ESKİ HAL MUHAL YA YENİ HAL YA İZMİHLAL!
Eklenme: 3/17/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzere dün Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, eski Türkiye ile Yeni Türkiye’yi mukayese ederken, eski Türkiye’nin tüm eksiklerini, noksanlarını bir bir sayarak dile getirdi.
Gerçekten yerden göklere kadar Sayın Cumhurbaşkanı haklıdır.
Türkiye’yi şimdiye kadar geriye bırakan kör taassuba dayalı eski Türkiye’nin hala da İttihat Terakki Cemiyeti’nin bir uzantısı durumunda olan anlayışın hâkimiyeti çemberinde bulunuyor.
İttihatçılar Osmanlıyı I. Dünya Savaşı’na hiç yoktan, sokarak, kaşla göz arasında bir cihan devletinin yok olmasına neden oldular.
Zira kendilerini kurtarıcı (!) sayıp da devletin bütün oluşma çabasını, güçleşme ve gelişme hareketini Turancılıkla faşizan kupkuru bir Türkçülük üzerine münhasır kılmışlardı.
* * *
I. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılan devlet, bu felaket yetmiyormuş gibi bu kez Ermeni olayı meydana çıktı.
1915’te Ermeni Hadisesi söz konusu oldu.
Tabi o dönemdeki devlete sahip olan ittihatçıların ülkeye, millete ne kadar bağlı olduğunu ve devleti ne kadar ayakta tutabilip, İslam dünyasının bölünmezliğine sahip olduklarını tüm devlet bünyesindeki devletin zafiyete düşme hali, her gün biraz daha onları ele veriyordu.
Ancak,1915-1916’daki Çanakkale’de yapılan savaşın zaferle sonuçlanmış olması elbette ki sevindiriciydi ve ümmetin bir teselli kaynağı durumundaydı.
Ama her nedense 1918’lerde İngilizlerin elini kolunu sallayarak aynı Çanakkale boğazından tek bir kurşun atmadan gelip İstanbul’a yerleşmesi ve İstanbul’u istila etmesi bize göre manidardır??..
İşte o günkü Türkiye.
O kötü ve bunalımlı anlayışın uzantısı ne yazık ki o günden bugüne kadar devletin temeline yerleşmiş durumda.
Nasıl ki 1839’larda Cüce Reşit Paşaların "Tanzimat Fermanı" adı altında devleti her gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırıp batılılaşma anlayışıyla ihdas ettikleri Avrupa’nın o mimsiz medeniyetini gizliden gizliye kalaylayarak, parlatarak, halka yutturduysa ve hala da anlaşılmayıp açığa verilmek istenmeyen bazı karanlık tabloların devletin bünyesinde yaşana gelmesi büyük bir muamma olduğu gibi gerçekten 1915’te kazanılan Çanakkale Zaferine rağmen devlet pusulasını şaşırdı.
Ve kimileri, İngilizleri tek bir kurşun atmadan İstanbul’a davet etti.
Tüm bunların hala da gizli saklı olan tarihi şaibeler olduğundan kimsenin şüphesi olmasın.
Daha sonra da “Milli Mücadele” savaşı her ne kadar başlıyor ise de hani kültürümüze mal olmuş bir slogan var, “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş” misali iş işten geçmişti.
O “Milli Mücadele” döneminde hem savaşıp hem de devlete bütün imkânlarıyla yardım eden ulema kesimleri Cumhuriyetin kuruluşundan sonra herkes sorgulandı.
İstiklal Mahkemelerine sürüklendi…
Ya idam edildiler veya da sürgün ve hapisle hayatları geçti.
Sanki “Milli Mücadele” bünyesinde vermiş olduğu cihat mücadelesi suçmuş gibi gösterildi ve büyük bahanelerle deyim yerindeyse “Öküzün altında buzağı ararcasına” herkese bir suçlama getirildi.
Böylece kurulan o cumhuriyetin prensip anlayışı meğerki İngilizlerin İstanbul’u istila edip de oraya gizliden ektikleri tohum ve ayarladıkları yandaşlarına işi teslim edip, “Biz gidiyoruz” dercesine “Artık siz bu projeyi tatbik edin”
Ne yazık ki ülke o hale geldi.
CHP’nin o kirli ve temel felsefesinin hâkimiyeti, bugüne kadar aynı anayasalarla devrimler adı altında hep darbeler gerçekleştirildi.
Ve Türkiye oldukça küçüldü.
Her gün biraz daha küçüldükçe küçülüyor.
