRİT ATIYORDU Okkanın demokratik açılımı o dönemde yaptığını vurgulayan Göztepe, suikasttan dakikalar sonra polisin durdurduğu üç araçta JİTEMci olduğunu söyleyen şahıslar bulunduğunu kaydetti."  Evet, gerçekten JİTEM değişik renkli ve sahte plakalarla Diyarbakırın içinde ve çevresinde kol geziyorlardı. Nereye gidiyorlarsa, devlet kimliğini göstererek polisi arama ve taramadan alıkoyuyorlardı.

* * *

Bakınız sevgili okurlar. Yine Erzincandaki olup biten karanlık tablolar. SAVCIYA 17 SORUŞTURMA Erzincandaki garip olaylar ve hukuk dışı uygulamalar ile ilgili incelemeler yaptığı için daha doğrusu görev aşkıyla yola çıktığı için hakkında 17 ayrı soruşturma açıldığını belirten Ilıç ilçesi Savcısı Bayram Bozkurt, "bu soruşturmalar Adalet Bakanlığına bildirilmeden yapıldı. Bu soruşturma yapılırken Jandarma İstihbaratının elemanları tebligat yapılmaksızın insanları evlerinden alarak götürüyorlardı. Bu insanların çoğu da asker insanlar, mesela Recep Gençoğlu. İl Jandarma Komutanı Yılmaz Sandal ve onların emrinde çalışan askerleri aleyhimde tanık olarak kullandılar" dedi. Durumu Adalet Bakanlığı fark edince savcıların elinden alarak müfettiş gönderdiğini ifade eden Bozkurt, "müfettişler, soruşturmalar ve iddialarla ilgili herhangi bir somut bilgi elde edemedi. 17 iddianın 16sı takipsizlikle sonuçlandı" diyen Ilıç savcısı Bozkurt, Ergenekonun Erzincan yapılanması için Ilıçın çok büyük önem taşıdığını söylüyor. "Görev yaptığım Ilıç ilçesi terör örgütlerinin geçiş güzergâhında. Teröristler Tunceli kesiminden Karadenize buradan geçiyorlar. Aynı zamanda çeşitli halk kesimlerinin de bir arada yaşadığı bir yer burada Alevi ve Sünni vatandaşlarımız beraber yaşıyorlar. Dolayısıyla karışıklığa çok müsait bir bölge, bu nedenle herkesin gözü burada" dedi. İkinci geçiş noktası da aynı bölgede bulunan Başbağlar köyünün başına gelenler. Olayın detayını açıklayan Sayın Savcı Bozkurt, şöyle devam ediyor. Görev yaptığı dönemde bölgedeki Ergenekon yapılanmasının Başbağlar katliamına benzer bir çalışma olduğuna dair şüphelendiğini söyleyen Bozkurt, bunu ilgili kişiler şüpheliler ifadelerinde beyan ettiler. "Anlaşılan odur ki bu işe çanak tutan ve beni de zımni olarak tehdit eden Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ile 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk." Evet, sevgili okurlar. Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Yazık hem de çok yazık. Bu ülkenin başına neler getirilmek isteniyor. Devletine, milli birlik ve beraberliğine sımsıkı bağlı olan bu halk ne hazindir ki devletin derinliğine inen gizli senaryoların ve oluşumların eliyle bugüne kadar neler yapılmamış ki.

* * *

EVET, EVET, EVET sevgili dostlar. Bugün Erzincanda neler oluyor ise dün Diyarbakırda tıpa tıp aynısı yapılmıştır. Defalarca yapılan şikâyetlerimize rağmen adeta bu kirli oluşuma kara şal çekilmek isteniyor. 4 Haziran 1998, 11 Ekim 1998deki 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt adına kaleme alınan sahte fişleme.. Kıdemli Kurmay Albay Erhan Tavşancı ile Kıdemli Kurmay Albay Reha Şatana tarafından o günün JİTEMin istihbarat şefi Cemal Temizöz ile dönemin MİT bölge başkanı Cemal Uzgören ile dönemin DGM Başsavcısı Nihat Çakarın emriyle kirli bir ittifak oluşturulmuş ve halkı özellikle bizleri inim inim inletmiştir. Biz bunu defalarca yazdık, çizdik. Ama bir türlü nedense savcılarımız harekete geçmiyor.. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı yıllardan beri bu olayla ilgili 2006/19198 sayılı 3 klasörden ibaret dosyayı raflarda tutuyor olmakla beraber o günün yani 1998/153 esas sayılı dosyanın eski adıyla 4 Nolu DGM. Bugünkü adıyla 6. Ağır Ceza Mahkemesinin arşivlerinden araklanıp kayıp olan dosya ile ilgili skandalla bir türlü başsavcılık ilgilenmiyor.

* * *

Ama bunu net ve kesin olarak söylüyorum ki bu tür kirlenmeleri örtbas edenler ve birilerini koruyanların da en az onlar kadar suç işlediklerini ve bunun peşini bırakmayacağımı siz değerli okurlarıma sunmak istiyorum. Zira TCKnın ilgili maddelerine göre suçlu ne kadar sorumlu ise onu himaye eden de o kadar sorumludur. Nitekim aynı konuyla ilgili 14.05.2009, 15.05.2009 serili iki yazımda da tüm bu olup bitenleri detayıyla siz değerli okurlarımla Günün Yorumu adlı köşemde paylaşmıştım. Ve o gün yazımın son paragrafında aynen şöyle yazmıştım. "Acaba Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bunu da sürecin derin kuyularına mı gömdürecektir. Tıpkı 3 klasörden ibaret olan 2006/19198 hazırlık dosyası gibi. Yoksa uzun sürecin vicdanına mı bırakılacak bu dosya." En derin saygılarımla.