İNŞİKAK ve İNHİTAT (BÖLÜNÜŞ ve ÇÖKÜŞ)
Eklenme: 12/8/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Toplumları toplum eden, yerküresini muvazenesinden şaşırtmayan, yegâne unsur; canlılar arasındaki dengedir. Denge ise adaletle, hukukun üstünlüğüyle sağlanabilir. Adaletin bulunmadığı yerde adalet terazisi yamuk durur. Haksızlığın hakka, batılın gerçeğe ağır bastığı zaman adalet nizamı ölçüsüz kalır, biri diğerinin üzerine üstünlük sağlar. Bu nedenle insanların ne kadar kendilerini sureti haktan gösterip adaletin, hukukun, demokrasinin boyasıyla kendini renklendirip güzel makyajla ortaya çıkıp kendini pazarlıyorlar ise de, kesinlikle kendisini kandırdığı gibi kamuoyunu da yanıltır. Bu hal-i yapıyla toplumda inşikakın (bölünmenin), infilakın (patlamanın) meydana gelmesi de kaçınılmaz olur. Ve bunun neticesi de kaçınılmaz inhitat gerçeğidir. Üstün seviyede yüceliklerde duran insanoğlunun Esfel-i safilinin uçurumlarına yuvarlanıp gitmesidir. Yani seviyesiz cehennem çukuruna yuvarlanmasına müstahak olur. Başlık olarak kullandığımız bu iki kavram; insan karakterinin bünyesinde var ola gelen iki gerçektir. Yani önce inşikak sonra inhitat Diğer bir deyimle önce inşikak, sonra infilak, sonunda inhitat Bu her üç kavram insanlık tarihinin vazgeçilmez gerçeğidir ve temel unsurdur. Bu demektir ki insan karakterine cevherine yakışır bir biçimde hukukun üstünlüğüne, adaletin ve demokrasinin vazgeçilmez gerçeğine inanarak bağlı kaldığı müddetçe elbette ki insanlık anılan o üç tehlikeli kavramlardan kendini korur. Eğer, adaletin terazisini dengesiz tutarsa, terazinin iki kefesi birbiriyle uyum sağlamıyorsa, yamuk duruyorsa o zaman bu anılan her üç kavram toplumlar için vazgeçilmez kader tecellisidir, olmazsa olmazıdır. Her zaman anlattığımız gibi tıpkı bugün yaşanmakta olan devletlerin ve ülkelerin manzarası gibi. Özellikle ülkemizin ve dolayısıyla Ortadoğudaki mevcut anlaşmazlıkların, serkeşliğin, kargaşanın ve terörün varlığı gibi. Olayın aslına bakıldığında, insanoğlunun İslam inancıyla tanışıp yaşadığı müddetçe İnsaniyet-i Kübra denilen insanlığın en yüce mertebesini yakalar ve onunla yaşar. Aksi takdirde esfel-i safilin denilen cehennemin çukuru insanlar için vazgeçilmez ana mekândır, hem bu dünyada hem de öbür dünyada. Bu nedenle siz değerli okurlarımıza bu gerçeği kanıtlamak için tarihi peygamberler silsilesinin en güçlü ve renkli yaşama sahip olan Hz. Davud(a.s)un Kuranda geçen hadiseyi meşhuresidir. (Meşhur olayıdır.) Bakınız sevgili okurlar. Kuran-ı Kerimde Sad suresinin Hz. Davud(a.s) hakkındaki 26. ayetinin yüce meali şöyle. Tabi gerçekten anlayan için ibretliktir bir ayet. Derlerya; Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna bile az. Ya Davud! Seni yeryüzünde halife yani senden önceki gelenlerin yerine geçirip hükümdar kıldık. Yani zemin yüzünün (yerküresinin) yegâne hüküm ve söz sahibi kıldık. Kendi toplumunu yönetim gücünü senin eline verdik. İnsanlar arasında doğrulukla hüküm et, sakın nefsine (hava ve hevesine) uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah, yolundan sapanlara hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden korkunç azap hazırlamıştır İşte bu ayetin ışığında yola çıkarak bugünkü Türkiyemizin çoğulcu demokratik parlamenter sistemimizin hali pür melalini size aktarmak istiyorum.

* * *

Evet, her zaman bu köşede kaleme aldığım gerçek şudur ki; devletin şekli cumhuriyet, laik, demokratik, hukukun üstünlüğüne inanmış bir hukuk devleti anlayışıdır. Fakat ne çare ki bu sistemin kuruluşu CHPnin amblemindeki simgelenen altı okun manası, anlamı şudur ki; her şey parlak, makyajlı, gayriciddî kavramlarla geçiştirip halkı yanıltmaya yöneliktir. Zira cumhursuz bir cumhuriyetin, hukuksuz bir hukuk anlayışının, adaletsiz bir demokrasinin ve insan haklarının varlığı gerçeği söz konusu olamaz. Olsa olsa toplumu aldatmacadır, yanıltmacadır ve gününü gün etmektir. Kurulan cumhursuz bir cumhuriyetin kuruluş şekli; kesinlikle kargaşa, terör ve insanların kanı üzerine yapılan pazarlıkların neticesidir. Bu nedenle ülkemizde 80 yıldan beri mevcut sistemin varlığı ve hükümranlığı hep altı oklu rejimin paralelinde gerçekleşmiştir. Nitekim; adalet terazisi, zaman-zaman vesayetçi, darbeci, cuntacı, ihtilalci unsurların müdahaleleriyle yamuk durmuştur ve hala da yamuk durmaya devam etmektedir. Yargı erkini elinde tutan hâkim ve savcılar ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar kesinlikle iyi niyet paralelinde icra-i hukuk edemezler.

