HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İSLAM HUKUKUNDAN GEÇER..!!
Eklenme: 3/10/2020 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Her zaman bu köşede siz değerli dostlarımızla paylaştığımız gerçek dava; hukukun üstünlüğü davasıdır.

Bir toplumda hukuk olmazsa, hak ve hakkaniyet olmazsa yüzeysel siyasetle çıkarılan yasalar, sadra şifa vermez...

Sadece siyaset platformlarının mahsulü ve ürünü olarak, kendini idame eder!..

Ne huzuru, ne istikrarı sağlar ve ne de hak ve hukuku koruyabilir?..

çünkü, insan temel hak ve özgürlüklerine aykırı bir nizam söz konusudur..

Zira ne yaparsan yap illa ki içinde ihtiras vardır, hırs vardır, kişisel rant vardır ve mezalim vardır.

İşte hali alem meydanda..!

Bugün dünya hukuk literatüründe, hiçbir yerde hukukun üstünlüğünün varlığından söz edilemiyor?

Güçlünün güçsüzü yutma gerçeği vardır?... Ki bugün devletler arasında bile bu hal kendini bariz şekilde ele veriyor.

Allahı tanımayan bir hukuk sistemi hiçbir zaman insanın temel hak ve hukukunu savunamaz.

Savunamamakla beraber bilakis çiğner, ezer geçer...

Zulmün başına adalet külahını giydirip kandırmacalarla bir toplumun hukuku muhafaza edilemez.

Bugün yeryüzündeki hukuksuzluktan dolayı yaşanan maddi ve manevi işkenceler, sapkınlıklar, insanları mütecaviz zorba güçlerin kölesi haline getirmiştir...

***

Özellikle İslam dünyasına Bediüzzaman hazretlerinin seslendiği gibi biz de diyoruz ki;

Ey lem-i İslm! Uyan, Kurna sarıl, İslmiyete madd ve manev bütün varlığınla müteveccih ol...

Ve ey Kurna bin yıllık tarihinin şehadetiyle hadim olan ve İslmiyet nrunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evldı! Kurna yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak onun bu zamanda bir mucize-i manevsi olan Nur risalelerini mütala etmeye çalış.

Lisanın Kurnın yetlerini leme duyururken, hal ve etvar ve ahlkın da onun manasını neşretsin, lisan-ı halin ile de Kurnı oku.

O zaman, sen dünyanın efendisi, lemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey asırlardan beri Kurnın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallyı ihraz etmiş olan ecdadın evlt ve torunları!

Uyanınız!

lem-i İslmın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, katiyen akıl krı değil.

Yine lem-i İslmın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kurnın ve manın nruyla münevver olarak İslmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip, hakki medeniyet-i insaniye ve terakk olan medeniyet-i İslmiyeye sarılmak ve onu hal ve harektında kendine rehber eylemek lzımdır.

Avrupa ve Amerikadan getirilen ve hakkatte yine İslmın malı olan fen ve sanatı, nur-u Tevhid içinde yoğurarak, Kurnın bahsettiği tefekkür ve mana-i harf nazarıyla, yani onun sanatkrı ve ustası namıyla onlara bakmalı ve Saadet-i ebediye ve sermediyeyi gösteren hakaik-ı maniye ve Kurniye mecmuası olan Nurlara doğru ileri, arş! demeli ve dedirmeliyiz.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattığınız yeter; artık Kurnın sabahında uyanınız.

Yoksa, Kurn-ı Kermin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.

Kurnın mecrasından ayrılarak, birleşmeyen su damlaları gibi, toprağa düşmeyiniz.

Yoksa, toprak gibi, sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır.

Birleşen su damlaları gibi, Kurn-ı Kermin saadet ve selmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana ab-ı hayat olan hakkat-i İslmiye sularını akıtınız.

O hakkat-i İslmiye suları ile bu topraklarda man ziyası altında hakki medeniyetin fen ve sanat çiçekleri açacak, bu vatan madd ve manev saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir, inşaallah.

***

İşte bakın sevgili dostlar!

Büyük İslam allamesi olan Bediüzzaman Said Nursi hazretleri gibi nice İslam kahramanlarının bu yolda sarf ettiği çaba, geçirdiği ömür rastgele bir yaşam şekli olmamıştır.

Bunlar bir millet için, bir vatan için, bir coğrafya için değil, tüm insanlık için kurtarıcı birer ses olarak Kuran sesiyle herkese seslenmişler...

Davet etmiştir, çağrıda bulunmuştur ve uyarmıştır...

Ne yazık ki, özellikle son iki yüz yıldan beri beşeriyetin, insanlığın içine düşmüş olduğu badireye hukuki bir çözüm getirmemiştir...

Tam tersine antidemokratik hukukdışılık söz konusu olmuştur...

Kendini medeni ve çağdaş bir kisvede gösterirken, aslında bedevi bir dünyanın yönetimiyle, insanları yönetmeye çalışmıştır...

Ama hep aldatıcı sloganlarla kendini millete kabul ettirmeye çalışmıştır...

Ve bugün yeryüzü, yani küresel dünyamız başıboş bir gezgen olarak, dönüp durmaktadır...

