HALK İÇİN DEVLET, ADALET İÇİN HUKUK!? (4)
Eklenme: 12/19/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Bilindiği üzere , HALK İÇİN DEVLET, ADALET İÇİN HUKUK başlıklı yazı serimizin bugün dördüncü bölümündeyiz. Bir önceki yazımızın son bölümünde; Albay Cemal Temizöz ve Albay A. Kerim Kırca ile ilgili JİTEM Elamanı Abdulkadir Ayganın anılarından bir bölümü size aktaracağız demiştik. İşte buyurun, derin Albayların derin sırlarından bir bölümünü daha burada özetlemek suretiyle aktarıyoruz. Aygan şöyle diyor: Adem cezaevinde iken kendisi gibi itirafçı olan Cihan İşlek adındaki Cizreli bayanla evlendi, onların evini de bizim kalmakta olduğumuz Kurdoğlu Lojmanlarına taşıdılar. Cihan İşlek lojmanda kalırken eşi Adem Cizrede kontra faaliyetleri yürütüyordu, ayda bir kere evine uğrardı. Hıdır Altuğ ise Dersim Çemişgezekli idi, kollarında yıllar öncesinde yakalandığı operasyonda patlayan bir el bombasının şarapnel parçaları duruyordu. Ameliyatı riskli görüldüğünden bu parçalar çıkarılamamıştı. Bu ekip Cizre, Şırnak, Silopi, İdil, Midyat, Suriye sınır bölgesinde ve Güney Kürdistana yönelik kontrgerilla faaliyetleri yürütüyorlardı. Sonradan bu ekibe Beytüşşebaplı Sefer Bildik de dahil edilmişti. Zahodaki birçok Kürt insanının ölümüne ve yaralanmasına sebep olan bombalama eylemini Sefer Bildik gerçekleştirmiş olduğunu söylemişti. Onlar yol kenarında konuşurken ben arabada oturuyordum, bir süre sonra yanıma gelerek bahsettiğim Cizreli milis sorumlusu budur. Bunları kandırıp JİTEMe götürelim diye teklifte bulundu, ben de onayladım. A.Hakim onlara bizim arabayı takip edin, şehre gidip bir çay içelim, diye seslendi. Mele İzzettin de kabul ederek peşimizden Saraykapıdaki JİTEMe geldiler. Arabalarını park ettirip içeriye davet ettik. Onlar girişteki misafirhanede beklerken biz A.Kerim Kırca binbaşının makamına çıkıp durumu bildirdik İNTİHAR EDEN ABDULKERİM KIRCA DA ONLARLA BİRLİKTE Abdulkerim Kırca Timdeki diğer rütbelileri çağırıp misafirhanede beklemekte olan şahısları hücreye atmalarını emretti. Mele İzzettin ve şoförü tuzağa düşürülmüşlerdi. Hücreye atıldılar ve birkaç gün Tim personeli tarafından işkenceyle sorgulandılar. Ben ve Abdulhakim Güven namı diğeri Ferit Altun, bu sorgulamaya katılmamıştık. Üç dört gün sonra sorguları bitince şahısların gözleri ve elleri bağlı olarak iki sivil araçla Diyarbakır dışına Siverek tarafına götürdük. Diyarbakır Siverek karayolunun il sınırı civarında yol kenarındaki Karayolları Şantiyesine ait büyük bir çukurda Abdulhakim Güven tarafından susturucu takılmış tabanca ile kafalarına birer kurşun sıkılarak öldürüldüler. Sonra da sivil memur Kemal Emlük tarafından üzerlerine benzin mazot karışımı dökülerek yakıldılar. Bunu yapmaktaki amaç cesetlerin teşhis edilmemesi içindi. Olay yerine yakın küçük bir köy vardı, o gün hava biraz sisli olduğu için kimse bizi fark edememişti. Olay yerinden Diyarbakıra dönerken arabamda birisinin ceketinin kaldığını fark edince yol kenarına attık, bu şahıslara ait station toros otomobil JİTEMde alıkonularak kullanıldı. Güven ve Altuğ bir gün Cizreden bir beyaz station Renault marka araba getirdiler, plakayı çıkarmışlardı. Arabayı Diyarbakır Saraykapıdaki