HAİN SALDIRILAR VE UZANTILARI!?
Eklenme: 10/16/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi bugün mübarek Muharrem Ay’ının üçüncü günü…

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Eşhüru- el hurum” olarak vasıflandırdığı dört kutsal aydan biridir; Muharrem ay'ı.

Bu ay Hz. Ömer döneminde Hicri Yılbaşı olarak tanımlanmıştır…

Ve 1400 seneden beri "Hicri takvim" olarak yeryüzündeki ümmetin tüm camiası tarafından kabul edile gelmiştir.

Pek tabi ki bu ayın onuncu günü de Aşure günüdür…

Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit düşmesi…

Yine onunla beraber aile efradıyla birlikte 70 kişi orada zalim, haydut, alçak Yezidin zulmüne maruz kalmışlardır.

İşte bu olay tarihe kirli bir vakıa olarak geçmiştir…

Kıyamete kadar Âli Beyt’in mübarek kandamlaları, o yezidin, küfrün ve kirli ırkçılık taassubunun alnına yapışmış çok önemli birer kan lekeleridir.

Bu vakayı tarih boyu lanetleyen ümmetin ehlisünnet camiası, İslam ruhunu taşıdığı gerekçesiyle savuna gelmiştir ve kıyamete kadar da savunmaya devam edecektir.

Olay ne “azgınlık” ne de “korkaklık” olarak bilinen tefrit ve ifrattan uzak bir tavır içerisinde ehlisünnet ve cemaatin ne kadar gerçek manada Âli Beyt’ine beslediği sevgi ve muhabbetinin bir simgesidir ve alâmetifarikasıdır.

Rafızîliğe girmiş, hatta İslam çizgilerini aşmış, İslami hükümlerini hiç sayan Rafızîliğin ve aşırı Şia mezhebinin küfre kadar götürebilecek, sözde sevgi ve muhabbet.

Oysaki gerçek sevgi ve muhabbetten uzak bir anlayışa sahip olunduğu için, Rafizi ve Şia mezheplerini neredeyse küfre kadar dayandırmıştır.

Ehlisünnet ve cemaat ise, elbette ki Resulullahın ahfat ve torunlarını, yani neslini sevmiştir, sevmektedir ve kıyamete kadar da sevecektir.

Bu sevgi ve bu bağlılık, Kur'andan geçen sevgi ve muhabbete dayanmaktadır.

İçinde ne ifrat var ne de taffrit var?

* * *

Evet.

Bu tarihi kara leke, Âli Beyt’in o masum kanı, zulmün, zalimin, küfrün ve kâfirin, o şedid acımasızlığının alnında ebedi bir leke olarak kalmıştır ve kalacaktır.

Bu demektir ki günümüzde, İslam’dan uzak batı dünyasının, haçlı emperyalizm ile Siyonizm’in emperyalizmi altında inim inim inleyen İslam dünyasının dökülen kanı nasıl ki Âli Beyt’in kanını temsil ediyorsa, hak davayı savunmakta olduğu müddetçe aynı paralellik arz edecektir.

Keza küfrü, edepsizliği, cehaleti ve alçaklığı temsil eden terör odaklarının da aynı biçimde masum insanların kanının lekeleri de kendini medeni dünya olarak adlandıran emperyalizm devletlerinin alnından da silinmeyecektir.

Özellikle Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da ve diğer tüm İslam ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de mevcut terör odaklarının kanlı saldırılarının kan lekeleri, bugünkü küfür sistemlerinin alnından silinmeyecek ve o kan lekeleri tarih sayfalarında hep yer alacaktır.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Hz. Hüseyin’in ve onunla beraber kalan diğer Âli Beyt ve arkadaşlarının mel'un(lanetli) Yezidin zulmüyle dökülen kanı ne ise bugün şiddet yağdıran zalim terörün eliyle dökülen kanlar, mevcut sistemlerin ve antidemokratik hukuk dışı uygulamaların akıttığı kan da aynıdır.

Ve akıtılan kan tarih boyu tescil defterlerinden silinmeyecektir.

Ama ne yazık ki emperyalist küfür ve zulüm dünyasından esinlenerek başta Türkiye olmak üzere diğer İslam ülkelerinin de içinde bulunduğu mezalim ve o mezalimin gölgesinde dökülen kanlar, yıkılan nice ocaklar, hepsi hukuk dışı zulme dayalı İslam dışı rejim ve düzenlerin himayesinde yapıla gelmiştir ve yapılmaya devam etmektedir.

Zira “Görünen köy kılavuz istemez” örneğiyle yola çıkarsak, görüyoruz ki Türkiye’deki mevcut düzenin ve yüzyıldan beri süre gelen bir rejimin gölgesinde bunca dökülen masum insanların kanının karşılığı alınmadığı için buna hiçbir zaman demokratik hukuk sistemi denilemez.

Edepsizlerin yapmış olduğu edepsizliklerin yanına kar kalmaması için İslam hukukunun gösterdiği ceza hukukunun tatbik edilmesiyle adalet yerini bulur.

Eğer katilin, edepsizin, caninin, eşkıyanın saldırılarına rağmen yapmış olduğu antidemokratik mezalim yanına kar kalırsa, hiçbir zaman o hukuktan o insan temel hak ve hukukundan dem vurulamaz.

Onun semtinden bile geçilemez.

İnsan temel hak ve özgürlüklerini iddia edenler, İslam şeriatının caniye, katile vermiş olduğu cezayı hukuk dışı bir ceza olarak nitelendiren ve hukukçu olarak geçinen cahil, şekilci, hukuk hokkabazları hiçbir zaman kendilerini o günahlardan da sıyıramazlar.

Eğer bir caniye verilen gerçek ceza söz konusuysa o ceza mutlaka tatbik edilmelidir.

Bir şahsın veyahut bir örgütün yapmış olduğu cinayetler silsilesine acıyarak hak ettiği kısastan vazgeçilerek, ölüm veya idam yerine hapis cezası veriliyorsa…

İnanın, sevgili okurlar.

Bu; kamu hukukunu, yani amme hukukunu hiçe saymaktır, hatta Allah hukukunu çiğnemektir.

Gerek bir teröriste olsun, gerek eşkıyalar zümresi olsun, hak edilen ceza verilmiyorsa, hem de merhamet ve şefkat adı altında hak ettiği cezalara çarptırılmıyorsa, bu demektir ki hukuk dışı cinayetler üstü yapılan bir cinayettir.

Hem de hukuk adına, hem de rejim adına yapılan cinayetlerdir ve terörün dik alasıdır.

Zira İslam hukukuna göre “Def’ül mefasit evla min celbin menafi”

Yani zararlı ve bozguncu olan unsurların toplumdan defedilip atılması, o toplumun menfaatlerinden daha evladır ve daha öncülük kazanmaktadır.

Bu hukuki bir meseledir ve hem de ilahi hukuka dayalı bir hukuk üstünlüğüdür.

Ama siyaset alanında bazı siyasi kirli, küfre dayalı, Marksist ve Leninist inkârcı siyasi yapılanmaların gölgesinde bu işler yapılıyorsa…

Ve devlet de demokrasi ve hukukun üstünlüğü adı altında buna hak ettiği dersi veremiyorsa…

O devlet hiçbir zaman geleceğinden bir şey bekleyemez.

Gittikçe toplumu badireler çukuruna doğru itmektedir.

***

Yazımızı sonlandırırken, siz değerli okurlarımızı “Maide” suresinin 15 ve 16. Ayetlerinin yüce mealiyle baş başa bırakıyorum.

Bu iki ayetin yüce mealleri aynen şöyledir;

15- “Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir”

16- “Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir”

Demek anlaşılan budur ki Kur’an hükümlerine sımsıkı sarılan bir toplum, milletiyle devletiyle beraber hidayet yolundadır ve Allah’ın rızasına tabi olmak üzere daima müreffeh bir hayat kazanacaktır…

Küfrün karanlıklarından, nurun aydınlığına ve mutluluğuna gidecektir.

Allah da o kullarına sirat-ı müstakim denilen dosdoğru yolu iletecektir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.