GELİŞEN VE OLUŞANLAR?!!
Eklenme: 9/3/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Ülkede her gün biraz daha yoğunlaşan fitne unsurları ve demokrasi adına bunlara tanınan dokunulmazlık gerçekten çok düşündürücü bir olaydır.

Bu köşede her zaman ifade ederek kaleme aldığımız tarihi gerçekler ve unutulmayan olaylar insanı derinden sarsıyor.

Ama ne çare ki elden gelmeyen bu tür zararlı ve hukuk dışı olayların önlenmesi de gittikçe zorlaşıyor.

Milletin elinde her imkn var ise de, ama ne çare ki imknlarını kullanamıyor.

Zira resmiyet engel oluyor.

Millet her zaman hak etmediği menfi ve mezalim unsurlarına karşı dimdik ayakta durmakta çok büyük çaba göstermeye çalışıyor ise de, ne çare ki sistem gereği, batıl ve yanlış uygulamalar yüzünden, milletin önü tıkanıyor ve bu itibarla gittikçe millet umutsuzlaşıyor.

Birileri tarafından Otur oturduğun yerde dercesine, milletin özellikle şehit ailelerinin ve yıllar yılı zulüm gören nice insanların çektikleri zorluklar ve ahu figanlar hep içlerinde biriktiriyor ve umutsuzluğa sürükleniyor.

Hükümetin yapacağı hiçbir şey yok gibi geliyor.

Sayın Başbakan ne kadar iyi niyetli olursa olsun ki iyi niyetinden de hiç kuşkumuz yoktur.

Keza hükümet de öyle.

Cumhurbaşkanımız da öyle.

Ama tüm bunlara rağmen kötülükleri, mezalimleri, fitne unsurlarını bir an önce ortadan kaldırmak isteseler bile kaldıracak durumda değiller.

İşte bize göre en büyük dert de bu.

Halkın bir, iki, üç, derken hükümetten, otoriteden, hukuk mekanizmalarından beklediklerini bulamayınca da herkesin hayalleri kursağında kalıyor.

Karşı tarafında duran halk düşmanları da, ülkeyi ihanetlerle saran tehlikeli bozguncu unsurlar da palazlandıkça palazlanıyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, her gün yazılı medyanın sürmanşetinde veya manşetten büyük puntolarla yazılan çok önemli haberlerle karşı karşıyayız.

Görsel manşetin ekranları peyderpey çok büyük olumsuzlukları gösteriyor.

Allahtan ümit kesilmez, ama Bu hal bu tavır, ülkeyi nereye götürecek? sorusundan da insanlar kendini kurtaramıyor.

Türkiye, bu anayasa yüzünden ve bu anayasanın içinden çıkan insan temel hak ve özgürlüğüne aykırı, yanlış ve hukuk dışı uygulamalar özellikle yargının çelişkili kararlar ve tutumları yüzünden, ülke bir türlü genel bir barış zeminini yakalayamıyor.

Her ne kadar ortada birileri çıkıp, bas bas Kürt Sorunu diye bağırarak yıllar yılı bildiklerini okuyorlar ise de, karşılarında iktidarların yasalar çerçevesinde cevaplar alamayarak daha da palazlanıp büyüyerek çatlak seslerini yükseltiyorlar.

Oysaki bu tür olup bitenler hiçbir zaman Kürt halkından yana ve yeni bir Osmanlı türü Kürdistanın yaratılmasına yönelik herhangi bir gerçekçilik payı yoktur.

İçte olsun, dışta olsun, Türkiyeyi ülkesiyle, taşıyla, toprağıyla, milletiyle bölünmeye ve parçalanmaya yönelik büyük çabaların varlığı söz konusudur.

Bu işin başını çeken de altı oklu CHP rejimidir ve anlayışıdır, BDP ise gölgesinde yürüyor.

Yıllardan beri ülkeyi kan bataklığına sürükleyen, gözyaşlarını akıtan, nice nice ocakların söndürülmesine neden olan, mevcut yasaların yüzünden ve CHP denilen meşhur bir partinin altı oklu rejiminin verdiği sebebiyet yüzünden, ülke hiçbir zaman kendini barış, kardeşlik ve huzur hakkına taşıyamıyor.

O şansı da yakalayamıyor.

* * *

Başta söylediğimiz gibi, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın iyi niyetinden hiçbir kuşkumuz yok.

Ama ne yazık ki kendisi de iki gün önce bir televizyon ekranında, Anayasanın değişen 26 maddesiyle ilgili gerçekleri dile getirmek isterken Siyasi muhalefet, parti kapatma hakkındaki maddeye engel olma ihanetini gösterirken, özellikle bizim partimiz içinden de ihanetçi bazı üyelerin bu hususta muhalefetten yana tavır alması yüzünden, o maddeyi çıkaramadık diyen Başbakan bile artık anlamış ki, partisinin bünyesine yerleşen ve sokulan, onun misyonunu taşıyamayan ve halkın kurtuluş çaresi yanında yer almayan insanlar da vardır.

Ve bu insanların varlığını da bir nevi itiraf ederek dile getirmesi de Başbakanın ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösteriyor.

