FERİT ALTUN VE TÜKENMEZ KALEM!?
Eklenme: 9/14/2009 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar! Bilindiği gibi 11 Eylül 2009 günü Diyarbakır Adliyesi, özellikle eski DGM bölümü tıklım tıklımdı.. Dışarıda olaylarda zarar gören aileler, faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin yakınları, müdahil avukatlar ve sanıkların vekilleri... Adliye koridorunu doldurmuşlardı. Diyarbakır Emniyeti bir gün öncesinin akşamından sabaha kadar aldıkları ciddi tedbirler.. Tüm bunlar Ergenekon olayının ciddiyetine yönelikti. Olayın vahameti, tehlikesi ve ciddiyeti ne kadar yüklü olduğuna insan kanaat getirmek istiyor. Zira devletin bunca gösterdiği çaba boşuna değildir diye düşünüyorum. Ancak ne var ki madalyonun ters yüzüne bakıldığında da tam tersine insan ümitsizliğe kapılıyor ve çaresizliklere sürükleniyor? Nedene gelince? Zira bunca alınan ciddi tedbirler, oluşan ve gelişen adli unsurlar zaman ilerledikçe genellikle şekli bir hal alır. Bayatlaşır, beklentiler boşa çıkar.. Ve başta gösterilen ciddiyet bir anda gayri ciddiye döner.. Tebdili mekan ederek, deyim yerindeyse 'olay' türs-yüz edilir. İşte burada bir yol ayrımına giriliyor. Acaba hangi yol? Sağdan giden yol mu, soldan giden yol mu? İnsan bir türlü önünü ve yönünü kestiremiyor. Zira bu manzara bulanık bir manzara Dumanlı bir hava, belirsizlikler hakim Ciddi yol gösteren gerçek bir işaret dahi bulunamıyor Zira sevgili okurlar!.. Mart ayından bugüne kadar tutuklu olan bir görevli subay 'halen görev' başında görünüyor ve maaş alıyor. İşte herkesi büyük ümitsizlikler içerisine sürükleyen etkenlerden biri de bu gösterilen ciddiyetsizliktir. Olaylar gittikçe öyle hal alıyor ki; 'artık bu halkın' güveni, saygınlığı ve itibarı devletin bir çok kurumuna 'kalmadığı' gibi, inanmamaktadır. Ben, dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin birinci sayfasına göz gezdirirken mavi zemin üzerine beyaz yazıyla şöyle bir başlık vardı: "Tükenmezden U Dönüşü" Ve merak saikasıyla haberin devamını okudum. Haber şöyle devam ediyordu: "Şırnak ve çevresinde işlenen faili meçhul cinayetlerin sorumlusu olarak tutuklanan Kayseri İl Jandarma Komutanı Albay Cemal Temizözün bir numaralı sanık olduğu Güneydoğunun Ergenekon davasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Davanın hem tutuklu sanığı hem de Tükenmez Kalem rumuzlu gizli tanığı olan PKK itirafçısı Abdulhakim Güven ifadelerinde U dönüşü yaptı." İşte cümleler arasında geçen "Şırnak ve çevresinde işlenen faili meçhul cinayetlerin sorumlusu olarak tutuklanan Kayseri İl Jandarma Komutanı Albay Cemal Temizöz" ifadesi dikkatimi çekti. İnanıyorum ki bu ifade bölgede meydana gelen olaylardan mağdur olan ve zarar görenlerin tümünün dikkatini çekmiştir. Zira, cümle başında geçen kavram, "Şırnak ve çevresi" diyor. Oysa ki; sadece Şırnak ve çevresi değil, Diyarbakır, Batman, Siirt, Hakkari, Van, Kızıltepe gibi il ve ilçeleriyle beraber Güneydoğunun birçok bölgesinde, özellikle Diyarbakırda meydana gelen tüm acı felaketlerin baş sorumlusu Cemal Temizöz'ün olduğu ifade ediliyor.= Ama ne çare ki, geçenlerde aynı konuya değindiğim gibi, iddianame çok dar çerçevede tutulmuştur. Eğer bu durumda 'yalnız' Şırnak ve çevresiyle yetinilirse 'at iziyle it izi' o zaman birbirine karışır. Bilemiyorum, Ergenekon davalarıyla görevlendirilen özel savcılarımızın acaba düşündükleri başka şeyler mi var Veyahut da zülfüyare dokunulmasın diye gizliden gizliye ikazlar mı var? Sadece kandırmaca gibi veya diğer bir deyimle göz boyama gibi "Dostlar alışverişte görsün" diye bir gayret girişimi mi var (!) Zira 21 Haziran 1996 tarihinden 2000li yıllara kadar başta Diyarbakır olmak üzere, hemen hemen Güneydoğunun tüm il, ilçe ve köylerini kapsayan çok önemli gelişmeler yaşandı Ekonomiksel durumdan tutun, nice insanların, nice ailelerin, nice ocakların söndürülüşüne kadar.. Çok acı felaketler ve yapay afetler bu yörede yaşatıldı. Nice nice ocaklar söndürüldü. O zaman tüm olumsuzluklar ve oluşagelen faili meçhul cinayetler, komplo teorileri ve masum vatandaşların fişlenmesi ve fişlenmeden sonra kısa bir süreç içinde fişlenen insanların yok edilmesi Bunların tümü resmi ağızlardan gelen açıklamalar PKKya mal ediliyordu. Özellikle bu karanlık tabloyu ben yaşadım, ailem yaşadı. Mağdur edilen vatandaşların haddi hesabı yok. Bu kirli ve karanlık komplo teorileri o tarihte 7. Kolordu Komutanlığı başta olmak üzere, kendisine bağlı olan JİTEM, MİT ve o günün DGM Cumhuriyet Başsavcılığının yetkili isimleriyle işbirliğiyle yapılmaktaydı. Zira JİTEMin başında Cemal Temizöz vardı MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) başında Bölge Başkanı olarak Cemal Uzgören vardı. 7. Kolordu Komutanlığı görevinde ise bugünün emekli Orgeneralı Yaşar Büyükanıt vardı Bunların organizatörlüğüne bağlı bazı yalaka, renksiz, bukalemun tipi iş adamları vardı. Bu işadamları sabah bir renge, akşam başka bir renge bürünüyorlardı. Gerektiği yerde para, kadın, viski ve yemek sofraları hazırlanıyordu Ve bu yemek sofralarından faydalanan JİTEMin el ayak takımı olan Astsubay Ali Kaya idi ve buna bağlı PKK itirafçıları.. Bu itirafçılar Ali Kayayla beraber hareket ediyorlardı. Ali Kaya, nam-ı diğer Mutkili Ali, Cemal Temizözle hep yan yanaydı. Cemal Temizöz ise DGM Başsavcılığıyla iç içeydi. Ondan aldıkları talimatla JİTEM ve MİT mensupları aynı paralelde hareket ediyorlardı. Astıkları astık, kestikleri kestik, nice nice aileler mağdur oldular ve faili meçhullere kurban giden insanlara ya trafik kazası süsü veriliyordu veya dış ülkelere kaçtı diye açıklama yapılıyordu.. Ve daha nice seharyolar.. Ama o tarihte resmiyetten gelen açıklamaların yüzde 70i yalandı, uydurmaydı ve gayri ciddi açıklamalardı. Zira para oynuyordu, çıkar vardı, kan vardı ve gözyaşları vardı. Her zaman bunları yazıyor, çiziyor, açıklıyoruz. Ama ne çare ki, hiçbir hukuki  ve adli gelişme bir türlü elde edilemiyor. Zira, içinde zülfüyare dokunacak, elit tabakanın bam teline dokunmalar var Her ne kadar Anayasamızın ilgili maddelerinde demokratik sosyal bir hukuk devleti kavramları geçiyor, bağımsız yargı deniliyor, çağdaş hukuk normlarına saygılı, insan temel hak ve özgürlüğüne bağlı bir hukuk devleti anlayışı söz konusu ise de, ama kimse kusura bakmasın tamamiyle bunlar olayın şekli yönleridir. Hiç de gerçeğe uygun olarak bugüne kadar bu yörede bir şey göremedik. Anılan haberde "Tükenmezden U Dönüşü" ifadesi apayrı düşündürücüdür. Yazının ileri satırlarına bakıldığında gizli tanık olarak bilinen bu meşhur "Tükenmez Kalem" nam-ı diğer Abdulhakim Güven daha arka plandaki gerçek adı ise Cizreli Ferit Altun.. İşte bu tutuklu sanık, duruşma esnasında Ergenekon davasını soruşturan savcılara hakaretvari suçlamalar getirmiştir. Kendini adeta sütten çıkmış ak kaşık durumuna getirmeye çalışmış..  