GERÇEK KİMLİK SORUNU VE TÜRKİYE
Eklenme: 5/17/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Türkiye, yıllardan beri kavram kargaşası içerisinde kıvranıp durmaktadır. Bunun yanı sıra gerçek kimlik bunalımıyla karşı karşıya.. O nedenle de ülke gittikçe kargaşaya, teröre, huzursuzluğa, kan ve gözyaşlarına doğru yüz tutmaktadır. Gerçekten büyük bir tehlike hatta var olma ve yok olma mücadelesi ile karşı karşıya kalan bir Türkiye'yi görüyoruz.. Ne çare ki bir türlü kendini düzeye çıkaramıyor. Kurtuluşu sistem olarak yıllardan beri yanlış ve istikrarsız bir siyasette aramaktadır. Çağdaş, demokratik bir hakkın ve hakkaniyetin zeminine bir türlü "siyaseti" ve sistemi oturtturamamıştır. Ve halende oturtturmaya devam ediyor. Yıllardan beri yanlış kimlikleri ters yüz ederek makyajlamış. Sadece giydirmeden ibaret bir mecazi görüntüden başka millete, ülkeye tüm toplum bireylerine bir şey verilememiştir. Bu nedenle yakın tarihimiz olan kocaman yüz yıllık bir geçmiş "heba" edilmiştir. Ki bu zaman dilimi içerisinde insanlık alanında bir türlü çağdaş medeniyet gerçeği vücuda getirilmemiş, tam aksi minvalde hep ters düşülmüştür. Milli irade hakimiyeti demiş bu güzel berrak kavramı maalesef ters yüz etmiştir. "Dün dündür, bugün bugündür" sloganıyla deyim yerindeyse halkı saf ve enayi yerine koymaya çalışmıştır. İşte bu anlayış, bu zihniyet gün gelmiş devran dönmüş, gerçek ortaya çıkmış yepyeni yetişen bir nesil nurlu ve ferasetli, kafası her şeye çalışan bir gençlik oluşmuştur. Bu gençliğin içerisinde ilkbahar gülü gibi bazı seçkin siyasiler yetişmiş ve halkın aklına göre hareket etmiştir. Beynine ve imanına hitap etmiş, ülkeyi bir yerlere getirmek istemişler ise de fakat çok büyük engellerle karşı karşıya kalmışlardır. Hatta bu süreç içerisinde Menderes gibi ülkeyi tek parti despotizminden, diktasından, totaliter bir rejimden kurtarmış, demokrasiye, hukuka ve hakkaniyete sahip çıkmak istemiş ise de maalesef yedi başlı bir CHP siyaseti onu ve iki bakanını da beraber idam etmekle yutmuştur. Ve o günden bugüne kadar ne kadar sağcı ve muhafazakar geçinen partiler iktidara gelmişse ama anayasa ve kanunların uygulamaları tamamıyla CHP anlayışının etkisi altında kalarak, öyle siyaset yapmak zorunda kalmışlardır. Özellikle altı defa gitmiş, yedi defa gelmiş olan Süleyman Demirel gibi devletin başına geçmiş ve her şeyi ters yüz etmiştir ve yanlış masonik kafayla halkı aldatmaya ve yanıltmaya çalışmıştır. Siyaseti tamamıyla derin devletin karanlık kurullarına yönelik paralellik kaydetmiş ve gizli yeraltındaki telsiz şebekeleri gibi İsrailden, Mossaddan emir alarak devleti yönetmiş. Böylece işini becermiştir. Diyorlar ya, "Zaman olayları açıklayan büyük bir müfessirdir" Dün yani 16.05.2011de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 66. Genel Kurulunda konuşan Başbakan Sayın Erdoğanı dinledim, ondan sonra da Cumhuriyet Halk Partinin lideri Kemal Kılıçdaroğlunu da dinledim. Bilimsel ve deneyimli bir gözle ikisinin de konuşmalarını didik didik incelemeye çalıştım. Fakat eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, Kemal Kılıçdaroğlunun gerçekten samimi seksen yıllık bir Cumhuriyet Halk Partinin seçilmiş temsilcisi olduğunu hem yüz hatlarından hem de kelimesi kelimesine konuşma metninden anladım. Ve karara vardım ki, Sayın Kılıçdaroğlunun vicdanen hakkını yememek gerek. Neden mi? Yakın tarihimiz boyunca Cumhuriyet Halk Parti anlayışı, eski patronlarından tut yeni çıraklarına kadar bu millete, bu ülkeye ne kadar ihanetleri gerçekleştirmişlerse ve halktan gerçekleri ters yüz etmişlerse, halka ne kadar mezalimler yağdırmışlarsa, Kemalizmin, laikliğin, Atatürkçülüğün gölgesinde yola çıkarak halkı inim inim inletmişse, Kemal Kılıçdaroğlu da kendini onlara benzetmektedir. Ses tonundan tut, el göz ve kaş hareketlerine kadar beyaz güvercin uçurtuncaya kadar, Ecevit'in şapkasını giyimine kadar her şeyiyle tıpa tıp kendini altı oklu Cumhuriyet Halk Partinin bir yaveri olarak tanımlamaktan kaçmamaktadır. Gerçekleri ters yüz ederek Başbakana, AK Partiye attıkları iftira ve saldırganlık onun için vız gelir tırız geçer. Başbakan Erdoğan zaman zaman onun ayıplarını onun yüzüne vuruyor ise de ama kimin umurunda. Vurdumduymazlıkla olayları geçiştiriyor Sayın Kılıçdaroğlu. Biz buradan gerek bu yöre insanını gerekse tüm Türkiye insanımızı kucaklayarak onlar adına yani kamuoyu adına Sayın Kılıçdaroğluna seslenerek diyoruz ki, Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen bu millete biraz acıyınız, bu milleti kendi çirkin siyasi emellerinize alet edip siyasi figüre olarak kullanmayınız. Sizin kırk yıllık mevcut olan Sosyal Sigortalar Kurumunun kanunları, patronla-işçiler arasında yaratılan kin ve nefret unsurları tartışılmazdır. Gerek sizin ve gerek baş patronunuz olan Ecevitin 64-65li yılların sosyal iş kanunu ortadadır. O yasanın yani iş mahkemelerinin uyguladıkları o iş yasalarının neresinden tutarsan tut bomboş bir ceviz kabuğu gibidir. Tutarsızlık ve çelişkilerle dolu SGK işçileri koruyorum adı altında adeta Türkiyeyi sömürüyor, kene gibi işçinin ve işverenin kanını emiyor ve haksız yerde para kazanıyor. Biz burada tarihi Cumhuriyet Halk Partinin yanlışlarını, yasa dışı uygulamalarını ve sizler gibi siyasilerin de birer militan olarak yetiştirilmiş olduğunu okurlarımıza ve tüm Türkiye kamuoyuna ilan etmekten kıvanç duyuyoruz. Siz ne hakla, hangi izanla, hangi verilerle bu milletten neleri istiyorsunuz? Artık yeter bu milleti kandırmayın diyoruz. Sizin özellikle Diyarbakırda, Güneydoğuda ve Batıda göstermiş olduğunuz bazı adayların amel defterine bakıldığında gerçekten insan insanlığından utanır ve hicap duyar. Geçmişleri siyasi kirlenmelerle çıkar ve vurgun şaibeleriyle dop dolu bir macera sahiplerini yanınıza çekmişsiniz ve böylece size teşekkür etmek lazım; çünkü CHPnin tarihi gerçek kimliğini böylece ortaya koymuş oluyorsunuz. AK Parti lideri Başbakan Erdoğan, size ne kadar cevap vermeye çalışırsa çalışsın, sizin yalan dolan uyduruk ifadelerinize karşı maalesef gerçekleri ortaya