* * *

Bakınız, iki gün önce CHPnin lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yargı mensupları olan Türk hâkim ve savcılarına, Yargıtaya ne kadar acımasızca dil uzatmış, hakaret etmiş, iftira etmiş ve küçük düşürmüştür. Ama tüm bunlara rağmen sistemin dokunulmazlık zırhında olan bu zatı namuhteremden özür beklenirken hala da tehditler savuruyor, Dinleyin ki Mecliste ben daha neler söyleyeceğim gibi ifadeler kullanıyor. Peki sormazlar mı; Ey sevgili dost (!?) Kemal Bey; sittin senedir bu yargı erki altı oklu rejiminin paralelinde çalışmıştır, Nuh demiş peygamber diyememiş bir yargı şimdiye kadar militan değildi de ne oldu da şu anayasanın HSYK kanununun değiştirilmesiyle militanlaştılar? Yargıtaydaki tüm hâkim ve savcıları büyük bir töhmet altına aldınız. HSYKyı o kirli sesinizle sarstınız. Ama ne çare ki şanslısınız, zira adalet çarkı da, sistemin çarkı da, devletin varlığı da, milletin çalışmaları da tüm yönleriyle bu ülke partinizin hegemonyası altında yaşaya gelmiştir. Sizden başka mevcut olan partilerin de hep yarım yamalak kendilerine demokratik yapı süsü vermişlerse de tamamıyla şekli ve surî bir durumda kalmışlardır. Aslına bakarsanız, mevcut sistemin doğurduğu çoğulcu demokratik parlamenter sistemdeki birçok partinin varlığı ister iktidar olsun ister muhalefet olsun, CHP altı oklu anlayışının birer evlad-ı gayrimeşrularıdır. Yani gayrimeşru çocuklarınız gibi hareket ediyorlar. Yoksa son günlerde sizin partinize uyan şu MHP, hele hele şu muhafazakâr geçinen AK Partinin şike yasası hakkındaki tutumlarını çağımızın bir ayıbı olarak telakki ediyoruz. Hukuk ve adalet anlayışı güçlünün yanında değil kanunun yanında yer alması lazımken, olayı çaprazından vurarak altı ay evvel çıkan caydırıcı bir kanunu yeniden yozlaştırılmış bir biçime sokarak para babalarını, Ergenekon ve Balyozcuların da bir nev-i yararlanmaları sağlanılmak isteniyor.. Bu biçimde yola çıkmış durumdadır meclis. Bu milletin artık ne derece güveni olacaktır sizlere?

 

Bakınız, sevgili okurlar. 4 Aralık 2011 Pazar günü tarihli Bugün gazetesinin gündem sayfasında yer alan emekli savcı Gültekin Avcının kaleme aldığı yazının ibret veren bazı bölümlerini size buradan aktarmak istiyorum. Düşünün yaklaşık beş yıl önce görevinden ayrılma zorunluluğu hisseden bir hukukçunun bugünkü adalet sistemi hakkındaki feryatlarını kamuoyuna yansıtması gerçekten şayan-ı tebriktir. Yakından tanıdığım bu emekli savcı Sayın Gültekin Avcı, eğer emekliliğe zorlanmış halini hissetmemiş olsaydı, o da Van savcısı muhterem Ferhat Sarıkaya gibi tüm meslek hakları elinden alınıp bir kaşık suda boğdurulacaktı, endişesiyle kendi inisiyatifiyle ayrılmak zorunda kaldı. Evet, emekli savcı Gültekin Avcı şöyle diyor: ŞİKE ve ADALET DUYGUSU Adalet duygusunun nabzı bazen Ergenekon, bazen Balyoz bazen de KCK davalarında attı. Adaletin oksijensiz kaldığı nabzının yavaşladığı zamanları çok gördük, son zamanlarda şike soruşturmasının popüler zemininde kıvranıyordu. Şaibeli kramponların arkasındaki gölgeler ezilmek üzereydi. Toplumun en hayati dinamiğini şükür ki Çankayadan bir el uzandı çekti, çıkardı. Adalet duygusu iri ayakların altında ezilmekten bir kez daha kurtuldu Evet, Sayın Gültekin Avcı Beye katılmamak mümkün değildir. Aslında kamuoyunu düşündüren olay şu; hele bakın şu iktidar partisi olan AK Partinin nasıl CHP ve Bahçelinin büyük tuzağına düşmüş, acaba ne gibi rant var? Bile bile adeta intihara doğru kendini zorluyor. Gerçekten düşündürücüdür. Cumhurbaşkanı Gülün veto etmesine rağmen AK Parti Grup Başkanvekili Caniklioğlu, adalet komisyonunda yasa aynı biçimiyle çıkarılacak ve her üç partinin ittifakıyla. Ben geçenlerde yine yazmıştım, acaba AK Parti ANAPlaşıyor mu veya Anayol formülüne mi giriyor? Diye sormuştum. Adalet duygusunu kaybetmiş milletler yanardağlar üstünde mesken tutmuş gibidir. Ne zaman infilak o zaman inhitat diyen Sayın Avcı, ne kadar doğru söylemiş. Bu paralelde biz de dedik ki; toplumların, ülkelerin kaderini belirleyen üç kavram var: inşikak, infilak ve inhitat. Yani inşikak + infilak = inhitat. Sonuç kaçınılmaz bir gerçektir. En derin saygılarımla.