HALK İÇİN DEVLET, ADALET İÇİN HUKUK!? (10)
Eklenme: 12/29/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Bugünkü sohbetimizde yer alan çağdaş, evrensel demokratik bir Türkiye’nin yüz karası diyebileceğimiz resmi evraklardaki askerin eliyle Güneydoğu’da yapılan sahtekârlığın, istismarın ve karalamaların benzerine rastlanılmamış ibret levhalarını size sunmak istiyorum. İnanıyorum ki siz değerli okurlar ve Türkiye kamuoyu benim gibi düşünen kimseler olarak bu tarihi dokümanları okudukça Türkiye’nin nereden nereye geldiğini ve cumhuriyet tarihi boyunca nelerle karşılaştığını, devletin, resmiyetin şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüce üniformasını kirleten ve onun gölgesinde nasıl pis işler yapıldığı karşısında dehşete düşeceksiniz.. Ve diyeceksiniz ki; “biz ne badireler geçirip-yaşamışız” diye.. Bakınız, sevgili okurlar. Bölgemiz olan Güneydoğu özellikle Diyarbakır’ımız son 10 yıl içerisinde her gün biraz daha demokratikleşmeye adım adım ilerlemekte.. İşte bu demokratikleşme ve gerçek hukuk devleti olma mekanizmasının işlemesiyle birlikte, geçmişe yönelik gizlenmiş hasıraltı edilmiş, adeta devletimize kara leke olarak tarihe geçmiş çok büyük skandalları bu köşede sizlere aktarmaktayız.. Ama ne çare ki 10 yıl içerisinde demokratikleşmeye yüz tutan bir Türkiye’nin yasama kurumu durumunda olan TBMM soruşturma komisyonları her nedense tam manasıyla bu tür gizli, fesat ve fitne unsurlarının üzerine gitmemektedir. Gitmeye de pek niyetli görünmüyor. Bu teenniler (erteleme), vurdumduymazlıkların daha ne zamana kadar devam edeceğini bilemiyoruz. Yalnız buradan bu uyarıyı yapmadan da geçmek istemiyorum. Eğer, sen elini çabuk tutmazsan her an için birileri elini çabuk tutabilir ve Türkiye’nin, bu güzel vatanımızın temiz topraklarını tıpkı Suriye gibi devletçilik adı altında faşizan tutumlarıyla bilinen birileri gelip bu toprakları, masum insan kanlarıyla kirletebilecektir. Nitekim yakın tarihimiz bunun yabancısı değildir. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek yüz binleri aşan masum insanların kanı özellikle inancımızın temel direkleri, milletimizin yegâne dayanakları durumunda olan çok büyük ulemalar yok olup gitmiştir. Bilindiği üzre özellikle bir ülkeyi, bir milleti sindirebilmek için hazırlanan hain planlar doğrultusundak öncelikli olarak ulema kesimine el atılır ve onlar yok edilerek hedeflerine ulaşırlar..(!) Nitekim iki gün önce Suriye’nin Humus ilinde büyük bir din âliminin kurşuna dizilerek öldürülmesi, bunun bariz kanıtıdır.. Ki Humus ahalisi her türlü ölümü göz önüne alarak Türk bayraklarıyla meydanlara dökülüp haykırmıştı.. “Kahrolsun bu faşizan zorba anlayış” diye.. Yazılı medyanın birinci sayfalarına da yansıdı, bu haykırış.. Büyük puntolarla atılan haber manşetleri şöyle; “HUMUS’TA BÜYÜK ERDOĞAN SLOGANI..” Haber içeriği şöyle devam ediyor; “Arap Birliği gözlemcilerinin Humus’u ziyareti sırasında 70 bin kişi Türk bayraklarıyla ‘Erdoğan’ sloganları atarak yürüdüler. En büyük gösteri kuşatma altında Humus’ta bir din adamının öldürülmesi üzerine ayaklanmanın başlangıcından sonraki en büyük gösterilerinden biri düzenlendi. Arap Birliği gözlemcilerinin Vali ile görüştüğü saatlerde Türk bayrakları taşıyan on binler ‘Büyük Erdoğan’ sloganları attı”

* * *

Evet, sevgili can dostlar. Her zaman size bu köşeden Türkiye’miz için, devletimiz için birer kara leke durumunda olduğu gibi, yarınlar için de ders-i ibret içeren belgeleri sunuyoruz ve sunmaya da devam ediyoruz. Bakınız, bir önceki yazımda da küpür olarak verdiğim yazıyı bugün yine ibret olsun diye veriyorum.. Bu kirli yalan ve iftiralarla dopdolu karalama belgesi; sözde Amed Eyaleti Karargâhı’nda PKK adına Dr. Ali’nin imzasıyla bize yönelik hazırlanmış ve sözde askerin eline geçmiş ve asker bununla bizleri gözaltına alarak arşivlerimizi tümüyle yağmalayarak bürolarımıza ve işyerlerimize keyfi olarak baskın yapılmış. Biz bunu hazmedemeyerek yargı yoluyla sahteciliği ortaya çıkarınca bu kez her iki elimiz onların yakalarında olmuş, kendini kurtaramayınca bu kez devleti kullanarak yalan, dolan yazılarla devletin savcılarını bile susturmaya çalışmışlar. Bakınız, Bu belge Dönemin 7. Kolordu Komutanı Korg. A. Cahit Sarsılmaz’ın imzasını taşımaktadır. Ve ibretle şöyle diyor; “7. Kolordu Komutanlığı askeri savcıya” ilgi tutarak şöyle devam ediyor; İlgi: 02/06/2006 tarih ve 2006/36 sayılı yazınız, ilgi yazı ekinde gönderilen 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılık kararının komutanlıkça görüldüğüne dair 353 sayılı yasanın 52/2. maddesi gereği düzenlenen belgedir. İmza: A. Cahit Sarsılmaz Korg. Kolordu Komutanı” Askeri savcılığın 02/06/2006/36-28 tarih ve sayılı yazının muhtevası şudur; Suçlanan suçlular ve suçun cinsi: Sahtecilik” Evet, bu sahtecilik suçunu işleyen şüpheliler kimler? 1-Emekli P.Kur.Kd. Albay Erhan Tavşancı 2-Emekli P.Kur.Kd. Albay Reha Şatana 3-J.Yb. Ali Osman Calasın 4-J.Kd. Başçavuş Ali Kaya Bu listenin kapsamındaki sahtecilik suçunu işleyen yani kendi vatandaşı hakkında illaki suçlamayı getirmek için askere yönelik 353 sayılı yasanın 53/2. maddesi gereğince görülen lüzum üzerine böylesi sahtekârlık yapılabilir, manası taşımaktadır. Her ne pahasına olursa olsun, her nerede olursa olsun. Sıkıyönetim dönemlerinde veyahut 12 Eylül’den sonra oluşa gelen 28 Şubat edepsizlikleri paralelinde böylesine iğrençlik levhalar herhangi bir vatandaş hakkında düzenlenebiliyormuş. Onun için dönemin 7. Kolordu Komutanı A. Cahit Sarsılmaz’ın imzasını taşıyan fetvacı yazısıyla bu dört tane sahtekâr subay ve astsubayları kurtarmaya çalışmıştır. İşte ibretlik tarihi karanlık girişimler hep böyle oluşa gelmiştir. Ne çare ki sözüm ona milli iradeyi temsil eden yasama kurumu durumunda olan TBMM özellikle iktidar partisi hep bunlara suskun kalmıştır ve hala da suskunluğunu korumaktadır.

* * *

TEMİZÖZ İSMİ NASIL GÜNDEME GELDİ?

Albay Cemal Temizöz ismini Türkiye ilk kez 1992-1994 arasında duydu. Temizöz, ölüm kuyularına insanların atıldığı iddialarının gündeme geldiği bu yıllarda Cizre İlçesi Jandarma Komutanı iken tanınmış. Ondan sonra 1996 ile 2000’li yılları arasında Levent Ersöz ile birlikte bu sefer Diyarbakır’a geliyor ve burada görev yapıyor. Diyarbakır’da ise yine PKK itirafçıları ile işbirliği yaparak PKK adına çok önemli yaftalarla dopdolu kirlenme çamurunu rasgele vatandaşlara atıyor ve bunlarla besleniyor. Temizöz’ün gözaltına alınmasında Ergenekon soruşturması ve bununla koordineli yürütülen ölüm kuyuları soruşturmasında Diyarbakır’da gözaltına alınan bazı şüphelilerin Temizöz’ün ismini vermesi ve pek çok olayın sorumlusunun Temizöz olduğunu ileri sürmeleri etkili oldu. Cizre ve Silopi’de kazılması gerçekleştirilen kazılarda çok sayıda kemik ve elbise parçasına rastlanmıştı. Temizöz, Ergenekon soruşturmasının tutuklu şüphelisi Levent Ersöz ile de mesai arkadaşı olarak tanınıyor. İddialara göre bazı faili meçhullerin talimatını bölgede görev yaptığı dönemde Ersöz verirken bu talimatları Temizöz uyguladı, ismi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da yer almıştır. Evet, bu tarihi bilgiyi kamuoyuna yansıtan JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’dır. Aygan, yine onun itirafıyla JİTEM’de tam on üç sene görev yapmıştır. Bu anlattıklarımız Cizre-Silopi arasında olup biten tarihi vesikalardır. Ama Diyarbakır’da ise bu kez dönemin DGM Başsavcısı Nihat Çakar’ı, yine dönemin MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören ile 7. Kolordu Komutanlığı bünyesinde bulunan iki tane Kıdemli Kurmay Albay ve Mutkili Ali Kaya ittifakı içerisinde failiyetlerini sürdürmüştür.. Başta itirafçı Nafiz Çapan, Nizamettin Özturan ve daha başka itirafçıları etrafına alıp faili meçhul işlevleri yapmıştır. İşte gönül arzu ediyor ki, Türkiye artık bunlara ve bunların uzantılarına yeter desin... Bakınız, daha bir hafta önce internet üzerinden Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Başbakan ve ailesi hakkında yapılan kirli girişimler. Her ne kadar Genelkurmay bunu inkâr ediyor ise de, ateş “olmayan yerden duman çıkmaz” misali.. Vaka tarihi bir gerçektir. En derin saygılarımla.