JİTEMe getirdiler, kime ait olduğunu bilmiyorum fakat infaz edildikleri bir kurbana ait olduğunu tahmin ediyordum. Arabayı Cizreden Diyarbakıra kadar susuz getirdiklerinden, motor üst kapağı çatlamış ve contalar yanmıştı, sonra bu arabanın tamiri Jandarma Bölge Komutanlığı kademesinde yapıldı. Bu ve başkaca el konulan arabalara sabah plaka takılıp JİTEM personelince kullanılıyordu, polis kontrollerinde resmi mühür ve imza bulunan resmi JİTEM kimlikleriyle rahatça geçilirdi. Polis bu durumlarda araçtaki şahısları ve araçları kontrol edemezdi. Bazen kontrole yeltense de anasından doğduğuna pişman edilirdi

* * *

Evet, sevgili okurlar. Bu bölüm tarihi JİTEMin derin sırları yavaş yavaş kamuoyuna yansıtılmak üzere grup medyamız kollarını sıvadı. Daha nice nice sırları bu köşede ve gazetede sürmanşet, manşet ve yorum köşelerimizden çok çarpıcı bilgi ve belgelerle sunmaya devam edeceğiz. Tüm bunları bir yana bırakmakla yetinelim; ama akla gelen şu soru ki henüz bir türlü bu sorunun cevabını biz de bulamadık, bulmuşsak da şimdi yazmayacağız. Ama Cemal Temizözü, Hıdır Altuğu, Abdulhakim Güveni yargılamakta olan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama sürecinde olup bitenlerden kimsenin haberi yok; ancak olsa olsa kulaktan dolma veyahut orda mevcut olan müdahil bazı avukatların gördükleri ve not olarak aldıkları çok önemli bilgiler basına sızdırılmıyor değil. Ama her nedense duruşma evrakına tutanağına dökülen herhangi bir bilgi yok. Neden mi? O da apayrı bir soru. Oysaki hukukun üstünlüğünü kendisine ilke eden adaletin üstün kariyerini bünyesinde taşıyan Türk yargılama sistemi bu yönde şeffaf olmalıdır. İşte görünen odur ki bu yargılama şekli hiç de şeffaf değildir. Her ne kadar bu tür yargılamalarda hâkimleri şaibe ve töhmetlerden kurtarmak için hâkimin takdiri diye bir kural ve kavram var ise de büsbütün bu hâkimin takdiri sınırsız değildir. Zira aleyhte veya lehte bulunan deliller ve ispatlı dokümanlar veyahut gerçekleri söyleyen tanıklar varsa bunların ifade ettikleri gerçekler kesin delil olmazsa bile ama karine bile dahi olsa hâkimin takdirinin burada ne derecede geçerli olduğunu bilemiyoruz, o da ayrı bir soru işareti. Evet, yukarıda belirttiğimiz gibi Abdulkadir Ayganın yazdıklarına göre Dersim Çemişgezekli Hıdır Altuğ, PKK örgütünde aktif bir eleman iken yaralandıktan sonra JİTEMe teslim olup tedavisi yapıldıktan sonra Albay Cemal Temizöz ve Ali Kayanın mahiyetinde itirafçı bir PKKlı olarak çalışmıştır. Keza Abdulhakim Güven de. Sormazlar mı bu itirafçı militanın Diyarbakırlı işadamı Ali İhsan Kayanın o dönemlerde çalışanı ve koruması durumunda olan ve yine Kayanın ifadesine göre Altuğ bizim maskotumuzdu demelerine rağmen ve Altuğun yüce mahkemeye bu firma sahibinin ve avukatı olan zatın aleyhinde vermiş olduğu ifadeye göre bunlar birer şüpheli (sanık) durumunda olması gerekirken birer tanık olarak dinlenilmesi; yargının, adaletin, hukukun birer ibretlik numunesi olması gerekmiyor mu? Dahası peki meşhur Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde yıllar yılı istihbarat şube amiri olarak çalışan Hanefi Avcının Ergenekon davalarından Silivride tutuklu bulunurken, apar topar