GÜNEYDOĞU’DA NELER OLUYOR NELER?!! (V)
Eklenme: 10/17/2014 12:00:00 AM

Sevgili okurlar.

Dün aynı bu köşede sizinle paylaştığımız "gizli kalmış önemli konuların" bugün de ikinci bölümünü aktarmak istiyorum.

Dünden devam diyerek.

Dünkü yazımızın sonunda;

Demokratik sosyal bir hukuk devleti hiçbir zaman kendi halkıyla, kendi tabasıyla kavga yapmaz, ihtilafa düşmez, çelişki yaratmaz, kuşku ve endişelere neden olmaz? demiştik.

Ve aynı zamanda "hastalıklı terör illetini" bünyesine taşıyamaz.

Gerçekten çağdaş hukukun üstünlüğüne inanan ve halkının hatta tüm insan hak ve özgürlüğünü ön planda tutan, her şeyini hukukun ve yasaların hakkaniyeti altına alan sosyal devletlerin yegne hedefi, maddi ve manevi kalkınmadır, diğer dünya devletleri üzerindeki üstün seviyede mücadele etmesidir.

Yoksa bayatlamış, eskimiş, çağdışı kalmış, kupkuru bir ırkçılığa dayalı anayasayla ve onun bünyesindeki yasalarla ve kanunlarıyla çelişen yönetmeliklerle veya devletin önemli kurum ve kuruluşların vesayetleriyle devlet yönetilemez, hukukun üstünlüğünü koruyamaz ve böylesine yanlış uygulamalarıyla terörün her an için doğması, ülkenin her tarafına yayılması, bize göre mukadderdir.

* * *

Bakınız, 13 Ağustos 2010 tarihli Diyarbakır Söz Gazetesinde yayımlanan "4 GÜNDÜR BULUNAMADI" başlıklı yazımızın bugün de ikinci bölümünü size sunmak istiyorum.

Ne var ki Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü devleti, birçok önemli kurum ve kuruluşlarıyla böylesine olumsuzluklarla karşı karşıya bırakılmıştır.

Bu olumsuzluklar hiçbir zaman aziz milletimizin zihninden silinmiyor.

Öylesine bir hal almış ki, vatandaş artık kendi devletine iyi bir gözle bakmıyor ve iyi niyet de besleyemiyor.

(Yani yapılan her şey şaibeli)

Neden?

Devlet kendi milletinin vergisiyle ve bütçesiyle tüm kurumlarının ihtiyaçlarını temin etmekte olduğu halde, milletin o imknlarıyla dönüp, milletiyle çarpışıyor, kavga durumuna giriyor ve Ortadoğu devletçiklerinin baasçı, solcu partilerinin mecrası pozisyonuna girmiş oluyor.

Artık vatandaşın şikyeti hiçe sayılıyor, toz olup gidiyor.

(Görülen lüzum üzerine)

Ne Emniyetin MOBESE kameraları işleniyor, ne de görev yapıyor.

Ne de askeriyenin TERMAL kameraları.

Her nedense bu mübarek (!) iki önemli devlet aracı dahi zaman zaman yan çiziyor?

Bu iki aracın plakaları verildiği halde dört günden beri MOBESE kameralarından hiç mi geçmedi, geçmişse nerede?

Geçmemişse o zaman JİTEMin bazı gizli garajlarına mı saklandılar?

***

Nitekim zaman zaman bu köşemde hep dile getirdiğim gibi bugün yine aynısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Solcu Marksist, Leninist, siyon emperyalizminin birer kapı kolu durumuna düşen baascı partilerin liderleri, Arap dünyasını adeta bütün o zenginlikleriyle dünya emperyalizmine ve haçlı zihniyetine peşkeş ettirmiştir.

Aşırı Arap ırkçılığının faşizan tutumları Firavun ve Ebu Cehil tipi liderlerin gölgesinde yok olup gitmiştir.

Aynı Türkiyemizin de tarihi "solcu enternasyonal sosyalist, kemalist" CHPnin hegemonyasına girmiş bir TSK, kışla pozisyonunu unutmuş, adeta siyasete soyunmuş.

27 Mayıs 1960tan beri her 10 yılda bir şantajcı cuntacı generaller tarafından darbeler yapılmıştır.

Anadolu insanı üzerine adeta bir tehlike çanı çalmaya neden olmuşlardır.

Bu paralelde maalesef devletin ikinci bir erki durumunda olan Yargının bazı bölümleri de aynı anlayışla, aynı zihniyetle hareket etmektedir.

Hukukun üstünlüğü denilen bir kavram artık yok denilecek düzeyde.

çünkü ciddi bir şekilde zedelenmiş, saf dışı bırakılmış, tozlu raflara atılmış gibi.

Hep yanlı ve ideolojik kararlar siyaset ve TSKnın Ergenekon terörüne mensup generallerin adeta savunucusu durumunda olmuştur.

Namuslu, dürüst, şerefli, izzetli birçok hakim ve savcılar, bu anlayışı taşımayan görevini kutsal bilen bu kişiler de dışlanmış durumda.

Zaman zaman HSYKnın manevi baskı ve tehdidi altına girmiştir.

Durum böyle olunca, insanın aklına gelen şu; Bu devlet nereye gidiyor?

Bu ülkenin hali ne olacak?

***

İşte bakınız sevgili okurlar.

Ahmet Altan dünkü köşesinde çok çarpıcı gerçekleri dile getirmiştir.

Onları sizinle paylaşmak istiyorum.

Tümü olmasa da önemli paragrafları özetleyerek sizlere sunmak ve o paralelde kendi görüşlerimi de ifade etmek istiyorum.

"Binlerce insan öldürüldü, Güneydoğunun sokaklarında"

"Sevgilisiyle el ele parkta dolaşan gençleri bile alıp götürerek işkencelerle öldürdüler.

Herhangi bir ahlaksız muhbirin işareti, en küçük bir kuşku, insanların öldürülmesine yetiyordu.

JİTEM üyesi olan en düşük rütbeli subaylar bile keyiflerince ölüm emri verebiliyorlardı.

Beyaz Torosa binen genellikle bir daha evine dönmüyordu."

Evet, Ahmet Bey doğru söylüyor.

Beyaz toros araçlar bu coğrafyada adeta birer beyaz kefen durumundaydı.

O beyaz toroslara bindirilen herhangi bir vatandaş, kim olursa olsun artık beyaz kefenini giymesine bir basamaktı, o araç.

***

Yine devam ediyor.

"Şimdi o faili meçhul dosyaların bir kısmı açılıyor. Ölümlerin hesabı sorulmaya başlanıyor.

Tam bu aşamada Emekli Korgeneral Atilla Kıyat Haber Türk TVde bir açıklama yaptı. Dedi ki, "O ölümlerin emirlerini, o dönemin yöneticileri verdi. Öldüren subaylar sadece emirlere uydular."

Korgeneral Kıyat sıradan biri değil.

Ordunun zirvelerine yükselebilmiş, devleti ve orduyu bilen birisi, söylediğini bilerek söyleyen biri.

Subayların emir alarak da olsa insanları sokaklarda işkence hanelerde, dere kenarlarında, köprü altlarında vurmaları onların suçlarını hafifletmez.

Nazi celltlarının hepsi de emirle öldürdüler, ama bu durum onları suçluluktan kurtarmadı.

Kendisine bir sivili sokakta öldürmesi için "emir verilen subay askerliğe de yasaya da aykırı olan bu emre itiraz etmezse suçlu duruma düşer ve bu suçun hesabını verir."

Zira hiçbir makamın cinayet suçu karşısında dokunulmazlığı yoktur.

Kimse gidin Kürtleri öldürün diye de emir veremez.

Sayın Altan şöyle ilave ediyor;

"JİTEMCİ subaylardan, eski ülkücülerden, mafyadan oluşmuş ölüm mangaları oluşturarak insanları öldürtemez.

Korgeneral Kıyatın sözlerinin ne anlama geldiğini anlamak için Susurluk dosyasını da yeniden açmak gerekir.

Sadece asker ve politikacılar değil. O dönem bu cinayetlerin üstünü örten soruşturma dosyalarını savsaklayan, görevini yapmayan savcılar da yargıçlar da bu soruşturmaya dhil edilmelidir.

Korkunç bir Kürt kıyımı yaşadığımız o dönem bu toplumu da bu devleti de mahvetti, çürüttü.

Mafyayla ilişkili generallerin, Yargıtay başkanlarının, MİT görevlilerinin, subayların ortaya çıkmasına neden oldu.

Devlet görevlileri bir yandan Kürtleri öldürürken, bir yandan da paylaşamadıkları uyuşturucu paraları için birbirlerini öldürdüler.

Bunları unutmaya hakkımız yoktur.

Hemen hemen herkesin ailesinden birinin bu korkunç kıyıma kurban verildiği o dönem için Kürtlere unutalım gitsin diyemeyiz."

***

Evet, sevgili okurlar.

Sayın Altanın tespitleri tarihi tespitlerdir, gerçektir.

Hiç kimse bundan zerre kadar kuşku duyamaz.

Kuşku duyanlar olursa mutlak bir gaflet ve dalalet bataklığına girmiş, gafil kişiliksizliğe sahip olan insanlar olabilir.

Zira bu ülkenin bütünlüğünü zedeleyen terör örgütleri olarak millete lanse edilmiş ise de kesinlikle hiç de öyle değildir.

Aslında bütünlüğümüze halel getiren, varlığımızı tehlikeye sokan, coğrafyamızı bölünme aşamasına getiren hain eller, siyonizmin ve haçlı emperyalizminin kapı kulları, kölesi durumunda olan Ergenekoncu generaller, mafya türü çalışan uyuşturucu şebekeler ve ihaleci politikacılar olmuştur.

Eğer bugün terörün ve terör örgütlerinin varlığı söz konusu ise kesinlikle bu terör haşeresi o kirli Ergenekon bataklığının altından çıkmıştır.

Güneydoğu Anadolu insanının yüzde doksan beşi Kürttür.

Tarihi Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde aynı inanca ve kültüre sahip, aynı tarihi kişiliklerini İslam bayraktarlığı altında sürdüre gelmiştir.

Bu yöredeki insanların tarihi aile terbiyeleri vardır ve aynı terbiyeleri de bugün muhafaza etmektedirler.

Ama ne var ki, şansları ters düşmüş, sistemin madrabazlığı nedeniyle fakru zaruret içerisinde kıvranıp duran bazı ailelerin çocukları aldatılarak bir hiç uğruna silahlandırılmış ve dağa çıkmıştır.

Bu coğrafyanın insanı, yani bu ülkenin bütünlüğü içerisinde yaşamakta olan toplumun bireyleri aynı inancın, aynı Kuranın, aynı Peygamberin inancıyla bir bütün olarak yaşaya gelmişlerdir ve yaşamaya da devam edeceklerdir.

Fitne unsurlarının varlığıyla hiç kimse bir yere gidemez.

Ve devletin mobese kameraları ile termal kameraları çalışmazsa (?!) bile biz bu işlerin peşini bırakmayız

Yarın da dönemin 7. Kolordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıtın, 7. Kolordu Komutanlığı Kurmay Başkanı Komutan adına kirli belgeye attığı imzasıyı deşifre ediyoruz.

En derin saygılarımla.