HER ŞEYİN BAŞI ANAYASADIR!
Eklenme: 12/31/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman olduğu gibi bugün de karşı karşıya kaldığımız sorunlar oldukça büyük ve kangrenleşmiş sorunlardır.

Yıllardan beri gelen giden hükümetler, iktidarlar, diyebiliriz ki her gün biraz daha büyüyen bu sorunları aşağıya çekmek veya kökten kaldırabilmek için çalışma ve çabalarının varlığından hiç kimsenin şüphesi yoktur.

Ama tabiatıyla bir sorunu çözme arayışı içerisine girerken, mutlaka yönünü kestirmek ve bilmek gerekir.

Aksi takdirde, yönünü kestirmeden gidilen bir yol, yol değil, uçurumdur.

Hedefe ve istenilen menzile de ulaşmak da zor olur…

Tıpkı ormana girmiş ama kuzeyi, güneyi veya doğu ve batı gibi yönlerini bilmeyen kişi gibi; "yolunu kestirmesi" mümkün değildir…

Yönünü şaşıran kişi ne yaparsa yapsın, hedefine ulaşamadığı gibi bunalıma girer…

Bir yerlerden yardım istese de o yardıma ulaşamaz çünkü bulunduğu yeri tarif edemez!

Sonuçta ya kurda kuşa yem olur, ya da kış mevsiminde ise soğuktan donar gider.

Misalde hata olmasın…

Bizim Türkiye Cumhuriyeti devletimizin de ve devletimizi temsil eden gelip giden iktidarlar da aynen verdiğimiz bu örnekteki gibi bir türlü hedefine ulaşamamaktadır.

Gerçek yön nerdedir, nerede değil onu bir türlü tespit edememiştir.

Yönünü tespit edemediği içindir ki, "içten ve dıştan gelen terör belasından" bir türlü başını kurtaramıyor.

Yönünü belirleyemediği için istikrar da sağlayamıyor. İstikrar olmayınca da, sorun üstüne sorun yaşamaktadır.

Sarsıntılar geçirmektedir.

***

Demem o ki...

Mevcut rejimin içinde bir hastalık var… Ve bu yön belirleyememe hastalığı ne yazık ki devletin vücudunu sarmıştır.

Bir türlü de teşhis konulamıyor…

Ya da konulmak istenilmiyor.

İşte bu nedenledir ki; bu hastalık kangrenleşmiş vaziyette, o gövdeyi hızla ölümcül noktaya taşımaktadır.

Bizim mevcut rejimden gelen bu illet, bu hastalık hiç kuşkusuz ki, mevcut anayasadır.

Hastalığın başmüsebbibi…

Yıllardan beri insanları birbirine düşüren…

Ülkede dostluk, kardeşlik, barış gibi simgeleri yok eden…

Hep düşmanlık, kavga, terör, anarşi, ekonomiksel olsun, kültürel olsun, ahlaki olsun, her ne olursa olsun çöküntülere neden olmaktadır…

Ülke ve devlet gücü ilerlemesi gerekirken, ya yerinde saymaktadır, ya da gerilemektedir.

***

Evet, mevcut anayasanın, insan temel hak ve özgürlüklere aykırı bir anayasa olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Batı dünyasının vesayeti altında kurulan bir rejimi ayakta tutan bu vesayetçi anayasa, tamamıyla bir küfür, inançsızlık ve tağuti putperestlik anayasasından başka bir şey değildir.

Yalnız Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da değil, tüm Türkiye’yi veba hastalığı gibi saran bir Milli Eğitim politikası var…

Körpe damağlı gençliğe verilen terbiye, talim, bir milleti yüceltmeye yönelik değildir…

Tam tersine toplumu gerilemeye, ahlaki çöküntülere, yozlaşmaya, bölüşmeye, tefrikaya, kör ırkçılık taassubuna yöneltmiştir…

Dayatmalı bir eğitim sistemidir tüm tahribatın kaynağı…

Bu eğitim sistemi; gençleri ilimle, irfanla, insanın en yüce fazileti olan mükemmel insan yetiştirmekten daha fazla tam tersine uyuşturucuya müptela, muştalı, bıçaklı, kavgalı yozlaştırılmış bir gençlikle ülkeyi karşı karşıya bırakmıştır.

Baştan sona kadar Kemalizm’i, Laisizmi, Sekülarizm’i öğreten, gençliği din düşmanlığına yönlendiren, memlekete, ülkeye birer tane mükemmel ahlaklı evlat yetiştirme yerine tam tersine milli değerlere hasım yaratmıştır…

Taş atıp, cami ve okulları yakan, il ve ilçelerini terörize eden, yıllardan beri en son olarak da bir iki aydan beri her gün biraz daha azgınlaşan terörist bir gençlikle karşı karşıya bırakıldık.

* * *

İşte hükümet, iktidar, muhalefet…

Ne yapıyorsa yapsın, bir türlü toparlayamıyor.

Her şey silahla, kurşunla, kan dökmekle bitmediğine göre, illa ki bunun çare-i yegânesi, tarihi milli değerlerimizin etrafında toplanarak, birleşerek, büyük bir İttihad-ı İslam ile ahlakın yüce değerlerin çemberinde biriken, toplanan bir gençlik oluşturmalı.

Yani yozlaştırılmamış bir gençlik yaratılmalı…

Allah’tan korkan ve yüce değerleri koruyan bir insanlık potansiyeliyle ancak yönümüzü belirleyebiliriz.

Pusulamızı şaşırmadan hedefimize ulaşabiliriz.

Aksi takdirde kör ırkçılık taassubuyla batı dünyasının küfür putperestliğiyle bir yere varamadığımız gibi tam tersine her gün biraz daha ülkemizi uçurumun kenarına götürme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

Ülke insanı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki insanlar, bu pis terör belası yüzünden ağızlarına kilit vurulmuş gibi korku ve panik içerisinde.

Medya olarak bir kamuoyu araştırma neticesinde yola çıkarken, kimsenin PKK terör örgütü hakkında herhangi bir ifade veya zararlı olduğuna dair bir cümle ağzından çıkaramazsınız.

Dut yemiş bülbül gibi, medyasından tutun da bürokrasisine kadar, esnafına, tüccarına kadar.

Ancak gerçekleri çarpıtma ustalığıyla karşılaşacağınız, bölgenin STK’ları suret-i haktan kendini göstererek olayları çarpıtarak, yanlış yamalak konuşmalarla gününü gün ederler.

***

Hele hele iktidar partisi olan AK Partinin 13 yıldan beri bazı bakanlıkların bünyesinde, özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bazı çıkar ve menfaat grupları, Ankara’da Bakanlığın bünyesinde büyümüş, palazlanmış, vurgun ve sahte işlemler yapmaktan başka bugüne kadar bir şey yapamadığı gibi bundan sonra da beklenecek bir şey yok.

Son seçimlerden sonra Başbakan Sayın Davutoğlu’nun göstermiş olduğu faaliyet, o doğrultuda Doğu ve Güneydoğu’dan Bakanları almamıştır.

Bize göre en isabetli olanı da bu olmuştur.

Özellikle eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in ve onun etrafındaki bazı biriken ve ona yakın dost görünen devşirme bazı insanlar büyük rantlar elde etmiştir…

Bakanlık olarak bu yöreye gerçek manada da bir yatırım yapmadığı gibi insan yatırımı da olmamıştır.

Böylece PKK’yı destekleyen diğer bir siyasi yapılanma oldukça palazlanmıştır.

Mehdi Eker’in bakanlığı döneminde bu bölgeye çok büyük kötülükler yapılmıştır.

Özellikle Arazi Toplulaştırma Kanunu çıkarılması sonucunda bu Arazi Toplulaştırma ve Kadastro bünyesinde yapılan sahtekârlıkların haddi hesabı yoktur.

Resmi evrakta sahtecilik yapmaktan tutun da, büyük skandala meydan veren sahte muhtarlıkların ihdasına kadar…

Kanun dışı, mevzuat dışı bazı işler yapmış ve bu sahte işlere de ne yazık ki dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a bile sahte evrakı meşrulaştırarak imzalatmıştır.

Ve bu işin temel dayanak noktası ve ana kaynağı; yapılan araştırmalara göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesine yerleştirilmiş, yine bu yörenin bazı rant ve vurgun grupları olmuştur.

Yapılan bu kirlenme ve yasa dışı uygulamalar, yöre insanını büsbütün ümitsizleştirmiş, iktidardan uzaklaştırmaya neden olmuş, herkesin duyduğu kin ve nefrete sebebiyet vermiştir.

Sahte yöntemlerle, kanun dışı toplulaştırma uygulaması yapılırken, halkın tapulu arazilerinin vasıfları değiştirilerek tarıma elverişli araziyi hazineye çevirmiş ve ondan sonra birilerine satmaya kalkışmış.

Onun yerine de o tapulu arazi sahibine de demir girmez kırsaldaki araziyi tapulatmıştır.

Bunlar akla durgunluk verir.

Hani demişler ya; “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan oldu” misali.

Devlete bu yöre insanını kazanıp, herkesin gönlünü alıp, terör belası olan PKK’dan uzaklaştırma hizmeti vermesi gerekirken, tam tersine halkın midesini bulandırmış, bu yörede halk oy potansiyelini HDP’ye vermek zorunda kalmıştır.

***

Bu yörenin kamuoyunda halk arasında kullanılan slogan budur ki;

“Kaş yapayım derken, göz çıkarma misali olmuştur”

Devlet büyükleri, yanlış bilgilendirilmiş.

Devlet büyükleri, yanlış yönlendirilmiş.

PKK ile mücadele başarısı bu nedenle geri tepmiştir.

Bize göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına getirilen Bakan Sayın Faruk Çelik, inşallah o Bakanlığın bünyesindeki biriktirilen ve eski Bakanın birer kalıntısı durumundaki boş insanları oradan arındırarak yepyeni bir kadroyla o bakanlığı canlandırır.

Ve yaptığımız araştırmalara göre de Sayın Çelik’in çalışma faaliyeti bu yöndedir.

İki dönem üst üste bakanlık yapan Sayın Çelik, Şanlıurfalı olmadığı halde Şanlıurfa milletvekili olarak, gerçekten 10 sene içerisinde Şanlıurfa’ya çok büyük güzellikleri kazandırmıştır.

Şanlıurfa’ya büyük bir insanlık değeri getirmiştir ve Şanlıurfa, gelişmiş çağdaş bir il durumuna gelmiştir.

İnşallah yeni atandığı Bakanlığı da bu yönde geliştireceğine inanıyoruz.

Zira Sayın Çelik, her şeyden evvel genç, dinamik ve çok dürüst bir insan olduğunu da kamuoyu nezdinde kendini inandırmıştır.

Sohbetimizi sonlandırırken, başlık olarak kullandığımız “Her şeyin başı Anayasadır” ifadesi yerli yerindedir ve gerçekten de en büyük problem mevcut Kemalist anayasadır.

Bunun temelinde tüm bakteriyel illetler mevcuttur ve üremektedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.