GÜZEL GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR–III
Eklenme: 3/10/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili söz okurları...

"GÜZEL GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR" başlıklı yazı serimiz bugün, 3'üncüsüyle devam ediyor…

Gerçekten başlık olarak kullandığımız ifade çok kapsamlı ve derin manalara delalettir..

Genel bir duruş ve görüş olma münasebetiyle bireyinden tutun da toplumun tüm kesimine kadar, toplumu yöneten devletlere kadar, devletleri yöneten devlet adamlarına kadar bu ifade herkesi, bağlamakta ve ilgilendirmektedir.

'Güzel gören devlet büyükleri güzel düşünür ve müspet düşünür" toplumu ülkesiyle devleti beraber güzel yerlere getirir. Güzel görmeyen güzel düşünmeyen otoriteler hiçbir zaman başarılı olamadığı gibi kendi ülkesinin yararı yerine ülkesinin zararlarına neden olurlar.

Ve farkında bile olmazlar; "uğradıkları" tahribatın.

Hiç kuşkusuz ki, güzel gören ve güzel düşünen idrak sahibi her kim olursa olsun, illaki her şeyi düzgün görebilmesi için mutlaka sağlam istikametli bir inança sahip olması gerekir…

Hele ki devlet adamı için, inançla beraber ferasetli olması da şart ve elzemdir.

Devletlerini yönetenler imanlı, inançlı ve kuran inancına bağlı ferasetli müminlerden olması gerekir.

Ferasetli mümin demek; o yüce İslam Peygamberi Efendimiz (s.a.v) buyurduğu gibi...

‘’MÜMİNİN FERASETİNDEN SAKININIZ.

ZİRA MÜMİN HER ŞEYİ İMAN DÜRBÜNÜ İLE GÖREN VE UYGULAYAN KİŞİ DEMEKTİR.

ZİRA O ALLAH TARAFINDAN KALBİNE İMAN NURU İLE İMAN DÜRBÜNÜ İLE HER ŞEYİ GÖREN KİMSEDİR.’’

Bu itibarla güzel görmek ve güzel düşünmek herkese nasip olmaz.

Çünkü ana şartı ve kuralı imandan gelen keskin bir kalp gözüne sahip olması lazım.

O da "İmanın ve İslam’ın" kalbe damlayan iman damlaları ile olabilir.

Nitekim, kötüyü iyi görüp ve onu toplumuna, kendi milletine yanlış yöntemlerle, dayatmalarla enjekte eden, hiçbir otorite başarılı olamaz ve olmamıştır.

Olmasının da şansı yoktur. Zira yakın tarihimizdeki olup bitenler bunun kanıtlayıcı delilidir.

Neredeyse 90 yıldan beri değişik versiyonlarla kavramları tahrif ederek, yanlış senaryolarla devletle milletin arasını bozan…

Birbirinden fersah fersah uzaklaştıran nice politikalar ve dıştan ithal edilmiş nice yasalar vardır…

Ne yazık ki, "bu tahribatlar" yüzündendir ki, ülke bugün bu raddeye kadar gelmiştir…

Ülkeyi böylesine badirelere sokan siyaset yanlış bir siyaset olmuştur.

Halk bu siyasetten bıkmıştır.

Ki bu itibarla halk Ak Partinin lideri bulunduğu Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın "iktidarına ve yönetimine" tam destek veriyor.

Bugün, Erdoğan'ın siyasetiyle, devlet yönetiminin galip olduğu bir ülke konumuna geldik…

Gerçekten bu toplum 14 yıldan beri Sayın Erdoğan’ın gerek başbakanlığı döneminde olsun gerek cumhurbaşkanlığı döneminde olsun hep arkasında durmuştur…

Çünkü halkın tespiti şu yöndedir…

'Sayın Erdoğan her şeyi güzel görür ve güzel düşünür' diye…

14 seneden beri bu halk kararını hep bu yönde vermiştir…

Öyle inanıyorum ki, bu güven her geçen gün daha bir güçlenecektir..

Bakınız sevgili dostlar

2 gün önce yani 8 Mart…

"Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlandı.

Türkiye’nin bazı kalemşor medya mensuplarına bakıldığında kadına verilmesi gereken özgürlüğü, temek hak ve hukuku; kadını muz gibi soydurup pis boyalarla makyajlandırıp piyasaya sunma olarak gösterdiler..

Sanki kadının temel hakları buymuş gibi, topluma lanse etmeye çalıştılar..

Bazı siyaset duayenleri de aynı yaklaşımı gösterdiler…

İşte bu yanlış ve kötü düşünce demek güzel şeyleri de kötü görmeye neden olmaktadır.

Güzel şeyleri kötü gören insan veya devlet hiçbir zaman güzel düşünemez.

İllaki anti demokratik ve hukuksuzluk dayatmaları ile ülkeyi badirelere götürmelere neden olur..

Kadın batı ahlaksızlığı çerçevesinde piyasaya sunulması akla ziyan bir durumdur..

Bu da bırakın kadın temel hak ve özgürlüğünü tam tersine kadına kirli bir görüntü verdirerek rastgele hayat emtiasıymış gibi kadını bilakis küçük düşürmektir…

Oysaki çağımızın büyük allamesi Bediüzzaman Hazretleri, İslam’ın kadına vermiş olduğu değeri şöyle tarif etmektedir.

Evet, o büyük alim, Lemalar isimli kitabının 24. lemasında aynen şöyle diyor.

"Ahir zamanın fitnesinde en dehşetli rol oynayan taife-i nisaiye yani kadınlar ve onların fitnesi olduğu hadisin rivayetlerinden anlaşılıyor.

Yani ahir zamandaki fitnelerin çoğuna kadınların sebebiyet verdiği hadisçe sabit olmuştur."

Evet, nasıl ki eski tarihlerde, eski zamanlarda ‘’AMAZONLAR’’ adında gayet silahşor, savaşçı kadınlardan oluşan bir askeri savaşçılar varmış.. Bu kadınlar tarih boyunca harikalar yaratarak savaşlar yapmışlar' diye ifade edilmektedir.

Misal da hata olmasın!..

Ki aynende öyledir…

Bu zamanda zındıka komitelerinin İslamiyet’e karşı yaptığı muharebede, yani manevi savaşta, insanların nefsi emaresini planlayarak, şeytanın kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi günümüzdeki açık bacaklı kadınlarla, yarı çıplak hanımları kullanmalarıdır.

Açık bacakları ile bıçaklı bakışlarıyla ehli imana, imanlı gençlere taarruz edip, hükmen ve manen saldırıyorlar gibi, öylesine bir hal almış ki nikâh yolu sanki kapanmış durumda.

Evlenip nikâhlanan çiftler dahi çok kısa bir sürede boşanma yoluna başvuruyorlar.

Tabiatıyla meşru zeminde evlenme azaldıkça fuhuşhane gibi kadınlarla dolu kötü yuvalar artmaktadır.

Kadınları kötü yollara düşürme yolunu genişletmeye çalışıyorlar..

Çoklarını nefislerine esir edip insanların kalp ve ruhlarına büyük günahlar işletiyorlar.

Kan döktürmeden, o kalplerden bir kısmını imansızlaştırarak öldürüyorlar.

Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak o bıçaklı bacaklar ne yazık ki günün birinde cehennemin odunları olup en önce cehennemde o bacaklar yanacaklarını ve dünya emniyet ve sadakatini kayıp ettiği için yaradılış itibarı ile güvenilmez duruma düşmüş olurlar..

Öyle ki kadınlar normal bir eş bulamayacak hale gelirler..

Bundandır ki çağımızda artık evlenmeden, nikâhsız yaşam arttı.

Adam bırakın evlenmeyi kırk kadını bir erkek dahi neredeyse etkisi altına alarak kirli hayat ilişkilerine girmekten kendini kurtaramıyor.

Bu münasebetle günümüzde ister Türkiye olsun ister tüm İslam dünyası olsun ister diyar-ı küfür olsun dünyanın neresinde olursa olsun senede bir gün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilan etmek bize göre kadına zulümdür.

Kadını küçük düşürmektir…

Kadının temel görevi olan annelik görevinden saptırıp; piyasaya emtiaya olarak pazarlamak gibi edepsizlikten başka bir şey değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle..