HER ŞEYİN BAŞI ANAYASADIR! (II)
Eklenme: 1/1/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde de ifade etmeye çalıştığımız memleket meselelerinin en önemlisi ve bünyesinde en büyük milli meseleyi taşıyan sorun "antidemokratik, hukuk dışı" oluşum ve uygulamalardır.

Bunların içinde daha çarpıcı ve dikkat çekici olay da;

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle yola çıkan bir rejimin, meşru olmayan tüm antidemokratik kötülükleri, meşrulaştırma biçimidir.

Bu kural ve kaide, bu tür antidemokratik aldatmacalar, beraberinde getirdiği nameşru olan her şeyi ne yazık ki, meşrulaştırmaktadır.

Bunu da, yasalar gölgesinde meşrulaştırmaktadır.

Devletin tüm kurum ve kuruluşlarının uygulamalarının hiçbirisi insan temel hak ve özgürlüğüne uygun değil.

Aslında insanlığın yaradılış kanunuyla ters düşen tüm unsurlara meşruiyet kazandıran, kanunlaştırılmış olma şekli, işte bugünkü Türkiye’nin bu hale gelmesinin başlıca nedenlerinden birisidir.

Bize göre olayın en çarpıcı tarafı ve en iğrenç, menfur hali şudur ki;

Ülke oldukça nameşru olaylarla oturup kalkarken, ülkenin birçok önemli bölgelerini ne yazık ki terör odakları sarmıştır.

Olayın daha çarpıcı başka bir tarafı da bu kanlı ve kirli terör odakları, bu vesayetçi, köhneleşmiş, zındıka cereyanlarıyla dopdolu anayasanın mevcudiyetinden üremektedir.

Bir yandan Diyarbakır gibi Güneydoğu’nun en önemli ve en değerli bir kenti olmakla beraber, Suriçi olarak adlandırılan eski Diyarbakır, bugün terörün elinde inim inim inlemektedir.

Halk, göç etmeye başladı.

Dükkânlar, mağazalar, işyerleri tamamıyla kapalı.

Nerdeyse bir aydan beri ibadethanelerin kapısı kilitli..

Ulu Camii olarak bilinen Emevi döneminden kalan, Diyarbakır’ın can damarı durumunda olan bu tarihi Camii de bile namaz kılınmıyor.

Sahabeler tarafından 700’lü yılların başında fethedilen mukaddes bir kent, ne yazık ki nerdeyse 1000 sene sonra yeniden Haçlı, Süryani, Ermeni ve putperest, Marksist bir anlayış tarafından işgal edilmiş durumda…

Kentin etrafını sarmış, zorbaca kirli bir savaş yürütülüyor.

Barış ve demokrasi adını kullanarak yola çıkan bir siyasi yapılanma da, açık ve net olarak ikinci bir baasçı, solcu, Bolşevik, komünist bir rejimi ilan etmek için gayret sarfediyor.

Ne yazık ki, bu siyasi yapılanmanın mevcudiyeti, kesinlikle mevcut köhneleşmiş, bayat bir anayasanın himayesi altında oluşmaktadır..

Her tarafıyla çelişkiler içerisinde dopdolu bir anayasa!…

Yüz yıla yakın bir süredir bu ülke bu mevcut anayasayla yönetilmektedir.

Bu nedenledir ki iki yakasını bir araya getiremeyen ülke, milletiyle, hükümetiyle, ülkenin bütünlüğüyle, büyük ızdıraplarla karşı karşıya kalmaktadır.

Meşruiyetini yitiren bir siyasi yapılanma, yani bir siyasi parti açık ve net olarak tüm ciddiyetiyle terör örgütü PKK’nın yanında yer almış olduğunu ilan ederken ve hatta dün Diyarbakır’da eş başkanlarının içinde bulunduğu bir grubun yürüyüş esnasında devletin polisine el yapımı bir bomba atılıyor ve 4 polis memuru yaralanıyor.

O yürüyüşe öncülük yapanlar ne yazık ki aynı partinin eş genel başkanı Figen Yüksekdağ dahil olmak üzere diğer milletvekilleri veya ileri gelenlerin varlığı söz konusu..

Yüksekdağ, dokunulmazlık zırhı altında istediğini yapıyor?

Meydan okuyor…

Ve o dokunulmazlık zırhıyla TBMM’ne gidiyor, iktidara da, hükümete de, tüm millete de "istediğini" söylüyor..

Sormazlar mı?

Bu ne lahana turşusu bu ne perhiz?

Suçlu veya suçsuz sıradan vatandaşlar polis tarafından yakalanıp gözaltına alınıyor da, birer suç unsuru teşkili için öncülük yapan bu tür insanlar, mevcut anayasal hükümleri çerçevesinde, nasıl dokunulmazlık alıyor?

Oysaki tüm suç unsurlarının kaynağı orasıdır.

İşte gel de bu işin içinden çık.

Ağlayalım mı, gülelim mi sevgili okurlar?

Buna ancak çifte standart denilir.

Bu anayasanın ve yasaların çifte standart uygulamaları memleket insanını nerdeyse kahrediyor.

Tabi bu madalyonun bir yüzü…

* * *

Madalyonun öbür yüzüne bakıldığında aynı anayasa ve kanunlar çerçevesinde dün akşam 2015 yılının bitmesiyle, 2016 yılına başlamak üzere yeni yıla girmiş olduk.

Ama insanlık dışı, toplumun ve gençliğin her kesiminde sabaha kadar enva-i türlü serbest oyun ve eğlence adı altında insanlık dışı ne varsa her şey ama her şey meşru kılınmış durumda.

Kumarından tut zinaya kadar, fuhuş’a kadar, içki ve sarhoşluğa kadar vs. vs. vs.

İnsanlık yaradılış kanununa yakışmayan her şey ne yazık ki serbestçe yapılıyor.

Yasaların himayesinde, hem de milletin vergisiyle, milletten maaşını alan polisin himayesinde yapılıyor.

Bu da çifte standart değil de nedir?

Gelip giden iktidarların bir yüzü başka, diğer bir yüzü başka okuyor.

Düşünün, sevgili okurlar.

Ülke ekonomisini en büyük çapta sıkıntıya sokan bir terör yaşanıyor..

Gün geçmiyor ki polis, jandarma yaralanmasın…

Şehit olmasın, ocaklar sönmesin…

Anadolu insanı kan ağlıyor… İşte üç aylık bilânço; 200'ün üzerinde ölü…

Böylesi bir ortamda, yılbaşı için eğlenceler tertip ediliyor.

Ve buna meşruiyet kılınıyor.

Meşru olmayan zeminlerde her tarafta eğlence yapılırken, hem de nameşru eğlence.

Öbür taraftan da kan dökülüyor, cenazeler, nice aileler üzüntü ve yas içinde olmakla beraber, işte bu hale evlere şenlik demek zorunda kalıyoruz.

Büyük bir tutarsızlık ve çelişkilerle dopdolu…

Yasalar çerçevesinde olan ve aynı zamanda tüm meşruiyetini yitirmiş çağdışı bir anayasanın hükümleri çerçevesinde bunlar yapılıyor.

Bunun adına da Kemalizm, Laiklik, demokratik hukukun üstünlüğü adı veriliyor.

Yuh osun.

* * *

Evet, gerçekten her şey dürüstlükle değil, ülke çaprazına vuruluyor.

Çok düşünmek lazım.

Özellikle Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan olsun ve Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu olsun…

Her halükarda, her platformda dile getirdikleri gerçek ve hedeflediği stratejik çalışma; mevcut anayasanın ortadan kaldırılıp yepyeni bir anayasayla halkı tanıştırma çabalarıdır.

Böyle olmazsa bu memleketi hiçbir zaman bölücülükten ve zındıka cereyanlarından kimse kurtaramaz?

Parlamenter sistemi içerisinde görünen sözde beyaz görüntüler, ne yazık ki her gün biraz daha kirleniyor.

Gücünü anayasadan alan bölücü bir terör örgütüyle yan yana duran HDP’nin eş başkanı Selahattin Demirtaş, Rusya’ya gidip Türkiye’yi şikâyet etme cesaretini de yine mevcut bu anayasadan alıyor.

Bakınız oğlu şehit düşen bir vatandaş ne diyor?

İki gün evvel oğlunun cenazesi üzerinde gözyaşı döküp, bas bas bağırarak şöyle haykırıyordu;

“Bunlar, hiçbir zaman Kürtleri temsil edemezler, Kürt olamazlar."

Tüm bu haykırışlara rağmen bu parti ne yazık ki hala ayaktadır…

Dokunulmazlığı zırhı altında bildiklerini okumaya devam ediyorlar…

Gelde, kabul et…

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar…