FESÜBHANALLAH BU NE HAL?!
Eklenme: 5/11/2010 12:00:00 AM

Türkiyede yine gündem yoğun hem de çok yoğun. Nereden başlarsan başla zaman olursa bir çırpıda gazetenin birinci sayfasını olayları sıralamak üzere hemen doldurursun; ama ne haberler, ne gündemler, ne olaylar insanı gerçekten çok düşündürüyor ve der demez "Fesübhanallah bu ne hal" ifadesini insana kullandırıyor. Çünkü böylesine hayretengiz tarihi skandallar günümüzdeki evrensel dünyanın hiçbir yerinde rastlanamaz, illaki demirperde ülkeleri hariç. Ve Türkiye! Her ne kadar resmi simaların, devletin yetkili unsurlarının kullandığı ifadeler "Türkiye artık çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmış bir ülke.." Veya demokratikleşmede kimseye pabuç bırakmayan söylemler.. Ama ne yazık ki bu ifadeler hep havada muallâkta asılı kalmakta olduğu görülmektedir. Deyim yerindeyse içi boş ceviz kabuğu gibi. Fi tarihinde Demirelin dediği gibi bunlar hepsi "lafı güzaf.."  Gerçekten hepimiz kendimizi bunu söylemekten alıkoyamıyoruz. Nereden tutarsan tut deve misali elinde kalıyor. Hani deveye demişler ya "senin boynun neden eğridir" diye.. Deve demiş ki "nerem doğru ki". Gerçekten dikkat çekicidir; Baykalın Aşkı Memn-u macerasından tutun da, Ergenekonun olaylarına kadar.. 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berkin mahkemeye gitmemesine kadar.. Türk yargısını hiçe sayma şımarıklığına kadar.. Başsavcı İlhan Cihanerin sahte evrakları tanzim ettirerek masum vatandaşı suçlamasına ve komplo kurmasına kadar. Dünkü birçok medyanın sürmanşetine bakıldığında gerçekten çok rezalet, rezalet olduğu kadar çok vahim "haberler" vardı.Bu haberler karşısında insan der demez "Fesübhanallah bu ne hal" dedirtiyor. Genelkurmay Başkanının basına yönelik haddini aşan ifadelerine kadar, doğrusu bunlar gibi olayların sıralama silsilesi çok uzun ama hepsini buraya sığdıramayız. Yine de elimizden geldiği kadar ülkemizin ne kadar demokratik, ne kadar hukukun üstünlüğü ve ne kadar sosyal bir hukuk devleti anlayışında olduğunu gerçekten derin düşünmekten başka bir şey diyemiyoruz. Bakınız, Bugün Gazetesinin dünkü sürmanşetindeki habere "Genelkurmayın 33 er cevabı: Bizde belge yok" cevabi ifade Genelkurmay Başkanlığının Özel Yetkili Ergenekon Savcılarının isteklerine verdiği cevap, işte bu cevap az öz bir cevap değildir. Gerçekten çok vahim hem de nasıl vahim. Türkiye kamuoyunu derinden yaralayan vahametli cevap Sürmanşetteki haber aynen şöyle devam ediyor; "Bingölde 17 yıl önce 33 erin şehit edilmesini soruşturan Ergenekon savcıları Genelkurmaydan belge istedi ancak inanılmaz bir cevap geldi. Ergenekonun 4. iddianamesinin ek delil klasörlerinde yer alan bilgiye göre Savcı Zekeriya Öz Bingölde silahsız ve korumasız 33 erin şehit edildiği katliamdaki sır perdesini aralamak istedi. Bunun için Genelkurmay Askeri Savcılığından katliam dosyasını istedi, Genelkurmay Askeri Savcılığı ise dosyayı isteyen Savcıları şoke eden bir cevap verdi: "ELİMİZDE BU OLAYLA İLGİLİ HİÇBİR BELGE VE BİLGİ YOK" dedi. Üstelik ilginç bir not düşüldü: "OLAYLA İLGİLİ BAŞSAVCILIĞIMIZ SORUŞTURMA AÇMAMIŞTIR. UYAP KAYDINDA DA BÖYLE BİR SORUŞTURMAYA DA RASTLANMAMIŞTIR." Ergenekonun 4. iddianamesinin ek delil klasöründe yer alan bilgiye göre Genelkurmay Başkanlığından Bingölde şehit edilen 33 askerin dosyası istenildiğinde başta anlattığımız gibi çok dehşet veren cevabi bir yazışmayla Özel Yetkili Ergenekon Savcılarını zor durumda bıraktığı görünüyor. Yani bir hafta 10 gün içerisinde değişik yerlerdeki karakollardan gelen 21 masum Mehmetçiğin cenazeleri apayrı bir şekilde insanı endişelendiriyor ve kimin eli kimin cebinde dedirtmekten başka bir şey düşünülemiyor. Hasan Cemalin yeni yazdığı kitabın kapağında şöyle bir ifade kullanmış: "TÜRKİYENİN ASKER SORUNU, Ey asker siyasete karışma" Hasan Cemalin yazdığı bu yazının mesajı açık ve nettir. Türk kamuoyunun yüzde doksanının buna katılmaması mümkün değil. 40 yılı geride bırakan Hasan Cemalin Türkiyenin asker sorunu Ey asker siyasete karışma adlı sekizinci kitabı iki gün sonra kitapçılardaki yerini alacak inanıyoruz ki bir hafta içerisinde yok satacak. Zira Türkiye kamuoyu bu askerin ve bu Genelkurmayın çelişkili hallerini ben başta olmak üzere çok merak ediyoruz. Bakınız, dünkü Taraf Gazetesinin büyük puntolarla yazdığı "Parçala asker" ifadesi de çok önemli. Manşet şöyle devam ediyor; "Genelkurmayda hazırlanan Türkiyeyi biçimlendirme planı haber olunca Org. Ergin Saygunun emriyle parçalanarak imha edildi. Lahika diye bilinen plan 2008de Tarafta haber olunca Genelkurmay böyle bir belge yok dedi. Ancak dönemin Genelkurmay ikinci Başkanı Org. Saygun YAŞ sonrası imha emri verdi. Tarafın bugün yayımladığı imha tutanaklarına göre Lahika planının bulunduğu 7 adet sabit disk sözlü talep üzerine 5 Ağustos 2008de imha edilmiştir." Evet, sevgili can dostlar ve SÖZün değerli okurları. İşte Türkiyenin "Çağdaş Dünya Hukuk normlarına paralel olarak yürüyen sosyal bir hukuk devletindeki askerin yeri ve Genelkurmayın rolü (?!)" Türkiye ne manzaralar yaşıyor ve nerelerden dönüyor ve dünya hukuk standartlarının nerede olduğu sorusuna hükmi bir cevap her halükarda ortaya çıkmaktadır. Görünen köy kılavuz istemez misali bu bize yeter ve artar. Bir de aynı paralellikte yürüyen yargının üst düzeydeki görünen şaibeli bazı haller ve uygulamalar.. İdeolojik ve mesleği koruma taassubuna dayalı ne biçim uygulamalar ve yargının siyasallaşma halleri. Vakit Gazetesini yok etme planı için hazırlanan, verilen ideolojik karar nasıl Türk basınına karşı kurulan tuzaklar yine Ergenekoncu Generallerin komplosundan çıkıyor ve yargı da buna alet oluyor. İnanın çağdaş dünya buna parmak ısırıyor. TSK bünyesinde 301 General olmasına rağmen 312 Generalin var olduğu gösterilerek Vakit Gazetesine açılan davada tam 1 Trilyon 800 Milyar gibi astronomik bir cezaya mahkûm edilmesi.. Siyasiler, STKlar ve Gazetecilerden tepki görmeye devam ediyor. Hemen hemen tüm kamuoyu tarafından "Vakit Gazetesine bu davanın açılması örgütlü bir sindirme ve yok etme hareketidir Mahkemenin kararı da hukukun yüz karasıdır" görüşünde hem fikir. Evet, sevgili okurlar. Fazla uzatmaya gerek yok. Türkiyede yaşanmakta olan olayların birçoğu hep tarihidir ve çağ dışılıktır, hukuksuzluktur, antidemokratikliktir, keyfiliktir. Onun için "devlet sefinesi" bir türlü yürüyemiyor. Olayların okyanusunda mesafe alamayan ve hedefine ulaşamayan devlet bir türlü gemisini sahili selamete ulaştıramıyor. Buna da takdiri ilahi mi diyelim. Erzurumlu İbrahim Hazretlerinin dediği gibi "Görelim Mevlam neyler, Neylerse güzel eyler" Olayların akışı gerçekten mezalimle doludur. Birçok yönüyle devletin önemli kurumlarının bünyesinde özellikle TSK ve yargının karşı karşıya olduğu hukuk dışılık ve keyfilik oldukça önemlidir ve endişe vericidir. Bir zamanlar Suriye ve Iraktaki solcu Marksist, Leninist, Sosyalist iştiraki partilerin varlığı söz konusuydu. Tıpkı günümüzdeki Türkiye gibi.. Sol ve Marksist akımlar bu her iki devletçiklerin bünyesini sarmıştı. Ordularındaki Generallerin birçoğu Rusyanın Marksist zehriyle efsunlaşmış olarak görev yapıyorlardı. 2 yılda 3 yılda bir ihtilallerle karşı karşıya kalan bu her iki ülke netice itibariyle ülkelerine çok büyük ihanetler ve hıyanetler yaptılar. Kendi milletinin gözünde kendilerini devleştiren, anılan bu her iki ülkenin orduları maalesef özellikle Irak ordusu bugün hiç ama hiç.. Esamesi bile okunmuyor. İnsanın aklına gelen şu; yahu Allah aşkına "Şu Saddamın meşhur Genelkurmay Başkanları, o Sahaflar, Taha Yasin Ramazanlar, o Azizler nerede?" sorusuna bir türlü cevap bulamıyoruz. Bir çırpıda Haçlıları (ABD'yi) ülkelerine davet ettiler.? Piyon üniformalarıyla yok olup gittiler. İşte Amerika, işte Iraktaki dökülen kanlar.. Hergün topluca işlenen katliamlar.. Bu bize çok şeyleri anlatıyor; ama anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az. Kalın sağlıcakla. En derin saygılarımla.