GÜNEYDOĞU’DA NELER OLUYOR NELER?!! (VII)
Eklenme: 10/23/2014 12:00:00 AM

Sevgili okurlar.

Elde olmayan nedenlerle yazı serimize iki günlük ara verdik.

Şimdi aynı konuyu detaylarıyla beraber ifade etmeye devam edeceğiz.

Ne var ki; bölgedeki olup biten kirlenmeler, faili meçhul cinayetler, adam kaçırmalar ve daha nice hadiseler, yaşanmaya devam ediyor.

Hem de tüm hızıyla devam etmektedir.

Zaten, komşumuz Suriye ve Irakta, Amerikanın ve emperyalist diğer ülkelerin, nasıl şiddet sürdürdüğü orta yerde.

Görünen köy kılavuz istemez!

Müslüman'ı Müslümana kırdırıyor

Bundan yüz yıl evvel "Türk ırkçılığı" adı altında cihanşümul Osmanlı İmparatorluğunu dağıtmak üzere karşısına Arapları dikti.

Arap ırkçılığına dayalı büyük ihanet şebekeleri, İslam kardeşliğini ayaklar altına aldı.

İslamın ana ilkelerini geri plana atıp İngiliz siyasetine sarıldı.

Ve Osmanlıdan ayrıldılar.

Peki, zarar eden kim oldu, İslam dünyası?

Kazan kim oldu, elbette ki İngiliz emperyalizmi?

Osmanlıdan ayrılan o devletçikler dhil, tüm İslam dünyası, bu dev "emperyalist ülkelerin" hegemonyası altında bugün inim inim inlemeye devam etmektedir.

İslam dünyası özellikle komşumuz olan Suriye ve Iraktaki insanlar hiç de "bu olup bitenlerden" ders alıp, akıllarını başlarına almıyorlar.

Büyük emperyalist güçler bugün de, petrol uğruna bu kez Arap-Kürt çatışmasını sağlamış durumdalar.

ABD ve BM büyük imknlarıyla gökten yardım paketleri yağdırıyor ve her nedense IŞİDin bölgesine düşüyor bu paketler.

IŞİD; Amerikaya teşekkür ediyoruz diyerek nispet yapıyor.

Alay ediyor güya!

Ama gerçek yüzü belli değil.

Bize göre mühimmatları bir PYDye atıyor ise öbür taraftan da IŞİDe de mühimmat desteği veriyor.

Onun için, PYDye atıp da IŞİDin bölgesine düşüyor diye Aptallık ve beceriksizliğin oluştuğuna inanmıyoruz.

Bir gözünü Kürtlere kırpıyor, diğer gözünü de Araplara kırpıyor.

çünkü mühim olan hedef yeraltı zenginliği olan petrole sahip olabilmektir.

Ve o petrolü İslam dünyasının elinden almaktır.

Keşke bugün İslam dünyasının varlığı söz konusu olsaydı.

Ama heyhat! Hiç de yoktur, sadece isim vardır.

İslam ve inanç gibi kutsal kavramlar üzerine kavram kargaşalığı çıkarılamaz.

Bazı kirli anlayışlar, emperyalist güçlerine hizmet etmek üzere böyle aptalca düşünülüyorsa da işin içinde büyük yanılgı vardır veya kasıt vardır.

çünkü hala da bu coğrafyaya ve insanlarına tarihi bir kin besleniyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Korkarım ki bu kargaşanın ucu Türkiyeye de uzansın.

Allah korusun.

Böyle bir şey söz konusu olursa Türkiye şimdiden çok büyük hazırlıklar içerisinde olmalıdır ki pusulasını savaş anında şaşırmasın.

Yoksa oyun aynı oyundur, tezgh aynı tezghtır.

Bakın, bir hafta içerisinde kaç insan yine faili meçhulden gitti.

Daha dün Silvanda DEDAŞ (Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş.)nin 10 işçisi kaçırıldı.

Paralel yapı diye Allahın her günü ailece muhafazakr polisler sorgulanıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor veya serbest bırakılıyor.

Devlet, bize göre bugün gibi böyle bir hataya düşmemiştir.

Polis, artık görev yapamaz duruma getirildi.

12 Eylül, 28 Şubat öncesi manzaralar bugün de aynen yaşatılmak isteniyor.

Bu karanlık tablo çok kötü

Barış sürecini ortadan kaldırmak için büyük bir hızla, büyük bir senaristlikle sahneye koymak istedikleri yeni senaryolar "ikiyüzlülüğü" oluşturuyor.

Gh mıhına vuruyor, gh nalına vuruyor

* * *

Gelirsek, seri yazımızın "tarihi vesikalarına!".

Bu yedinci yazımız.

Her yazıda; size bir kaç "tarihi belge" sunarak, geçmişteki bazı "karanlık yüzlerin" maskesini düşürmeye çalıştık.

Bugünkü yazımızda da yine "belge konuşuyor" diyoruz.

Özellikle, 28 Şubat öncesi.

Söz Gazetesi ve Televizyonunun mensupları " derin güçler" tarafından akıllara durgunluk veren komplolara maruz bırakıldı.

Pek tabi ki bölge insanı da.

PKKyı hedef göstererek, PKK vasıtasıyla bölgede tabiri caizse "korku ve tehdit" imparatorluğu oluşturuldu.

Ve böylece; "insanlar birbirine" kırdırıldı.

O günün JİTEMi, dönemin MİT elemanları ve derin odaklar, hep bu kavgayı körükledi.

Sahte fişlemeler, sahte itirafçılar, itirafçıların sahte ifadeleri ve dayanaksız iddialar hep sahneye konuldu.

Devlet imknlarıyla, devlet üniformasıyla!

***

Elbette ki bu millet ve hepimiz artık bu karanlık durumdan ders almış durumdayız.

Artık hep aydınlıkta yürümek istiyoruz!

Bugün gibi hatırlıyorum ve hala arşivlerimizde mevcuttur.

Belgelerle ispat ediyoruz.

Ve o gün Diyarbakırda ve bu çevrede en büyük kirlenme oyunları Jandarmadan kaynaklanıyordu.

Açık ve net olarak söylüyoruz.

çok iyi subay ve astsubaylar olduğu halde, görev onlara tevdi edilmiyordu, onlar hep dışlanmıştı.

Söz aktif olarak Jandarmada, emekli Albay Eşref Hatipoğlundaydı.

Eşref Hatipoğlu, tüm bilinmeyen yönleriyle hep karanlık tablolar çiziyordu.

Birilerinden nemalanıyordu.

Bölge insanının elit tabakasında yer alan o birileri nereyi işaret etmişse ne pahasına mal olursa olsun devlet imknını orada kullanmıştır.

Yine kendisinin itiraflarına göre; emekli olmasına rağmen belli birimlere istihbarat adı altında "gammazlama" yapıyordu.

1995te emekli olup gittikten sonra da buradaki çalışan Jandarma, hatta tüm TSK güçlerine ve komutanlarına "sözde istihbarı bilgiler" adı altında yanıltıcı yaftalar hazırlama gayreti içerisinde bulundu.

Başta 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt dahil olmak üzere dönemin Asayiş Bölge Komutanı çetin Doğanlarına kadar, Jandarma Genel Komutanlığına kadar, dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Tümgeneral Mehmet çavdaroğluna kadar, Jandarma İstihbarat birimlerine kadar, çok büyük iftira, sahtecilik ve TSKnin şeref ve haysiyetine yakışmayan, klasına yakışmayan fişlemeler yapıyordu.

Hem o yapıyordu, hem de önceden mahiyetinde bulunan bazı subay ve astsubaylarına yaptırıyordu, onların başını çeken de Cemal Temizöz'dü

İşte, değişik tarihlerde hem kendi el yazısıyla, hem de daktilo ile dönemin paşalarını yanıltmak üzere bize yönelik yaptığı iftira ve karalamalar hep devamla sözde suçlama belgesi olarak gönderiyordu.

İşte bugün o tezviratlarla dolu, o Eşrefin şerefsizce yazmış olduğu iftiraların bir örneğinin kupürünü size sunmak üzere buraya alıyoruz.

Evet, bir hiç uğruna, bizimle neyi paylaşamadığını bilemiyoruz.

Kin, garez ve nefret veya rakiplerimizden almış olduğu avanta, bizim işyerlerimize, çalışanlarımıza kadar yapmış olduğu tacizler ve ölümlere kadar her şeyi yapmıştır bu zevat!

Bugün içimiz yanıyor, elbette ki içimize düşen o günün "kor ateşi", bugün hala söndürülemiyor ve unutulamıyor.

Der demez, kamuoyunu aydınlatmak için bunları yazıyoruz ve diyoruz ki;

Ey devlet neredesin?

Lütfen görevini yap. Adalet terazini kullan, bu suçlar, bu kirlenmeler ortadan kalksın.

O günlerde kimin neleri ne kadar yaptığını, işlediği ve gerçekleştirdikleri ihanetler yanlarına kar kalmasın

Yoksa devlet bu işi yapmasa da, tarih boyunca yüce Rabbimiz tarafından günü geldiğinde "böylesi edepsizlere" hak ettikleri tokadı vurmuştur.

Ümit varız ve inanıyoruz ki; o kirli yüzler, illa ki hukukun ve adaletin şamarıyla cezalandırılacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.