HERKESİ HÜRRİYET DEMOKRASİ ÖZGÜRLÜK HALAYINA DAVET(?!)
Eklenme: 3/20/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili dostlar.

Türkiyede revaçta olan en büyük tehlike; kutsal kavramları kirli ve karanlık ideolojilerin ağına çekip kullanmaktır.

Bu bir ülke için, bir toplum için büyük şanssızlık ve en büyük tehlikedir.

Bundan daha tehlikelisi de otoritelerin, gelen giden hükümetlerin aynı paralelde politika üretip, yürütmeleridir.

Buna karşı ses çıkarmayıp ya suskunluğu tercih eder, ya da saltanatını yürütür veya da Dostlar alışverişte görsün diye gününü gün eder.

Böylece dumanlı hava toplumların başına çöker.

Tarih hep buna şahittir.

Olup bitenler de zaten bunun birer kanıtlayıcı delilidir.

Toplumlar özellikle Ortadoğu Müslüman toplumları Osmanlının son döneminden başlamak üzere günümüze dek hep böyle sahteci kavramları dumanlı havada kullanan kurt postunu giyen insanlar olmuştur.

Bu hürriyetmiş, bu özgürlükmüş, bu demokrasiymiş, bu insan haklarıymış, bu çağdaşlıkmış, hukukun üstünlüğüymüş gibi tümüyle pislikler ve mezalim için biçilmiş kaftanlar olup kuru odun kütüklerine giydirilmiş, aldatıcı makyajlardır.

* * *

Bakınız, BDP liderinin Herkesi özgürlük halayına bekliyorum sloganı..

Bu anlattıklarımızın pürüzsüz ve şüphesiz bir kanıtıdır.

BDP bugün ne gibi sloganları kullanıyorsa elli yıl önce Suriyede baas partisi aynı sloganları Suriye halkına kullanmıştı.

Baasçilik politikası altında altmış yıl önce de Irak darbecileri de kullanmıştır

Baasçi ve darbeci Saddamların ağızlarından kullanılmış; ama sonunu siz görün.

Kuzey Irakta tıpkı bugünkü BDPnin savunması gibi!

Celal Talabani de aynı hikâyesini kullanmış ve nihayet baasçi iktidar alaşağı edilmiş, çöplüğe dökülmüş!

Saddamın ruhu ila cehenneme zumera yuvarlanıp cehennemin dibine kadar gitmiş ise de Celal Talabani bugün aynı hükümranlığını Devlet Başkanlığı koltuğunda bu kez kendi halkına karşı kullanmaktadır.

Süleymaniyede, Kerkükte, Duhokta gençliği ele geçirmek amacıyla salt bir faaliyetle sosyalizme, komünizme ve Bolşevizme dayalı hareketini sürdürmektedir.

Bu itibarla diyoruz ki; keşke İslam toplumları bu makyajlı politikalara karşı uyanık dursaydı.

***

Şairin dediği gibi;

Adının tam zıt işlerle meşgul olanlara

Zemzem etiketli şarap dolu şişeler gördük

Özü keder, elem, kabul nice neşeler gördük

Adına bakıp aldanma ki yolcum

Biz adını iffet olan nice iffetsizleri gördük

***

Bakınız, Ziya Paşa Terci-i bend isimli kitabında şöyle diyor;

Sirkat çoğalıp lafzı sadakat modalandı

Namus tamam oldu, hamiyet yeni çıktı

Sadıkları (gerçekleri) tahkir ile red kaide oldu

Hırsızlara ikram-û inayet yeni çıktı

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı

İsnadı taassup olunur, merdi gayyura (gerçek gayretli kimselere)

Dinsizlere tevcihi reviyet yeni çıktı (yüz vermek)

İslam imiş devlete pabendi terakki (devletin ilerlemesine engel teşkil eden İslam diniymiş)

Evvel yok idi işbu rivayet yeni çıktı

Milliyeti nisyan ederek her işimizde

Efkarı fırenge tebaiyet yeni çıktı (batı düşüncenin hastalığı)

Eyvah bu baziçede bizler yine yandık (tehlikede)

Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

***

Evet, sevgili okurlar.

