HAYDİ ÇOCUKLAR AŞIYA!!!?
Eklenme: 1/7/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili SÖZ okurları Bu günkü sohbetimiz ülkemizde, özellikle Güneydoğu Anadoluda vuku bulan siyasal ve sosyal dengesizlikler ile karmaşa, içinden çıkılmaz hal ve durumlarla ilgili olacaktır. Zira siyasilerimizin özellikle iktidar partinin başında olan Sayın Başbakanımızın hatta Cumhurbaşkanımızın halkın huzuruna çıkıp yaptıkları konuşmaların başında ve ana stratejisinde olayların altını şöyle çiziyorlar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu işadamlarını yatırımlara yönelik büyük samimiyetleriyle çağrıda bulunuyorlar ve bu çağrılarında da haklıdırlar. Zira bu çağrının gerçekten samimi ve içten gelen bir çağrı olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Yalnız bazı uygulama ve söylemlerin birbirini tutmaması, kuşku yaratması özellikle bu yöre insanını endişeyle düşündürmektedir. Zira kuşku duymanın yaratıcı unsurları bölgede devletin önemli bazı kurum ve kuruluşlarının görevlileri halka acımasızca baskı yapmaktadırlar. Halkın devlet büyüklerinden bekledikleri imtizaç, birliktelik, sevgi, devlet ve halkın birbirine sarılma yerine tam tersine halkı devletten adım adım soğutmaya, bağımlılık bağının koparılmasına, mozaiğin çatlamasına, imtizacın çözülmesine neden olan antidemokratik uygulamaların varlığı. Bilindiği üzre bugünkü köşemize başlık olarak attığımız ifade çok manidardır Zira Tiyatrocu Zeki Alasyanın yıllar öncesinde hep böyle senaryo çiziyordu ve televizyon ekranlarında espri yapıp önemli yerlere gönderme yaparak "Haydi çocuklar aşıya" diyordu. Çocukların aşıdan korkmaması için, herkesin aşıdan geçmesi için propagandaya yönelik bir çalışma şekliydi. Sayın Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın yöremize Diyarbakırımıza teşrifleriyle gerek Diyarbakırda olan işadamlarını ve gerekse İstanbulda, İzmirde bulunan Diyarbakırlı işadamlarını bu yörenin insanına hizmet vermek üzere herkesi büyük çaplı yatırımlara yönelik teşvik ediyorlar, tavsiyede bulunuyorlar, yardımcı olmak istiyorlar. Ama heyhat bakıyoruz ki, tam tersine birileri "Hayır bu yöre insanına yatırım yapmayın, insanlar devletten kopsun, soğusun, ortam bozulsun, teröre meydan açılsın" gibi zımni antidemokratik hukuk dışı uygulamalar icra ediyorlar.. Hem de devletin gölgesinde, hem de devletin imkânlarını kanunlara uydurarak yapıyorlar. İşte bu tür keyfi ve dayatmalı uygulama halkı Zeki Alasyanın esprisi gibi şu sloganı söylemeye zorluyor. "Haydi, çocuklar bölgeye yatırım yapmaya,... Herkes hazırlıklı olsun ha.. Hemen birlikte hurra, fabrika kuralım, iş alanı açalım, istihdam sağlayalım, halkı bununla okşayalım ve devletle bu yöre insanı imtizaç bulsun, devletin ciddiyeti varlığı herkesin kalbinde ve beyninde yer alsın ve birliktelik anlayışı gerçekleşsin" Ama bir bakıyorsun ki kamyoncu Dicle çayı kenarında kum ocaklarından inşaatlara yönelik taşıdıkları kumun çilesini biz bilmiyoruz ama şoförlerden ve nakliyecilerden sormak lazım. Bi dokun, bin ah işit misali.. O yollara devlet zerre kadar yıllar yılı hiçbir el atmamış olması, köy yolu olması bırak asfaltı stabilizesi bile olmayan bir yol ne derece bir yol sayılabilir. Ama bununla beraber jandarma trafiği, sabah mesaisi başlar başlamaz hemen kum taşıyan nakliye kamyonlarının önünü keserek, acımasızca ceza kesiyorlar. Bir kamyona 6 bin lira ceza kesiyor, adam bir ay çalışsa dahi 6 bin lira kazanmamaz. İmkânsızlıklar içerisinde bir çalışma söz konusu iken devlet görevlileri de bu cezayı keserken sevinçten iki kat oluyor. "Oh be.. Ben bugün görev yaptım vicdanım rahattır (!)" diye mutluluk içerisinde akşam evine gidiyor. Birkaç km ilerleyen kamyon şoförü bu kez Seyrantepe kavşağına varmadan Silvan yolu üzerinde polis ekibiyle karşılaşıyor. Polis de bu kez "Gel buraya... Efendi sen bu yola giremezsin, senin yükün fazla, bu haliyle kum taşıyamazsın, senin bir tonun iki tonun fazladır, 6 bin TLde sen ver" Aynı kamyon bir günde eski parayla 12 milyar yeni parayla 12 bin TL gibi acımasız bir cezaya maruz kalmaktan kendini kurtaramıyor. Hal bundan ibaretken Zeki Alasyanın "Haydi çocuklar aşıya" söylemi gibi biz