gelip onun da tanık olarak dinlenmesi Ya bir de o dönemlerde Recep Güven isimli Diyarbakır Emniyet İstihbarat Şube Müdürü olarak çalışmış, şu anda Siirt Emniyet Müdürü olan bu zatı muhteremi(!) getirip tanık olarak ifadesine başvurmasının sebebi mucibesi.. Onu da bilemiyoruz.. Ama bizce hem şaibeli hem düşündürücü hem de birilerini suçtan kurtarma planları gibi değişik sorulara sürükleyici bir neden değil midir bunlar? Zaten ben burada bunları yazarken kesinlikle adaleti, yargıyı herhangi bir yargı mensubunu töhmet altına alıp herhangi bir şekilde zımni bir isnadım yoktur olamaz da. Ama bu da bir gerçektir ki Sayın Başsavcı Durdu Kavakın dönemlerinde zaman zaman sanıkların tanıklık durumuna sokulması ve birilerini suçtan kurtarma planlarının uygulanılması söz konusu olmuştur.

 

Nitekim geçmişe yönelik dosyanın esasa dayalı sayı numarasını şimdilik hatırlamadım ama bir inşaat bünyesinde bazı elemanlar tarafından büyük çaplı bir mazot hırsızlığı yapılırken zincirleme yakalanan beş tane suç ortaklarından tüm sabit delillere rağmen ve keza itiraflarına rağmen sanıklıktan çıkarılıp tanık olarak iddianameye konulmaları ve yalnız Ferdi Aslan isimli tek bir insanı fail ve suçlu olarak göstermesi bu da 5. Asliye Ceza Mahkemesinin arşivlerinde mevcuttur. Hatta yanlış değilsem dosya hala da Yargıtaydadır. Hani anayasamızın beşinci maddesinde vurgulanan yasa gerçeği şöyle anlatmaktadır. Madde 5: Devletin temel amaç ve görevleri Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma, kişilerin ve toplumun refahını sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır. Yani devlet, ferdin hayat mücadelesini kolaylaştıracaktır. Ferdin insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşaması gerçekleştirilecektir, bu sosyal devletin görevidir Evet, bu anayasa hükmüne göre birilerini suçlu olarak görüldüğü halde suçunu örtbas edercesine sanıklıktan tanıklığa dönüştürüp yalan yamalak uydurma tanıklarıyla eş dost olarak bilinen resmi adamları da getirip dostlarını kurtarması için mahkemece tanık olarak dinlenmeleri bizce anayasanın bu hükmüne aykırıdır. Anayasanın belirttiği gibi, kişinin temel hak ve özgürlüklerini üstlenen bir hukuk devleti çifte standartlığa giremez. Hele hele yargı ve adalet kurumları olsa hay be hay buna çok dikkat etmesi gerekir. Anayasa kurallarıyla çelişen yasa kuralı hukuk devleti ilkesinin çiğnenmesi sonucunu doğurur. Oysa anayasaya aykırı olmamak, hukuksallık yönünden zorunluluktur. Ve kaçınılması olanaksızdır. Hâkimlerde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik güvencesi esaslarına göre görevlerini yerine getirirler, gerçeklerde bir bütünlük taşıyan görev güvensiz bırakılırsa o zaman o yüce makam anlamını yitirir demektir. Bu nedenle adaletin bağımsızlık ve güvenceli birbirinden ayrı düşünülmesi olanaksız bir hâkimlik gereğidir. Hâkimlik mesleğinin bu temel hukuksal niteliği kaynağını anayasadan alan bir egemenlik olgusudur. Mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlerin görevlerinde bağımsız olmaları birbiriyle eş anlamlı, biri öbürünün nedeni ve doğal sonucu sayılacak ilkelerdir. Evet, sevgili dostlar. Bu yazı serimiz devam edecektir. En derin saygılarımla.