Ama elden bir şey gelmiyor, o da ayrı bir mesele.

Baştan buraya kadar anlattıklarım, tüm Türkiye sathında ve devlet bünyesinde, özellikle bazı kurum ve kuruluşlarının bünyesinde oluşan ve gelişen yasa dışı unsurların varlığı, anlattıklarımın yanında deveden kulak bile değildir.

* * *

Yirmi aydan beri Suriyedeki olup bitenler, bunca masum insanın büyük bir katliama karşı var olma, yok olma mücadeleleri verirken, sözüm ona çağdaş medeni dünya gözünü kapatmakta olup, oradaki mazlum insanların dökülen kan ve gözyaşları ve söndürülen ocaklar, inanan Müslüman insanların olduğu için entrikalı oyunlarla bahane gösterilerek, baasçı rejimin zalim uygulamalarına karşı net tavrını ortaya koymayıp, bulanık ve kapalı ifadelerle BM toplantılarında, El-Kaideyi de bahane ederek, baasçı Esedin potasına girmek apayrı bir garabettir ve taraf tutmadır.

Türkiye, ne kadar iyi niyet gösterip, mazlumun yanında yer alırsa alsın, bozguncu fesat unsurları, CHP ve onun getirdiği altı oklu rejim, tüm bu olumsuzlukların başını çekmeye yeter de artar bile.

BDP ve CHP ittifak içerisinde hareket ettiği, Nusayricilik ve Dürzcilik gibi Müslüman dünyasının başına bela olmuş bir karanlığa Türkiyede de CHP cephesi de yeni bir karanlık yaratma peşindedir.

Buna rağmen hükümet bir türlü, ne ana muhalefet partisi CHPnin ve ne de BDPnin vermesi gereken dersini veremiyor.

* * *

Dünkü Yeni Şafak gazetesinin manşetinde büyük puntolarla atılan bir haber başlığını okuduk.

Bir de Abdullah Öcalan ile Mihraç Uralın birbirlerine sarılarak çekilmiş fotoğrafını gördük.

Ve haberin maiyetinden anlaşıldığına göre;

Meğerki bu Mihraç Ural da bir Nusayr mezhebine bağlı, PKK ile işbirliği yaparak, tezgh kuran ve olayları oluşturmakta öncülük yapan ve en aktif rol oynayan bir insan.

Haberden anlaşılana göre;

Suriyeden sonra bu kez sıra Türkiye Alevilerinde propagandasıyla Hatay bölgesi halkını kışkırtmaya çalışan Acilciler örgütünün lideri durumunda olan Mihraç Uralın bu tehlikeli tezghı, dün tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı.

Ulusalcı Doğu Perinçekin grubu ve Baas Rejimine destek yürüyüşü yaptılar, yaklaşık üç bin kişinin destek verdiği mitingde sığınmacılar hedef alındı.

Bu tür menfi ve tehlikeli unsurlar Türkiyede hala varlığını gösterebiliyorsa gerçekten durum vahim.

Tek kelimeyle söylenmesi gereken bir şey varsa diyebiliyoruz ki; o da sabırla beklemek, dua etmek ve Başbakanımızın yanında yer almaktır.

Yoksa umutsuzluğa kapılıp, ortalığı velveleye vermekle bir yere varılamaz.

Sayın Başbakanın da yapması gereken tek şey, 30 Eylüldeki büyük AK Parti kongresinde, parti bünyesinde büyük çaplı bir değişimin meydana gelmesi ve partiyi çıkarcı, vurguncu, rantiyeci şebeke yumağından kurtarmasıdır.

Gerçek manada ter taze, ak çehreli, şaibesiz bir AK Partiyi meydana getirmesidir.

Yoksa bu tempoyla gidişat hiç de iyi değil.

Devletin bünyesinde bulunan birçok kamu kurum ve kuruluşlar içerisinde her gün değişik skandallar, şaibeler, yakışmayan yolsuzluklar meydana geliyor.

Her gün biraz daha emniyet ve savcılar yeni yeni çetelerle mücadelede, ama ne yapacaksın.

Bu milletin kaderi mi diyelim yoksa.

Halk neleri beklerken, nelerle karşılaşıyor.

* * *

Dünkü Söz Gazetesinin manşetten büyük puntoyla ve fatura küpürleriyle birlikte verdiği;

VATANDAŞA SU OYUNU haberi gerçekten çok düşündürücüdür.

DİSKİnin mağdur vatandaşların kullanmış olduğu su faturalarının ne kadar kabarık geldiğinin ve olayların ne kadar çarpıtıldığının, vatandaşın ne gibi zorbaca muameleyle karşı karşıya olduğunun bir göstergesidir.

DEDAŞ Bölge Müdürlüğüne bakıldığında tüyler ürpertici olayları her gün biraz daha öğreniyoruz.

Önümüzdeki günlerde detayıyla, gerek Diyarbakırımızda olsun, gerek bölgede olsun, birçok çetevari yolsuzlukları kaleme alacağımızı bu köşede peşinen bildirelim.

En derin sevgi ve saygılarımla.