koyamaz. Çünkü tüm çabalarımızla bir çırpıda birkaç iftira uydurarak hepsini yok etmeye bire birsiniz. Başbakanı televizyon oturumuna davet ediyorsunuz; ama Başbakanı değil de lütfen bu yöre insanının belirli bazı kanaat önderlerini çağırsan başta ben Mehmet Ali Altındağ olmak üzere, buyrun kamuoyu karşısında oturalım.. Başbakan yerine bu halk size gereken cevabı verecektir. Artık yeter, söz milletindir bırakın bu millet rahat yaşasın. Kin kusmaya, nefret etmeye, kavgaya, küfre, ahlaki olmayan davranışlara bu milletin tahammülü artık yoktur. Sevgili okurlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, TOBBde yaptığı konuşmadan ibret veren ve gerçekten insanları derinden düşündüren tarihi birçok gerçeği özetleyerek burada sizinle paylaşmak istiyorum. Başbakan diyor ki: "Ben 1960 darbesini hayal meyal hatırlıyorum, babam o günleri anlatırdı. Hayat mecmuasındaki Menderesin idama götürülüş sahnesi gözümün önünden hiç silinmedi. Ardından 12 Martları, 12 Eylülleri, 28 Şubatları yaşadık. Onlarca seçim gördük, hükümet gördük, Başbakan gördük belki hepsinden fazla siyasi krizler, ekonomik krizler, terör ve çatışmalar gördük. Biz partimizi kurarken ve 3 Kasım seçimlerine girerken en önemli hedeflerimizden bir tanesi Türkiyeyi o bizim yaşadığımız aksak demokrasiden kurtarmaktı. İleri demokrasiyi tesis etmekti. Siyaseti haksız etiketlerden, haksız lekelerden temizlemek gibi bir amaçla yola çıktık. Siyaset ve yalan birbirinden ayrılmayan iki kavram haline gelmişti, siyasetçiyle güvensizlik aynı şekilde birbirinden kopmayan iki kavram haline gelmişti. Bu millet açık söylüyorum, siyasette doğruluğa, dürüstlüğü, sözünü tutan, yalan söylemeyen siyasetçilere hasret kalmıştı" Bu gerçekleri dile getiren Başbakana katılmamak mümkün değil. Bizim de yazıma başlık olarak koyduğumuz "Gerçek Kimlik Sorunu ve Türkiye" Evet, Türkiye ne çekmişse siyasi münafıkların, ajan, piyon Mossadın uşakları elinden CIAnın tarihi KGBnin hain uşakları yüzünden çekmiştir. Nitekim Başbakan da diyor ki: "Açık söylüyorum, bu ülke ne çektiyse dün dündür bugün bugündür anlayışından çekmiştir. Sizler sanayinin içinden geliyorsunuz, kim ne veriyorsa ben beş fazlasını veriyorum siyasetinden ve batıl anlayıştan bu ülke çok çekmiştir" Başbakanın 6 sayfadan ibaret olan konuşmasının özetini burada sizinle paylaşırken, devamını da peyder pey siz değerli okurlarımıza sunmaya çalışıyoruz. Ancak Türkiye çeteler, mafya, rüşvet, hukuksuzluk, hırsızlığın kol gezdiği bir ülke haline gelmiştir. Hem de bürokrasinin ve devletin en önemli bazı kurum ve kuruluşlarının bünyesinde türeyerek, büyüyerek oluşmuştur ve oluşmaya devam ediyor. Bakınız, dün Ankara-Diyarbakır bağlantılı çok büyük bir çetenin Diyarbakır polisi tarafından çökertildiğini biliyoruz. Ama neticenin ne olduğunu, olayın gerçek yüzünü, kimlik ve isimlerinin gizlii tutulması ayrı anlam içeriyorsa da, her şeyden evvel Diyarbakır polisinin bu başarısını da kutluyorum ve tebrik ediyorum. Bu yazı serimiz devam edecektir. En derin saygılarımla.