Deyim yerindeyse "devekuşu misali" adeta başını kuma sokmuş, gövdesi dışarıda olan bir budala kuş gibi kendi kendini kandırmakta.. Devamla demiş ki "Abdülkadir Aygan beni öldürmek istedi" diyerek kendini böyle savunmuş. Savcıların kendisini kandırdığını söylüyor. Yani savcılara savcılık görevinden daha fazlasıyla tanıklık yapmak için kendisine komplo kurmuşlar gibi tavır sergilemektedir. Ama bize göre Cizreli Ferdi Altun bu tür girişimleri sergilemekte haklıdır (!) Neden mi? Zira, Abdülkadir Ayganın dediklerine göre  bölgede birçok suikastların ve faili meçhul cinayetlerin girişiminin büyük bölümünü kendisi ve Hıdır Altuğ yapmıştır. Bu oluşum yine Ayganın deyimine göre, bir iş adamının bürosunda organize ediliyordu. Abdulhakim Güven devletin güvenlik birimlerine yardımcı bir itirafçı olma hasebiyle (!) Diyarbakırda kamunun birçok ihalelerine girmiş, almış ve bu arada büyük çapta para kazanmış bir kişi. Özellikle Dicle Üniversitesinde ve daha diğer birçok kurumdan aldıkları ihaleleri bilmeyen yok Diyarbakırda olsun, Mersinde olsun Güven olarak değil, Ferdi Altun olarak birçok ihaleleri almış, devlet ona lütfetmiş ve para kazanmış İşte devletin böylesine zaman zaman çelişkili tavır sergilemesi, halkı ciddi bir şekilde yaralamaktadır. Hani diyorlar ya, "tazıya tut tavşana kaç misali" İşte burada Ergenekon terör örgütüyle ilgili görevlendirilen savcılarımıza kamuoyu adına şunu sormaktan kendimizi görevli görüyoruz. Sayın savcılar, 1996 ile 2000li yıllar arasında oluşagelen karanlık olaylar, sadece Şırnak ve çevresindeki kuyulara atılan cesetler değil, onun daha büyük olayları Diyarbakır ve çevresinde olmuştur. Güneydoğunun birçok yörelerinde gerçekleşmiştir Sizler neden o dosyalarla ilgilenmiyorsunuz da, yalnız ve yalnız petrol kuyularına atılan üç beş tane meçhul cinayetlerle yetiniyorsunuz? Ve Cemal Temizöz kendini savunurken buna da diyor ki, "Bu kuyulara atılan cesetler benim tarafımdan değil, PKK tarafından atılmıştır. Zira çatışmada ölen veya kendilerinden ayrılmak isteyenlerin cesetlerini göstermemek için, yandaşlarına moral vermek için bu şekilde kaybetmeye çalışmışlardır." Peki sormazlar mı, Diyarbakırda görev yaparken 7. Kolordu Komutanlığının "Gizli" damgasını taşıyan sahte fişlemeler, asılsız komplo teorileri ve aynı paralelde suçlanan nice insanlar faili meçhule gitmiş ve bunlara trafik kazası süsü verilmiş.. Veya başka uydurma, sahte giydirme ve makyajlama şekli verilmiştir. Ve fişlemelerin organize edilen belgelerin hepsine bakıldığında, altında Temizöz'ün imzası bulunmaktadır. Suçsuz insanlara beraat kararı veren 4 Nolu DGM Başkanı ile heyeti hakkında tezvirat ve iftiralarla dopdolu fişleme raporunu hazırlayan Temizöz değil miydi? Bu heyeti Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bu rapor paralelinde şikayet eden dönemin Başsavcı kimdi?  Ve bu meyanda kimleri gözaltına aldırdı, kimlere işkence yaptırdı, kimlerden menfaat ve çıkar sağladı? Dahası domuz bağı ile bağlatıp öldürdükten sonra Fatihpaşa mahallesine kireçlenerek gömdürülenler kimler? İşte bunların gün ışığına çıkarılması gerekir. Daha nice nice bilinen ama karanlıkta bırakılan vakalar var Gerçekten bunca insanlık dışı işlenen komplo teorileri ve faili meçhul cinayetler ve söndürülen nice ocaklar o tarihlerde hangi organizasyonla yapıldı. Diye sormanız ve araştırmanız ve tevsii tahkikata girmeniz gerekmiyor muydu sayın görevli savcılarımız? En derin saygılarımla