* * *
İşte o dönemlerin adı “eski Türkiye”
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da ASELSAN açılış töreninde yaptığı konuşmanın son bölümünde hem Ziya Paşa’dan hem de Üstat Bediüzzaman’dan örnekler getirerek Eski Türkiye ile Yeni Türkiye’yi mukayese amacıyla şöyle diyordu;
“Said-i Nursî diyor ki; eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”
Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyordu;
“Eski Türkiye yerinde kalsın, Yeni Türkiye’ye doğru adım atıyoruz ve Yeni Türkiye’ye girebilmemiz için tüm millet el birliğiyle büyük ittifak ederek AK Parti’ye oy verip Meclise 400 milletvekili göndersin ki Eski Türkiye’ye paydos deyip, bu darbecilerin anayasalarını değiştirerek, Başkanlığa dayalı yepyeni bir anayasa ile yeni medeniyetlerin kapısının Türkiye’ye açılmasıyla Yeni Türkiye diyebilelim”
Bediüzzaman Hazretlerinin “Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal” demesinin maksadı ve ana hedefi toplumsal bir milletin İslam medeniyetiyle tanışarak, donatılmasıyla Yeni bir Türkiye'nin oluşmasıydı.
Bize göre sadece maddeye dayalı Yeni bir Türkiye söz konusu olamaz.
Her şeyden önce halkın yekvücut olarak 7’den 70’e kadar, eski Türkiye’nin eski maarif sistemiyle Milli Eğitim dedikleri Kemalizm’e, Laisizm’e, batı hayranlığına bağlı kalmakla hiçbir zaman Yeni Türkiye gerçekleşemez.
Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanı bunları bizden çok daha iyi biliyor.
İnşallah ümit ediyoruz ki Yeni Türkiye derken onu kastediyordu.
Başlıca bu darbeci anayasanın kökten değiştirilmesiyle, yepyeni anayasanın gerçekleşmesi söz konusudur.
Böylece Yeni Türkiye’ye adım atılmış olunur.
Yoksa altı oklu CHP rejiminin bünyesinde yetişen kirli olumsuzluklar, mutlak istibdat ve mezalimlerin devam etmesi, devlet bünyesindeki rantiyeci, vurguncu şebekelerin var olmasıyla hiçbir zaman lafla Yeni Türkiye’ye ulaşılamaz.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Ziya Paşa Tanzimat devrinde bile şöyle diyordu;
“Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı”
"Cumhurbaşkanının Yeni bir Türkiye’ye girebilmemiz ve Türkiye’yi bir dünya devleti haline getirmemiz" temennisi, bir ölçüde "halkı işbirliğine" davet ediyor.
Ve uyarıyor..
Zaten, halkın işbirliğiyle Yeni bir dünya kurmamız mümkündür.
Bunun da yolu bu darbeci anayasanın, CHP’li altı oklu rejimin yok edilmesinde geçiriyor.
Bakınız, Ziya Paşa burada da ne diyor?
“Ahlâk-ı milliye fâsid oldu ve bugün devletimizin her şubesinde yeis ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan doğdu.
Ricâl-i devlet beyninde dinsizlik modası muteber olup, bu avâma, kadınlara, hattâ çocuklara kadar sirâyet etti.
Hattâ namaz kılmak, oruç tutmak gibi İslâmî farzları yerine getirmek bunlar için ahmaklık ve budalalık oldu. Fısk u fücûr işlemek de akıllılık, ilericilik, çağdaşlık sayıldı”
Ziya Paşa’nın bu tespitlerine rağmen biz de bunu söylemek de fayda görüyoruz.
Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanının Yeni Türkiye temennisine katılmamak mümkün değildir.
Ama bunun da bazı önemli şartları vardır ki bu şartların başında gelen gerçek de odur ki; bazı bakanlıkların özellikle Güneydoğu’lu Bakanların bünyesindeki kirlenme, çıkar, vurgun, adam kayırma, hırsızlık, had safhada.
İşte Yeni Türkiye’yi elde edebilmek için böylesine bakanlıkların bünyesini temiz tutmaktan geçiyor.
İktidar partisi olan Ak Partiye Ak Partili olmayan, Ak Parti anlayışının semtinden bile geçmeyen, şaibeli bazı insanların aday adayı olmaya müracaat etmesi de gerçekten şaşırtıcıdır ve şayan-ı dikkattir.
Sormazlar mı; "Hayrola, bayram değil, seyran değil?"…
* * *
İnanın, sevgili okurlar.
Ak Partiye aday adayı olma girişimi ve büyük bir potansiyelle oraya hücum etme hareketi, hiç de hayra alamet değildir.
Korkarız ki Doğru Yol ve ANAP’tan ithal edilmiş kalıntılar nasıl ki kendi partilerini sıfıra indirdiyseler, aynı o anlayışlar AK Partiyi de bu badireye sokacağından endişe ediyoruz.
Herkesin buna çok dikkat etmesi gerekir.
Bize göre nitelikle nicelik bir araya geldiği takdirde nicelikler değil, nitelikler tercih edilmelidir.
Ziya Paşa'nın dediği gibi;
"Pek rengine aldanma felek eski felektir,
Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir.."
Bu böyle biline…
En derin saygı ve sevgilerimle.