Ülkeler, birbirini yiyor, eziyor, çiğniyor..

Hak yok, hukuk yok...

Kan, gözyaşları, fakru zaruret işte her şeyin bariz delili de batıya sığınmak isteyen bir İslam dünyasının varlığıdır...

İslam dünyasının, küfür dünyasının kapısını çalarak, yalvararak, hem de dayak yiyerek, işkence ve soygunculukla karşı karşıya kalması, bir ümmetin sonu böyle mi çığlığını atıyor?

Elbette ki değil..

Ancak İslamdan, İslam hukukundan sırtını çeviren, maddeleşen, Kuranı askıya katan böyle bir İslam dünyası sadece isimden ibaret olur...

Yani sadece makyaj ve renkten ibaret olur...

Ki böylesi bir keşmekeşliğin batağına düşen, İslam dünyasının kendini kurtarması da zordur...

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

İslamsız bir siyaset hiçbir zaman hukuksal bir siyaset olamaz.

Olsa olsa uydurma bir şekilcilik olur?

***

Bakınız, kıssadan hisse bir örnek vermek istiyorum!...

Yakın tarihimizden...

Bundan, 7 8 yıl önce AK Parti hükümeti döneminde İstanbul Sözleşmesi adı altında, bir sözleşme imzalandı...

2011de imzaya açıldı.. Ama, sözleşme 2014te yürürlüğe girdi...

Sözleşmenin muhtevasına herkes vakıf..

Der demez insan sorguluyor...

Sözleşmeye imza atanlar gerçekten, hakikaten attıkları imzanın ve sözleşmenin içeriğine vakıflar mı?...

Sözleşmeye, Türkiye adına mı imza attılar, yoksa Bizanslıların adına mı imzayı attılar?

Doğrusu anlamak zor...

Avrupa Birliğine girmek için meğer ki ne değerlerimizi kaybediyoruz.. Ve bunu canla, başla, büyük bir coşku ve gayretle yapıyoruz...

Bir Avrupa hayranlığıdır bizi sarmış!...

Avrupa Birliği ülkeleri, bir gün deseler ki Kurandan şu şu ayetleri atın, bunları istemiyoruz, korkarım ki dediklerini yapsınlar..

Ki bunu da, İstanbul sözleşmesine atılan imzayı dayanarak söylüyorum, gizliden gizliye Kurandan o ayetleri, çıkarırlar...

***

Yazar Yusuf Kaplan beyin dediği gibi, İstanbul Sözleşmesiyle İstanbulun fethinin intikamını almak istiyorlar!..

Aynen de öyle...

Günümüzde sapkın eşcinsel ilişki biçimlerine dayalı bir toplum icat edilmeye çalışılıyor!

Bunun en önemli enstrümanlarından ya da hazırlayıcılarından biri lanet olası İstanbul Sözleşmesi.

Sapkın bir toplum modeli inşa etmeye çalışıyorlar ve bu konuda kilometre taşlarından biri olacak anlaşmanın adını İstanbul Sözleşmesi koyuyorlar!

***

Bu adamlar bizden İstanbulun intikamını almak istiyorlar! Gelecekte kurmak istedikleri sapkın toplum modelini hayata geçirecek sürecin taşıyıcı aktörlerinden biri olan böyle bir sözleşmeye İstanbul Sözleşmesi diyerek, hem İstanbulun savaşmadan ele geçirilmesi için hem de inşa edilecek sapkın toplum tipinin İstanbul üzerinden inşa edilmesini sağlamak için çırpınıp duruyor, bize inanılmaz bir şekilde meydan okuyor ve hakaret ediyorlar!

***

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN FATURASI çOK AĞIR!

Şiddete, tecavüze maruz kalan, hunharca katledilen kadınların haklarını, İstanbul Sözleşmesinden başka bir sözleşmeyle garanti altına almak imknsız mı? Böyle şey olur mu?

Oysa bu sözleşmenin faturası çok ağır oldu.

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu son iki buçuk yılda tam 746 bin 336 erkeğin evden atıldığını açıkladı. Kanun kapmasında 2017de 295 bin 618, 2018de 358 bin 499, 2019da Nisan ayına kadar ise 92 bin 219 erkek evinden atıldı.

Bu rakamlar şaka değil, gerçek! Ailenin nasıl çökmekte olduğunun ürpertici işaret fişekleri!

Ailenin çöktüğü bir toplum ayakta duramaz. Ailenin çöktüğü bir ülke, sağlam adımlarla geleceğe yürüyemez!

***

Evet sevgili okurlar!

O İstanbul Sözleşmesi değil miydi ki en çarpıcı cümlesi, Kadının beyanı esastır..

İşte bu ifade aileyi allak bullak etti.. Aileler darmadağın oldu.. Kaç kadın öldürüldü? İki buçuk yıl içerisinde yaklaşık 750 bin erkek evden kovuldu.

Bu olaylara bakmak gerçekten insanlık vicdanını taşıyan kim olursa olsun bunun altında üzülmelidir, büzülmelidir, kendine çekidüzen vermelidir ve bir daha da milletin karşısına siyasi olarak çıkmamalıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle