İBRETLİKLER DİYARI TÜRKİYE(!?)
Eklenme: 9/20/2011 12:00:00 AM

Evet, değerli Söz okurları Gerçekten olayları izlerken, yazılı medyanın sayfalarından satır satır okurken insan "Eyvah! Ne idik ne olduk, Türkiye nereye gidiyor?" demekten kendini alı koyamıyor. Zira adeta sorunlar yumağı haline gelen Türkiye, her gün beklenmedik yeni sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. O sorunları çözemeden yeni sorunlar geliyor. O sorunları geride bırakıyor ise de; geriye bırakılan sorunlar da birikim halinde oluşuyor ve dev gibi bloklaşıyor. Bunca bloklaşan sorun varken; Arasından kıl çekercesine cımbızla alınıp, hiç de önemli olmayan sorunları ön plana çıkarmaya çalışmak, ülke ve millet için hiç kuşkusuz ki vahim bir tahribattır. Çünkü devlet hedefinden saptırılıyor, hükümet çalışmalarından alıkonuluyor. Bu garip ve ucube görünen ve her gün devleşen bir tehlike olarak, karşımıza çıkmaktadır..

* * *

AK Parti hükümeti özellikle Sayın Başbakanımız ne kadar iyi niyetle bu bloklaşan sorunlara karşı büyük çaba göstererek sağa sola koşturuyorsa, dış devletlere iki de bir uçarak gidiyorsa da; ama ne çare ki her gün biraz daha derin devletin bünyesinden çıkan, gizliden gizliye palazlanan, bloklaşan yapılandırmalar insanı gerçekten düşündürüyor ve üzüyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu ile ilgili yıllardan beri oluşmakta olan tehlikeli sorunlar her ne kadar Kürt Sorunu olarak birileri tarafından lanse ediliyorsa da bize göre o da apayrı bir sorun ve yanlış bir macera. Aşağıda belirteceğimiz bloklaşan tehlikeli sorunlar içerisinde "Kürt Sorunu" diye lanse edilmek istenen sorun solda sıfır sayılabilir. Zira "Kürt Sorunu" olarak yıllardan beri ileri sürülen ve bunun üzerine nice nice insanların kanı dökülerek heder olan, nice ocaklar söndürülen, sel gibi dökülen gözyaşları ve akıtılan masum insanların kanı bize göre hiç de gösterildiği gibi değil. Bunun da arkasında yatan bir tümör varsa o da yine derin devletin 1979larda Licenin Fis köyünde bir gecede o günün MİT elemanları tarafından Abdullah Öcalan ile beraber kurulan PKK örgütü olup bitenleri anlatmaya yeter ve artar.

* * *

Demek ki gün gittikçe ülkeyi bunalıma götüren ve sorunlar yumağını, yumak olmaktan çıkarıp bloklaştıran sorunları; bireylere veya bazı politik madrabazlıklara, istismarlara dayandırmak değil, tümüyle Cumhuriyetin kuruluşundan sonra CHPnin altı ok üzerindeki yapılan siyasetine bağlamak gerekir. Çünkü tüm bu olayların baş nedenidir ve ana sorunudur. Kim kimi kandırıyor? Şu CHPnin altı oklu amblemi var ya! O her bir ok'un ayrı, ayrı birer hedefi vardır.. Türkiyedeki "Amentümüzün" altı şartlarını yok etme ve ülkeyi dinsizleştirerek "böl-yut" politikasını güdmekten başka bir şey değildir. Bu da yine Osmanlının son dönemindeki hal-i durumu gibi.. Nasıl ki, Osmanlıyı yeryüzünden sildiren İttihat ve Terraki Cemiyeti idi. Bugünkü CHP zihniyeti işte o ekibin uzantısıdır.

* * *

Kandil dağlarına tırmanıp, terörist avlama peşine düşmesine bile gerek yok. Çünkü; Oynanan gizli oyunlar ülkemizin içinde, siyasetin, medyanın ve devletin önemli birçok kurumlarının içinde sergilenmektedir. Devlet ve hükümetin, milletle el ele verip mücadeleyi bu şekilde ele almaları lazım. Yeni oluşan anayasanın da sivil bir anayasa olarak bu paralelde olması gerekir. Hükümete düşen en önemli görev de budur. Meclisin ilk olarak açılır açılmaz, gece gündüz demeyip çalışması gerekir. Ki cuntacıların anayasasının defterini dürmeli, ortadan kaldırmalıdır. Yerine insan temel hak ve özgürlüğüne saygılı yeni bir anayasa oluşturmalı. Ve oluşturulması gereken maddelerin tümü de çağdaş, evrensel bir anayasa olmakla beraber, maddelerin içinde kullanılan kavramlar kesinlikle açık ve net olmalıdır. Yoksa yine belirsiz ve kapalı kavramlar, birçok yorumlara neden olur ve herkes kendi tarafına çekebilir?. Bu nedenle konulan maddeler ve o maddelerde geçen kavramlar açık ve net olmalıdır.

* * *

Mesela laiklik ne ise laikliğin kelime itibariyle cevherinden ne anlaşılıyorsa ve neyi hedefliyorsa; cümlesi cümlesine açıklık getirilmesi lazım. Laiklik nedir, ne değildir? Neye karşı olarak kullanılıyor ve din ile devlet arasında ayrımcı bir unsur mudur, değil midir? İşte bunlara açıklık getirilmesi gerekir. Ayriyeten yıllardan beri devlet çarkını kötü olarak döndüren darbelerin neticesinde oluşan anayasa gölgesinde bugüne kadar oluşan yapılandırmalar ne kadar tehlikeli ise bundan sonra da daha fazlasıyla oluşabileceğini de gözardı etmemek gerekir.

* * *

Bu cunta ve darbelerin, andıçların ürünü olan mevcut anayasa devleti, milleti, ülkeyi bir tarafa bırakıp, milletin bütçesiyle beslenen TSK gibi kurumların vesayetiyle "ülke ve devlet" yönetiliyordu. İşte bugün görüyoruz ki; Bu kurumun bünyesinde oluşa gelen Ergenekon terör örgütünün antidemokratik çalışmaları yüzünden ülke bölünme noktasına sürüklenmiştir. Bilen bilmeyen herkes konuşuyor ve her kafadan bir ses çıkıyor. Deyim yerindeyse siyaset akıl gevezeliğiyle yaşıyor ve ülkeyi buna göre yönlendiriyor. Gerçekçilik olması gerekirken, iyi niyetli çalışan bir Başbakan veya bir iktidara karşı beslenen kin ve iktidar ihtirası nice nice hükümetleri ejderhanın ağzına itmiştir. Ne hazindir ki bir lokma olarak ejderhanın ağzına verilerek, imha edilmiştir. Ki o ejderha da devletin bünyesinde oluşan kirli Ergenekon ırkçılığıdır, siyasetin karanlık bulanımıdır ve generallerin kirli ideolojik mezhepçiliğinin oluşmasıdır. Bakınız, birçok medyanın birinci sayfasına aldığı "ÇORLUDA PROVOKASYON İZİ" isimli haber gerçekten hükümeti de, devleti de, milleti de sarsmıştır. Zaman gazetesinin dünkü birinci sayfasının sol alt köşesinde aynı paralelde, haber başka bir versiyonla yer almaktadır. Ve şöyle bir başlık kullanılmış; "MÜHİMMAT DOLU ÇANTAYI O EVE BEN BIRAKTIM" Haber aynen şöyle devam ediyor; "Tekirdağ-Çorluda 31 Ocakta bulunan mühimmat dolu çanta ile ilgili soruşturmada çarpıcı bilgilere ulaşıldı. Polis ihbar üzerine baskın yaptığı adreste silah, mühimmat, saldırı krokileri ve PKKya ait olduğu izlenimi verilen dokümanların bulunduğu bir çanta ele geçirilmişti. Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berke devredilen soruşturmada, üç jandarma personeli, seçim öncesi Türk-Kürt çatışması çıkarmaya çalışmakla suçlandı. Jandarma haber elemanı N.Ç. de komployu itiraf etti; "O çantayı Kemal Astsubay (kod adlı) verdi. Aynı soyadı taşımadığımız bir kişinin evine bırakmamı istedi"

* * *

Evet, sevgili okurlar. Bakınız, bu ibretlik yapılandırma bal gibi bir komplo teorisidir. Ülkeyi bölme, Türk-Kürt çatışması oluşturma provokasyonudur. Bu provokeyi yapan dağ başındaki PKK militanı değil, şehir içindeki ülkenin can damarı durumunda olan TSKnın bünyesindeki bir kişi ve organizasyon. Demek ki her şey yeri yerinde kendini göstermektedir. İnsan, bunları okurken-yazarken bu ifadeyi kullanmaktan kendini alıkoyamıyor. "Eyvah! Türkiyede neler oluyor? Ve Türkiye nereye gidiyor?"

* * *

Bu itibarla yazımızı sonlandırırken sevgili devlet büyüklerimize bazı istek ve temennilerimizi kamuoyu adına buradan sunmak istiyoruz. Hedef şaşırtılmasın. Her mücadele mecra ve yörüngesine göre yapılanmaya girsin. Yeni anayasanın darbeci, jakoben, altı oklu CHPnin sistematik oyunlarından arındırılsın. Derin devletin bünyesinde oluşan bundan daha nice provokatör oyunlara ulaşılsın. O zaman ülke bir teselli ile yaşayabilir. Aksi takdirde, "eski tas eski hamam" diyerek, olup-biteni sineye çekmeye devam edeceğiz. Onun için; Yeni zulümler yaşamamak için, "cuntacıların" tar-û mar edilmesi gerekir. En derin saygılarımla.