EY ÂLEM-İ İSLAM, NEREDEN YÜRÜYORSUN?! (IV)
Eklenme: 1/8/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizin son bölümünde izaha çalıştığımız çok önemli konuları bugüne havale edeceğimizi duyurmuştuk..

Onun için de dünden devam diyoruz..

Bildiğiniz gibi ben-i beşerde, yani insanoğlunda mevcut olan karakter, kişinin bünyesinde taşıdığıdır…

Mizaç ne olursa olsun, bünyesinde taşıdığı o karakter yaradılış kanunu gereği sahibini yönetir.

İstediği yöne o çevirir…

Sohbetimizin dünkü bölümünde açıklamaya çalıştığımız sayılan toplumdaki bazı yanlış insanlar yeri gelince, bırakın millete varlığını feda etmeyi, millet yolunda çalışma ve halisane sadakatle toplumun hakkını hukukunu savunma gibi şeylerin yapılmasını…

Tam tersine millete intisap eden böylesine insanlar, bir dirhem zararını bin lira milletin uğruna feda etmeyenlerdir.

Hem de menfaatini insanların zararında görendir…

Karakteri bozuk olan böylesi kişilerden, devlet gibi milletin iradesini omzuna alan güvenilir merkezler, hiçbir zaman istimdat ve fedakârlık beklememelidir.

Ve onlara barış eli uzatıp da adına barış süreci koymakla bir yere gidilemez.

Hele hele bazı taklitçi hazretlerinin, misyo gevezelerinin riyasetleri ve dayatmaları altında milleti kandırarak, çeşitli yöntemlerle toplumu bölme, böldürme bozgunculuğuna kalkışanlarla hiçbir zaman devlet, bağdaş kuramaz ve kurmamalıdır.

Aksi halde sonuç nedamet verir (pişmanlık verir).

Bildiğiniz gibi mevcut Türk medyası ne yazık ki yüz yıldan beri hep “Karayı ak, akı kara” olarak göstermiştir.

Hainleri tümüyle sapasağlam, “sütten çıkmış ak kaşık” gibi göstermiştir.

Ne yazık ki, hıyanet çöplüğünde, ihanet bataklığında yer edinen bu tür medyanın hain kalemşorları, kanaat önderleri bugün yine "akı kara, karayı ak" gösterme gayretiyle, Parlamentoyu ve Siyasal iktidarı "yanıltma" gayreti içerisindedirler…

Aman ha dikkat…

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

Bunların hiçbirisi Türkiye’ye dost olamamışlar ve bundan sonra da olamazlar.

Çıktıkları yer bellidir..

Para puldan başka hiçbir misyon taşımayacak kadar geveze, dil ve kalem sahibidirler...

Bakınız, Üstat Bediüzzaman Hazretleri “Münazarat” isimli kitabında yüz yıl hatta yüz on yıl önce eski deyimle Kürdistan’da Kürt aşiretlerle konuşurken, o günü okuduğu gibi bugünü de görerek, bunları tüm çıplaklığıyla dile getirmiştir.

O dönemin aşiret mensuplarından biri Üstattan şunu soruyor.

“Ey Üstadım!

Bu lakap takıp saydığın insanlar, anlayışlar, hepsi mi fenadırlar?

Oysaki içinde bizim hayrımızı, iyiliklerimizi isteyenlerin varlığı görünüyor”

Üstat cevaben diyor ki;

“Hayır.

Yanlış düşünüyorsunuz.

Hiçbir müfsit, ben müfsidim demez.

Hiçbir bozguncu kişi bozgunculuğunu itiraf etmez..

Daima kendini suret-i haktan gösterir.

Hep batıl olan şeylere hak görünümü verdirir ve kandırır, yanıltır.

Bunun için, onlara aldanmayın.

Zira hiç kimse hiçbir zaman ‘benim yoğurdum ekşidir, ben kötüyüm, yanlışım’ demez.

Fakat siz bu tür insanları denemeden, karakterlerini mihenk taşına vurmadan bunlara güvenmeyin ve içinize de almayın.

Hatta benim söylediklerimi dahi mihenk taşına vurmadan, tam öğrenmeden kabul etmeyin.

Belki bilmediğim halde ben de yanlış konuşmuş olabilirim.

Onun için, her politikacının söylediklerini beyninize ve kalbinize yerleştirmeyin, önce deneyin, yoksa pişman olursunuz”

O Kürt aşiretler üyelerinden gelen ikinci bir soru da şöyle…

“Ey Üstadımız!

Belki birilerinin hakkındaki beslediğimiz hüsn-ü zannımız (güzel düşünmemiz), siz yanlış algılayabilirsiniz.

Oysaki ittihat terakki cemiyetlerinde, yani 1908’lerden önceki dönemlerde o hükümet seni hiçbir zaman haktan ve hukuktan çeviremediler.

Senin savunduğun hep haktı.

Jon Türkler sizi kendilerine alt etmek için, senin aklını başından alamadılar.

Her ne kadar seni hapsettilerse de hatta Hurşit Paşa’nın mahkemesinde seni asacaklardı, sen tezellül etmedin ve Allah seni başarılı kıldı”

Üstat'ın buna cevabı şöyle…

“Evet, gerçekten hakkı ve hukuku tanıyan, hakkın hatırını bilen, hiçbir zaman hakkın hatırını başka şeye feda etmez.

Zira daima hakkın hatırı yüksektir ve yükseklerde tutulur.

Herhangi başka kirli hatırlara değişilmez ve alt edilemez”

* * *

Üstat Hazretleri bu tür tartışmayı zaman zaman yapmıştır ve o dönemin Kürtlerini ikna etmiştir ve başka bölücü, ırkçı unsurların eline teslim etmemiştir.

Kürtlerle Türklerin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşamalarını birer ikiz kardeş gibi görmüş ve daima bu şekilde savunmuştur.

Tüm bu gerçeklere rağmen, ne yazık ki İslam dünyası bir türlü İslam’ın kıble pusulasını yaşam alanında kullanamamışlardır ve bundan sonra da inşallah o eski maceralara aldanmayacaktırlar..

Gerçek yönünü çizecektir.

Kıbleyle putperestlik arasındaki açıklığı görecektir..

Bu tağuti düzenin yetiştirdiği siyaset madrabazlıklarının elinde bu ülke nereye gidecek?

Kesinlikle artık tüm İslam dünyasının uyanması gerekmekle beraber, Türkiye’mizde özellikle bölgemizde Kürt sorunu adı altında halkı yanıltarak, düşmanlık yaratarak, Marksist, Leninist, ırkçılığa dayalı şovenist ve Bolşevizm’in gömleğini Kürt halkına kimse giydiremez.

Giydirdikleri zaman zarar eden millet olur..?

Yolundan çıkmış olur…

Bir daha millet yörüngesine giremeyebilecek..?

Ve sonuçta sahipsiz ve kimliksiz bir millet meydana gelebilir.

Bu da millet için çok kötü bir badire olur…

İttihat (kardeşlik ve birliktelik) devletler bünyesindeki istibdadın varlığına geçit vermezler.

İttihad-ı ümmet, İttihad-ı millidir ve İttihad-ı Muhammedi’dir.

Efendimiz (S.A.V)’in göstermiş olduğu “Müminler ancak kardeştir” ayetinin hükmü bir namus-i ilahidir.

Bu yüce değeri iyi tanımalıyız, kardeşliğimizi onunla pekiştirmeliyiz.

Biz bunu yakalayamadığımız takdirde, ben şahsen İslam dünyasını muntazam, nizamlı, intizamlı değil de yörüngesinden çıkmış, intizamı bozulmuş bir meclis-i mebusana ve encümen-i şuraya benzetiyorum.

Allah bu memleketimize huzuru, sağlık ve mutluluğu nasip eylesin.

Allah hepimize daima mazlumun yanında yer alıp, mazlumun birer savunucusu olmayı nasip eylesin.

Canilerden, katilerden, bizi ve memleketimizi korusun.

Zalim olmaktansa mazlum olmaya bizi razı kılsın.

Onun için bakınız, Akif ne diyor;

“Eyvah! Beş on kâfirin imanına kandık

Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık”

İşte İstiklal şairimizin bu haykırışını Allah bize de nasip eylesin.

Devamla Akif şunu diyor;

“Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:

Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar…

***

ANALİZ

Mutad olarak, her cuma akşamı "Analiz" adlı canlı yayın programım var.

Bu akşam, saat 200'de…

Uzay ve Söz Tv'nin ortak yayınıyla, ekranınızda olacak.

Soru ve düşüncelerinizi bekliyorum.

Şimdiden, hayırlı seyirler.