de burada "Haydi çocuklar bu bölgeye yatırım yapmaya(!)" Bu olay gerçekten üzücüdür ve hiç de iç açıcı değildir. Sanki birileri kasıtlı olarak bu halk, bu yöre insanı iş yapmasın, sefalet ve fakr-u zaruretten kendini kurtarmasın diye planlı bir uygulama söz konusudur. Evet, mevcut kanunlara dayalı olarak polis de, jandarmada yasalar çerçevesinde görevini yapıyor denilebilir; ama bu bir gerçektir ki silah kullanamayan, silahı kullanmasını beceremeyen birinin eline silah verirsen her an için o silahı yanlış kullanabilir ve birisinin ölümüne neden olabilir. Çünkü o silah, kullanabilecek ehliyetli insana verilmemiştir. Gerek jandarma olsun, gerek trafik polisi olsun bu tür uygulamaları bize göre kamuoyu nezdinde devletin bu kutsal bir görev uygulamasını yanlış uyguluyorlar. Ve bu yanlışı içinden çıkılmaz bir duruma sokuyorlar. Peki, bu halk nereye gitsin? Yalnız bunu hatırlatmak istiyoruz. Birçok önemli kamu kuruluşunun görevleri yıllardan beri sözüm ona yasaları uygulama zihniyetiyle yola çıkarken, tam tersine halkı devletten küstürmeye neden olmakla beraber bugüne dek zerre kadar bir caydırıcılık da söz konusu olamamıştır. Örnek mi istiyorsunuz; buyurun. Yıllardan beri Türkiye genelinde yollar üzerine trafik ekipleri ha bire uygulamada, ceza kesiyor, gerektiğinde arabaları bağlıyor; ama her Allahın günü karayollarında oluk gibi insanların kanı akıyor. Her sabah televizyonları açarken ekranlarda yaralı ve ölü cesetlerini gösteren haberleri izliyoruz. Keza Jandarma bu anlayışla sittin senedir, sözüm ona terörle mücadele ediyor, bilakis terör belası her tarafı sarmış ve sarsmıştır. Yıllar yılı köyler yıkılmış, harmanlar yakılmış, şehit verilmiş, dağdaki insanlara ulaşmış veya ulaşamamış her ne ise terörün kaçta kaçı azaltılabilmiştir. Devletin yasaları rüşvet almayı vermeyi yasaklamıştır; ama bakıyorsun ki gittikçe rüşvet atmosferi kabarıyor. Yüksek bir atmosferde yürüyor. Yolsuzluk o biçim. Bakınız, yolsuzluk, usulsüzlük, adam kayırma, rüşvet, suistimal gibi daha neler neler Gittikçe kabarıyor. Evet, sormazlar mı? Ey siyasiler, Ey milletin oyunu alıp da Ankarada eğlenenler, lüks villalarda oturanlar, sevgili milletvekillerimiz nerelerdesiniz? Hiç mi bu halkın haline acımıyorsunuz. Bu halk, bir yandan fakr-u zaruret, bir yandan terör, bir yandan da devletin kötü uygulamalarının çilesini çekiyor. Peki, siz hangi günesiniz? Bu millet neden size oy verdi? Siz bu halinizle milletin vebalinden hiçbir zaman kurtulamazsınız, Allah nezdinde dahi çok büyük bir sorumluluk taşımaktasınız. Gelin bu halkın içine girin, her platformda halkın ağzına medyanın mikrofonlarını uzatın bakınız bu halk neleri konuşacaktır. Ama yaptığınız hiç de iç açıcı değildir, ümit verici değildir. Gününüzü gün ediyorsunuz ve miadınız dolduğu zaman çantanızı alıp ya Ankaraya ya İstanbula ya İzmire veyahut herhangi bir sahil kenarına yerleşiyorsunuz.. Biriktirdiğiniz paraları yiyorsunuz; ama helal midir, haram mıdır hiç düşünmüyorsunuz. Ve tabiki Diyarbakır'da aklınıza gelmiyor. Bu itibarla halk sizi kucaklayıp bağrına basması yerine arkanızdan gülerek, esprili sözler kullanarak, bunlar milletvekili olmaktan çok birer çantacı insanlar durumundadırlar. Görüntü hiç iyi değil, uygulama iç açıcı değil, halkla devletin arasına gittikçe mesafe konuluyor. Kaş yapayım derken göz çıkarırcasına bu yöreye özellikle ilimize bir türlü bugüne dek mazbut, sağlam, yetenekli bürokratlar iş başına getirilmemiştir. Birkaç Valiler olmuşsa da onlar da son derecede uygulamalar için risk almıştır. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Sayın İçişleri Bakanımıza ithafen diyoruz ki; "Lütfen, eğer bu polisin ve jandarmanın acımasızca uygulamasına engel olmazsanız, kesinlikle bu memleketten oy aramayınız" Polis olsun, jandarma olsun yollar üzerinde adeta masum, günahsız insanların yolunu kesercesine yanlış uygulama yapıyorlar, acımasızca pusu kuruyorlar, hangi araç pusuya girse de ceza keselim, ceza kesmekten zevk duyan bir devletin varlığı düşünülemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri, bu yapılan uygulamaları birer hukuk dengesi olarak tanıyamaz. En derin sevgi ve saygılarımla.