Ziya Paşanın bu şiirinden anlaşılan budur ki, düşünceler dillerden düşmeyen fermanların köklü bir eleştirisini nitelendirmektedir.

Ahlakı milliye (milletin ahlakı) fasıt oldu (bozuldu) ve bugün devletimizin her şubesinde yeis (ümitsizlik) ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan doğdu.

Yakın tarihimizde birçok devletlûların anlayışı paralelinde dinsizlik modası muteber olup revaçta göründü.

Bu avama kadınlara ve hatta çocuklara kadar sirayet etti.

Hatta dinine, imanına sarılmak, İslam usulleriyle yaşamak üzere birçok kamu kurum ve kuruluşlarda namaz kılmak, oruç tutmak gibi dini vecibelerini (farzlarını) yerine getirmek bu tür anlayışlar için sefalet ve ahmaklık sayıldı.

Füsku fücur (sapıklık ve yalan) söylemek de akıllılık ve özgürlük sayıldı.

Bir kere bu kaide bu usul düsturu amel olunca (geçerliliğini koruyunca) sair uygunsuzlukların hepsi birbirini doğurmakla şu yakın tarihimizde ahlaki milliye (milletin ahlak çöküntüsü) aşırı derecede dejenere olup derinliklere yuvarlanıp gitti.

Eğer geçmişlerimiz, ecdatlarımız bir gün mezardan kalkıp bizi görseler elbette kesinlikle kendi evladı olduğumuzu tanımaz durumda olacaklardır.

Belki fikirlerimize hayran hayran bakıp hayretler içinde bizden iğreneceklerdir.

* * *

Bugün toplumsal halimiz bunu bize anlatıyor.

Gerek Türkiyemiz olsun, gerek İslam dünyası olsun.

Toplumun gerçekten alın teri, çalışma stili, tarihsel olsun, geleneksel olsun, kültürel olsun, yozlaşmış durumda.

Maarif denilen Milli Eğitim camiamız belirsiz bir politika içerisinde gençleri yetiştiriyor.

Ama bir gün Suriye gibi binlerce, Onbinlerce masum insanların Allah korusun kanı dökünce ancak toplum uyanacak, korkarım ki o zaman da iş işten geçmiş olacak.

Bakınız, yine medyamızın manşetlerinde şöyle ifadeler kullanılıyor;

Suriyedeki katliamdan kaçıp Türkiyeye sığınanların Hatayda kaldığı kamplar acı ve gözyaşlarıyla dolu.

Çadır kentlerde yaşayanların çoğunluğunu kadın ve çocuklar oluşturuyor.

Esed rejimine karşı mücadele eden babalar ise sınırın sıfır noktasına kadar getirdikleri eşlerinden ve çocuklarından ayrılıp savaşmak için geri dönüyorlar.

Çoğu ailelerini bir daha göremeyeceğini biliyorlar; ancak çocuklarını kurtarmış olmanın rahatlığı içindeler

Evet, sevgili dostlar.

İnanın, bir zamanlar gaflet uykusuna dalmış bin yıllık tarihine güvenerek uykuya dalan Suriyeliler bugün ne hazin tablolarla karşı karşıya.

Türkiye bu baziçeyi (tehlikeyi) üççeyrek asırdan beri CHPnin altı oklu rejimi altında devam ede gelmiştir.

Her ne kadar toplum uyanmış, zaman zaman demokratik yöntemler içerisinde muhafazakâr insanları, partileri iktidara getirmek istenmiş ise de heyhat hiçbir iktidar sadra şifa verecek, gönül rahatlığıyla topluma bir şey verememiştir.

Ama hiçbir alanda verememiştir.

Bir şeyler yapmak isteyen iyi niyetli iktidarlar olmuşsa da maalesef başını darbelerden, cuntalardan, andıçlardan, cani baskısından kendini kurtaramamıştır.

Onun için toplum da bugün ayakta görünüyorsa yine de Allaha şükür olsun ki çok değerli bir Başbakan ve bir Cumhurbaşkanımız vardır..

En derin saygılarımla.